Paylaş
*
Birine “yalancı peygamber” imasında bulunmak, o kişiyi “tekfir” etmekten başka bir şey değildir.
Hatta daha ağırdır.
*
Madem isim verilmeden de olsa, ima yollu da olsa “yalancı peygamber” suçlaması devreye sokuldu...
O halde “tekfir” sürecinin de başlamış olduğunu söyleyebiliriz.
*
İslam tarihi, siyasal nedenlerle grupların birbirlerini “tekfir” ettiklerine dair sayısız örnekle doludur.
*
İki Müslüman grup, siyasi bir tartışma ve mücadele yürütürken...
-İhtilaf artmışsa...
-İşler kızışmışsa...
-Öfke tavan yapmışsa...
-Çıkarlar halel görmeye başlamışsa...
-İktidar elden gidecek hale gelmişse...
-Sözün bittiği yere gelindiğine kanaat getirilmişse...
-Bir anlaşma umudu kalmamışsa...
-Safları sıkıştırma ihtiyacı belirmişse...
-Taraftarların kafası karışmışsa...
İşte tam bu anda...
“Tekfir” kılıcı çekiliverir.
*
“Tekfir etmek”, çok kullanışlı bir silahtır.
Çünkü bilinir ki:
“Artık İslam dışısın” denilerek “tekfir” silahı çekildiği anda...
“İki Müslüman” arasında yürüyen tartışma, bir anda “Müslüman ile Kâfir” arasında yürütülen kutlu bir mücadeleye dönüştürülmüş olur.
Bundan sonra iş, ahaliye dönüp “Safınızı seçin... Müslüman’dan yana mısınız, Müslümanlığı bırakıp kâfir olandan yana mı?” demeye kalır.
*
“Tekfir” devreye girdiği andan itibaren...
-“Kimin haklı, kimin haksız olduğu” meselesi önemsizleşir.
-Uzlaşmak, barışmak, anlaşmak hayal olur.
-Mahalleler, sokaklar, evler ayrılır.
-Fikirlere, görüşlere, seslere kulak tıkanır.
-“Kardeşler arası anlaşmazlık” gider, yerine “Müslüman ile kâfirlerin mücadelesi” gelir.
-“Kâfir oldu” denilenin üzerine hunharca ve gaddarca gitmenin vebali ortadan kalkar.
*
“İktidar mücadelesi” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisine “büyük hizmet insanı, gönül adamı” dedikleri adam, iktidarlarına çomak mı soktu?
İsterse 60 yıl alnını secdeden kaldırmamış olsun, anında “sahte veli” ilan edilir.
*
“İktidarı koruma ve kollama arzusu” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisinden “Allah razı olsun” diye söz ettikleri adam, iktidarlarını sarsacak işler mi yaptı?
İsterse hayatı boyunca “ayetsiz, hadissiz” konuşmasın, anında “âlim müsveddesi” ilan edilir.
*
“İktidara bir fiske bile vurdurmamak için her şeyi göze almak” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisinden sürekli “çok muhterem Hocaefendi, İslam âlimi” diye söz
ettikleri adam, kendilerine hasım mı oldu?
İsterse İslami ölçülerden milim sapmasın, bir anda “yalancı peygamber” sıfatı layık görülür.
*
“Tekfir” müessesi çalıştığı andan itibaren...
“Siz değil miydiniz bu adamın etrafında daha düne kadar, ‘hocam, hocam, eli öpülesi hocam, mübarek hocam’ diye dört dönen?” sorusuna da bir cevap geliştirilmiş olur.
Denilir ki:
“Ama o artık bizden değil... Ama o artık yalancı peygamber.”
*
İşte bu yüzden...
Tam da bu yüzden...
Bediüzzaman şöyle demiştir:
“Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.”
AB bile anladı ama Hayati Bey anlamadı
NE diyorlardı?
“Paralel devleti Avrupa Birliği’ne anlattık, anladılar ve bize hak verdiler.”
*
Peki Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ne diyor?
Şunu diyor:
“Devletin yönetim şeması içinde bazı kişiler paralel uygulamalar içine girmiş olabilir. Bunların da paralel devlet şeklinde değerlendirilmesinin çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Böyle şey olamaz çünkü tek devlet var. Paralel uygulamalara gidildiği iddiaları var. Bunların kanıt ve belgelerle ortaya çıkması lazım... Öyle bir saptama olursa onu da hep birlikte göreceğiz.”
*
“Paralel devlet”i
Avrupa Birliği’ne anlatıp ikna eden Başbakan’ın benzer bir çabayı Hayati Bey için de sarf etmesinde fayda var gibi...
Hükümetçisi, Cemaatçisi el birliğiyle af dilemeli
BALYOZ davasının sanıkları ve sanık avukatları haykırdılar da haykırdılar.
Dediler ki:
“Sabit disklerle oynandı... Manipülasyon yapıldı... Sokuşturmalar yapıldı... Eski tarihler yeniymiş gibi gösterildi...”
*
Tınmadılar.
Ne Cemaatçiler tındı,
ne hükümetçiler.
Kulaklarını tıkadılar.
*
Ve TÜBİTAK, sonunda bir rapor hazırlayarak sokuşturma ve manipülasyon iddialarının doğru olduğunu söyledi.
*
Şimdi Cemaatçiler ile hükümetçiler, kavgaya biraz ara verip son bir kez bir araya gelmeliler ve bir arada kardeşçe şöyle okkalı bir özür dilemeliler, af dilemeliler, pişmanlık bildirmeliler, nedamet bildirmeliler.
Bekliyoruz.
Darbeci TÜSİAD, demokrat TÜSİAD
GEZİ olaylarındaki kırıp dökmeyi kınadığında...
Demokrat TÜSİAD.
Gezi olaylarındaki demokratik tepki hakkına dikkat çektiğinde...
Darbeci TÜSİAD.
*
“Allah razı olsun Başbakanımızdan... Sayesinde çok para kazandık” dediğinde...
Kadirşinas TÜSİAD.
“Vergi ve diğer cezalar iş dünyasını cezalandırma aracı olmamalı” dediğinde...
28 Şubatçı TÜSİAD.
*
“Türk ekonomisinin bugünü de, geleceği de hepimizin güven duyacağı bir seviyededir” dediğinde...
Milli iradeye saygılı TÜSİAD.
“Yargı mekanizması Avrupa Birliği normlarında çalışmayan bir ülkeye yabancı sermaye gelmez” dediğinde...
Vatan haini TÜSİAD.
*
Sonuç?
İktidarı översen demokrat, milli iradeye saygılı, kadirşinas olursun.
İktidarı uyarırsan darbeci, 28 Şubatçı, hatta vatan haini olursun.
Mesele bu kadar basittir.
Paylaş