GALİBA son günlerde "Meslekte Yavuz Donat tarzı"nı iyiden iyiye benimsemeye başladım.
İşte bakın, MHP’li Oktay Vural’dan sonra bu kez AKP’nin "resmi açıdan" iki numaralı ismi Genel Başkanvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ile sohbet ediyorum.
Ancak...
Henüz köşe yazarlığı alanında tam olarak pişmediğimden ve herkesle iyi geçinme üstadı olmaya meşrebim elvermediğinden...
Yavuz Donat’a özgü o müthiş "yumuşatarak olaya dahil olma" yöntemini uygulayamıyorum.
Bu nedenle AKP’li Fırat’a soruyu "pat" diye soruverdim:
"Sayın Fırat! Sayın Fırat! Ankara’dan taşıp da İstanbul’a kadar ulaşan, sizin için tatsız, bazıları için süper bir söylenti var. Derler ki: Seçime iki hafta kala Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir iddianameyle ortaya çıkıp partiniz hakkında kapatma davası açacakmış. Ne diyorsunuz?"
Ben Fırat’tan "Aman kardeşim, sen ne diyorsun böyle? Ağzından yel alsın" gibi politik molitik ve de gücenik bir çıkış beklerken...
Fırat gayet coşkulu bir tarzda şu yanıtı vermesin mi?
"Vay! Demek o söylenti İstanbul’a kadar ulaştı ha!"
Bu yanıt karşısında içimden "Sen misin Yavuz Donat’lığa öykünen! Hadi bakalım, çık işin içinden" dedim.
Ardından da sesime ciddiyet katarak ve biraz da salağa yatarak muhabbeti sürdürdüm:
"Sayın Fırat! Ne yani? Bu söylentiden haberiniz var mıydı?"
Fırat bu "fevkaladenin fevkinde" acemilik karşısında gülerek yanıtladı:
"Bu ne ki! Sen gel de Ankara’da ortaya atılan darbe söylentilerini, kumpas dedikodularını, sıkıştırma senaryolarını öğren... Neler konuşulmuyor ki Ankara’da."
Fırat’ın bu yanıtının ardından, "Şu Fırat’ın suyu akar mütevekkildir" diye bir türkü terennüm ettim.
Sonra da, "Belki de tevekkül içinde olduğundan değil, söylentilere inanmadığından bu kadar rahattır" dedim.
Ancak...
En sonunda, "Kendi kendime boğuşacağıma en iyisi Fırat’a sormak" kararını verdim.
Ve sordum:
"Sayın Fırat! Sayın Fırat! Ses tonunuza sirayet eden bu rahatlık, söylentilere itibar etmemenizden mi? Yoksa kaderimse çekerim havasında mısınız?"
İşin en eğlenceli tarafı da işte bu soruya verilen yanıtla ortaya çıktı.
Fırat, hin bir edayla...
Bir "Kastamonu söylencesi"nden söz etti.
* * *
Söylence şu:
Anadolu’nun yüce bir dağı olan Ilgaz Dağları’ndaki bir tabelada, Kastamonu şivesiyle şu uyarı yazılıymış:
"Dikkat! Taş düşebilir! Tomruk inebilir! Ayı çıkabilir!"
Yani...
Dengir Mir Mehmet Fırat, bu söylenceyi anımsatarak demek istiyor ki:
"Biz elimizden geleni yaparız... Ama taş düşerse, tomruk inerse, ayı çıkarsa yapacak bir şey yok."
Peki bu ihtimal var mı?
Fırat, postunda oturan mütevekkil bir derviş edasıyla şunu söyledi:
"Valla olabilir... Taş düşebilir, tomruk inebilir, ayı çıkabilir... Mümkündür."
Türkan Saylan’a dair üç not
BİR: Çağlayan mitinginin baş mimarı Türkan Saylan’ın bir oğlunun adının "Çağlayan" olduğunu biliyor muydunuz? Hemen hatırlatalım: Diğer oğlunun adı "Tandoğan" değil ama güzel bir erkek ismi: "Çınar".
İKİ: Peki Türkan Saylan’ın 1983 yılında bilimsel bir sempozyum için Cidde’ye gittiğinde Kábe’yi tavaf edip umre yaptığını biliyor muydunuz? Orada baştan ayağa örtünerek "Türbanlı bir Türkan Saylan" fotoğrafı verdiğini biliyor muydunuz? O halde işte fotoğraf: Umre hatırası... Saylan’ın yanındaki kadın, Çapa’dan ihtisaslı Ürdünlü bir doktor. (Kaynak: Güneş Umuttan Şimdi Doğar, Türkan Saylan Kitabı, İş Bankası Kültür Yayınları.)
ÜÇ: Hadi Türkan Saylan hakkında bir bilinmeyen daha: Saylan’ın ilk gençlik dönemindeki lakabının "At Kız" olduğunu, hatta Saylan’ın "At Kız" adıyla çıkan bir anı kitabının bulunduğunu biliyor muydunuz?