Paylaş
Yandaş medya ortalığı tozu dumana kattı.
Ve sonunda Naipaul denilen “Nobel’li kefere”nin Türkiye topraklarına girişi engellenmiş oldu.
Ne diyelim?
“Zafer inananlarındır” mı diyelim?
“Gazanız mübarek olsun” mu diyelim?
* * *
“Gaza” ve “Zafer” tamam da...
Cevaplanması gereken bir soru ortada kaldı.
Soru şudur:
9 yıldır Naipaul’u radarında tutan, Naipaul hakkında makaleler yazan, en son Naipaul kampanyası başlatan, televizyonlarda Naipaul ile ilgili tartışmalara giren Hilmi Yavuz, acaba Naipaul’u okudu mu?
Hilmi Yavuz’un Naipaul hakkında yazdığı makalelere bakıyoruz, televizyon tartışmalarında söylediklerine kulak veriyoruz. Vardığımız sonuç hep şu oluyor: Hilmi Yavuz, Naipaul’u okumamış.
Naipaul hakkında hep ikinci kaynaklardan alıntı yapıyor, temel metinlere hiç referans vermiyor.
Bu durumda “Yahu insan hakkında bunca şey söylediği, televizyonlara çıkıp hakkında fikir beyan ettiği bir adamın yazdıklarını okumaz mı?” diye sormak hakkımızdır sanıyorum.
Diyeceksiniz ki...
“Hilmi Yavuz okumamış da Naipaul hakkında olumlu fikir beyan edenler okumuş mu?”
Acıklı bir gülümsemeyle cevaplıyorum: Onlar da okumamış.
Tuhaf çıkışlarıyla bilinen İsmet Özel, geçen akşam NTV’de katıldığı Naipaul tartışmasında “Türkiye’de entelektüel bir sefalet var” dedi.
Dediklerinin hiçbiri doğru olmasa bile bu saptama fevkalade doğruydu.
* * *
Unutmadan şunu da söyleyeyim:
Aynı tartışmada İsmet Özel, “Naipaul tartışmasının arkasında füze kalkanı meselesini perdelemek amacı yatıyor” da dedi.
Tabii ki “İktidar yanlısı medya” toplu halde, “Hilmi Yavuz bir Naipaul tartışması başlatsın da şu füze kalkanı meselesini unutturmak için elimize şahane bir fırsat geçmiş olsun” dememiştir.
Ama ele geçen şahane fırsatı değerlendirirken gösterilen cevvaliyete bakarak...
“Füze kalkanı” gibi netameli bir meseleyi perdeleme gayretini fark edebiliriz.
En azından böylesi bir psikolojik faktörü hesaba katmak hakkımız olur.
* * *
Şimdi diyeceksiniz ki...
Hilmi Hoca tamam, İsmet Bey tamam... Peki Orhan Pamuk ne alaka?
Alakası şu:
Bizim Hilmi Yavuz’un Orhan Pamuk takıntısı meşhurdur.
Aslında Naipaul hakkında başlattığı kampanyanın bir benzerini asıl Orhan Pamuk hakkında başlatmak için yanıp tutuşuyordur ama gelin görün ki Orhan Pamuk, Yeni Türkiye’ye münasip malzeme vermek bakımından Naipaul kadar elverişli bir yazar değil.
Baykal’ın aslında demek istediği
DEDİĞİ: “Muhalefette görevim yok diye düşünürsen, iktidar olmak için kestirme yollar aramaya kalkarsan, iktidar olmanın kestirme yolları, sihirli değnek dokunuşuyla birden bire iktidara gelme hevesleri, hesapları, sizi çok ciddi yanlışlıklara sürükleyebilir.” (22.11.2010 – Trabzon)
MEALİ: “Bu Kemal var ya Kemal... Diyarbakır’a gitmeler, Talabani ile görüşmeler, Yılmaz Güney / Ahmet Kaya mezar ziyaretleri falan... Eğer bizim Kemal, bütün bu çabalarının ardından kazara bir iktidara gelirse artık ne Deniz Baykal kalır ortada, ne de Önder Sav... Tehlikenin farkındayım, siz de farkında mısınız?”
Zamanımızın en sevimsiz sözcükleri
SİNERJİ: Yeni albüm çıkarmış popçudan atılım yapan ihracatçıya kadar hemen herkesin her durumda söylemeye kalkmasıyla ruhunu teslim etmiş bir sözcüktür.
