Paylaş
Şahane bir propagandaydı bu. Madrid Zirvesi’ni bir anda “U Dönüşü Zirvesi” haline dönüştüren bir propaganda... Acayip etkili bir çıkış yakalamış durumdaydılar. “Bağırıp çağırdı, sonunda imzayı çaktı” türü afili cümleler kuruyorlardı.
*
Kısacası...
Tam “Mutlu olduk” diyebileceklerdi ki...
Fakat o da ne?
Bir anda yıkıldı bütün dünyaları.
*
Nasıl yıkıldı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalar çakıldıktan hemen sonra yaptığı şu açıklamalarla:
*
- İmzalamış olmamız her şeyin bittiği anlamına gelmiyor.
*
- Bu sadece davettir.
*
- Daha bu işin onaylanma aşaması var.
*
- Esas karar parlamentodan çıkacak.
*
- Sözlerinde durup durmadıklarını izleyeceğiz.
*
- Durmazlarsa ona göre karar vereceğiz.
*
Bu cümleler, “İmzayı bastın, döndün” yaklaşımını bir anda boşa çıkaran cümlelerdi.
Propaganda hırpalanmış, güzelim yaklaşım heder olmuş, oyun bozulmuştu.
Yani...
Tam mutlu olmuşlarken yıkılmıştı bütün dünyaları.
*
Ben şunu bilirim, şunu söylerim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazen aşırı kalp kırıcı olabiliyor.
NE OLURDU HA, NE OLURDU?
EĞER ta en başta...
“İsveç ve Finlandiya’ya karşı hükümetin izlediği veto politikasını destekliyoruz” diyebilseydiniz...
Ne olurdu?
*
Oy mu kaybederdiniz?
Oy mu kazanırdınız?
*
Eğer ta en başta...
“İsveç ve Finlandiya tabii ki terör örgütlerine verdiği destekten vazgeçmeli” diyebilseydiniz...
Ne olurdu?
*
Tabanınız sizden uzaklaşır mıydı?
Tabanınız daha da genişler miydi?
*
Eğer ta en başta...
“Hükümeti eleştiriyoruz ama bu milli bir mesele. Burada hükümetle beraberiz” deseydiniz...
Ne olurdu?
*
AK Parti mi kazanırdı?
Siz mi kazanırdınız?
CÜNEYT ARKIN’LA BİRLİKTE GİDEN ÖNEMLİ BİR ŞEY
SÜPER bölünmüş bir Türkiye ortamında...
Cüneyt Arkın, herkesin etrafında birleştiği bir isim oldu.
*
Sağcısı, solcusu... Hükümetçisi, muhalefetçisi... Cübbelisi, cübbesizi... Genci, yaşlısı... Ağırbaşlısı, hercaisi...
Hepsi ama hepsi Cüneyt Arkın’ın karşısında önünü ilikledi.
“Böyle üç kişi say” desem...
Sayamazsın.
*
Cüneyt Arkın’la birlikte giden şey, işte böyle bir şeydi.
MAAŞIYLA KAFAYI BOZMUŞ
İKTİDAR partisinin bir milletvekili, yerel bir kanalda milletvekili maaşıyla nasıl geçinemediğini anlatıyor. Uzun uzun. Eski maaşıyla milletvekili maaşını kıyaslayarak. Kendisine acındırarak.
*
Bir milletvekilinde...
Azıcık da olsa izan, azıcık da olsa idrak, azıcık da olsa feraset olacak arkadaş.
Milletvekili adayları saptanırken bu üç ölçüye dikkat etmek şart.
HEMİNGWAY DE HEMİNGWAY
ÖĞLEYE doğru şöyle bir şey oldu. “Hemingway’in Benzerleri” diye bir yarışma varmış. Kendilerini Hemingway’e benzeten amcalar, bir araya gelip ünlü yazarı anıyorlarmış.
İkindi vakti şöyle bir şey oldu: Biraz Hemingway okudum. “İnsan, yenilmek için yaratılmadı. İnsan yıkılır ama yenilmez” demiş Hemingway. Bunu bir yerlere not ettim.
Akşam şöyle bir şey oldu: Ayhan Sicimoğlu çıkıyor diye Maslak’ta yeni açılan “Cuba” isimli mekâna gittim. Bir de ne göreyim: Mekânın tam ortasında “Hemingway” isimli bar.
ŞEHİRDE ÖZGÜN BİR KÜTÜPHANECİK
SEVİNEREK görüyorum ki artık Türkiye’de belediyecilik, yol/su/kanalizasyon işlerinin çok ötesine geçmiş durumda. Belediyeler, ürettikleri özgün sosyal projelerle şehrin kültürel hayatına damga vuruyorlar, dönüştürücü bir rol oynuyorlar.
*
Geçen gün Belediye Başkanı Abdurrahman Dursun’un misafiri olarak Sarıgazi’ye gittiğimde bunun çok etkileyici örnekleriyle karşılaştım.
*
Sultangazi’nin çeperlerinde mimarisi zarif bir yapıyı, “Su-Mekân” isimli bir sosyal merkez yapmışlar. Bu merkezde mahallenin kadınlarına yemek, dikiş, bilgisayar, resim, çini, el sanatları atölyeleriyle hizmet veriyorlar. Yemek bölümünde kadınların gözümüzün önünde yaptıkları çikolataların tadı hâlâ damağımda.
*
Ama benim en bayıldığım proje, Sultangazi’nin dört bir yanına kondurulmuş “kütüphanecik” diye adlandırabileceğim projeydi. Gayet şık, gayet pratik ve gayet ekonomik kütüphanecikler... Dayanamadım, hemen fotoğrafını çektim.
*
Belediye Başkanı Abdurrahman Dursun’a “Bu çok özgün bir buluş. Başka belediyeler de bunu yapabilir” dedim. Telif hakkı falan demeden “Tabii ki” dedi.
Paylaş