SONUÇ ODAKLILIK: “Hatice’ye değil neticeye bak” tabirinin janjanlı hali... Ama bu haliyle de sevimsiz.
FARKINDALIK: Dile o kadar pelesenk oldu ki, insanda hiçbir şeyin farkında olmamak arzusu uyandırıyor.
HOŞGÖRÜ: Bu sözcük ilk darbeyi “cemaat”ten almıştı... O gün bugündür maalesef hâlâ kendine gelebilmiş değil.
EMPATİ: “Eğitim şart” nasıl her durumda ve sıkça kullanılarak değersizleştirildiyse “empati şart” da aynı akıbete doğru hızla sürükleniyor.
KEYİFLİ: Hâlâ eskisi kadar kullanılıyor mu bu sözcük bilmiyorum ama bende oluşturduğu kamaşma duygusu eskisi kadar taze ve canlı.
ELEKTRİK ALMAK: Gerçi “izdivaç” programlarına kadar düşerek olmayan itibarını da yer ile yeksan etti ama bazen Nişantaşı kafelerinde bile kulaklara çarpıyor.
YAŞANMIŞLIK: Hani magazin figürleri, “Sonuçta bir yaşanmışlık var aramızda” diyorlar ya... Ben “Hay olmaz olaydı” diyorum, başka da bir şey demiyorum.
PREZANTABL: Alın size “insan kaynakları” ekiplerinin elinde sefil duruma düşmüş bir kelime. Özellikle eleman arama ilanlarında görüldükçe bir boğulma hissi yaratır.
Haluk Özdalga’ya açık mektup
CHP’liler bayram günü AK Parti’yi ziyarete geldiler. Kolonyalar tutuldu, çaylar içildi, nezaket dolu sözler söylendi. Adamlar daha odayı terk eder etmez siz tuttunuz arkalarından konuşmaya başladınız.
Öyle mi dediniz, böyle mi dediniz? Ben bununla ilgili değildim. Ben sadece “arkadan konuşma” meselesine takılmıştım. Bunu size yakıştıramamıştım.
Yazdığım buydu, bundan ibaretti.
Siz ise bana gönderdiğiniz cevap metninde...
İşin bu kısmıyla hiç ilgilenmeyip sadece Hürriyet’te yayınlanan haberde söylemediklerinizin söylettirilmiş olmasını konu ettiniz.
Cevap metninizin en sonunda ise “Yazıklar olsun sana Ahmet Hakan” diye alakasız bir hakaret cümlesi ilave ettiniz.
İşte bakın: Hürriyet sizin açıklamanıza aynen yer verdi.
Ama sizin bana ettiğiniz hakaret öylece duruyor.
Size aynen iade etmeye içim el vermiyor, umarım bir özür dilersiniz.
CHP’nin kabağı da mı başımıza patlayacak?
ADAMLAR alenen BDP’ye yaklaşıyorlar.
Görüşüyorlar, “İşbirliği yapabiliriz” diyorlar.
“Genel Başkan Yardımcısı” sıfatını taşıyan bir isim, “İttifak niye olmasın” diyor.
Bir Parti Meclisi üyesi, “Ben ittifaktan yanayım” diye açıklama yapıyor.
Ve sonunda...
Kabak medyanın başına patlıyor.
Vay efendim, aslında BDP ile ittifak diye bir şey yokmuş... Bunların alayı uydurmaymış... Sağcı basın bu işi büyütüyormuş... Amaç CHP’yi zor durumda bırakmış...
Biz bıkmışız zaten AK Parti kabağının sürekli medyanın başına patlamasından...
Şimdi de CHP kabağının medyanın başına patlamasına mı razı olacağız?
Hadi gidin işinize...
Merak ettiklerim
Ahmet Davutoğlu, Kuzey Kore ile Güney Kore’yi barıştırmak için de bir girişimde bulunacak mı acaba?
AK Parti iktidarında Selman Rüşdi’nin de Türkiye’de bir etkinlik için davet alması söz konusu olacak mı acaba?
Son günlerde “Dünyayı da salladı” diye gazlanan Türk filmini seyretmiş bir tek yabancının adı verilebilir mi acaba?
Komutan açığa almayı “sivil darbe” olarak görüp eleştiren CHP’liler, aynı duyarlılığı askeri darbeler konusunda da gösterirler mi acaba?
Başbakan Erdoğan, İsrail’i şamar oğlanına çevirmeye devam ettikçe “Biz bu İsrail’i gözümüzde fazla büyütmüşüz” diyenlerin sayısı artıyor mu acaba?
Paylaş