Paylaş
Durup dururken...
- Biri çıkar “Yoksa Malezyalaşıyor muyuz?” der ve tartışma başlardı.
- Biri çıkar “Mahalle baskısı” der ve tartışma başlardı.
- Biri çıkar “Yaşam tarzımız tehdit altında” der ve tartışma başlardı.
AK Parti bu tür tartışmalar karşısında şaşkınlığa düşer...
Ve “Vallaha biz sizin sandığınız gibi değiliz” diyerek yükselen paranoyayı yatıştırmaya çalışırdı.
* * *
Ama bu sefer değişik bir şey oldu:
Bu sefer bütün tartışmaları iktidar partisi başlattı.
- Karmakarışık bir metinle içki içme yaşı ve alanlarını düzenlemeye kalktı, tartışma başladı.
- İçki içene dokunulmadığını “Aksırıncaya tıksırıncaya kadar içiyorlar” diye izah etmeye kalktı, tartışma başladı.
- Yaşam tarzına saygı göstermeyi bir lütuf gibi sundu, tartışma başladı.
- Başbakan heykele “ucube” dedi, tartışma başladı.
Üstelik bu sefer, yangına körükle giden de yine iktidar partisi oldu.
Tansiyonu düşürmek yerine yükseltmeyi seçti.
Ve bütün bunların ardından...
Biriken öfke, hiç olmayacak bir yerde, stadyumda patladı.
* * *
Başbakan Erdoğan, dün yaptığı açıklamada, stadyum protestosu için “organize bir iş” demiş.
Haklı. Protestonun arkasında ilmik ilmik dokunmuş çok sağlam bir organizasyon var.
Ertuğrul Günay mazurdur
BAŞBAKAN tarafından küçük düşürülmüş.
Başbakan Yardımcısı, “Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin” demiş.
Ve o, bunlar karşısında...
Artistik bir hareket çekememiş, klas bir duruş sergileyememiş, bir tutum alamamış, çekip gidememiş, kalıp durumu kurtaracak bir çıkış yapamamış...
Bu durumda...
Ertuğrul Günay’ın lafı Deniz Baykal’ı liderlikten eden görüntülere getirmesinden ve Kemal Kılıçdaroğlu için “kamera şakası” demesinden daha doğal ne olabilir?
Kuraldır: Topu çıkaramayanlar, centilmenlikten uzaklaşır.
Mazur görelim lütfen.
Kraldan çok kralcıyı tanımanın beş yolu
- BİR: Başbakan bile kendisini protesto edenler hakkında ileri geri konuşmaktan imtina ederken biri çıkıp da Başbakan’dan daha ağır konuşursa o kraldan çok kralcının kralıdır.
- İKİ: İktidarın bakanı-milletvekili bile bazen özeleştiri yaparken, iktidarın destekçisi olan yazar “Özeleştiriye ne gerek var” diye yazıyorsa o kraldan çok kralcının daniskasıdır.
- ÜÇ: Başbakan’a mesafe koyana, Başbakan’dan çok daha hızlı mesafe koyana kraldan çok kralcı denir.
- DÖRT: Bir kulüp başkanı, Başbakan protesto edildi diye bir stat dolusu insanın görüntülerini incelemeyi göze alıyorsa kraldan çok kralcının padişahıdır.
- BEŞ: Bir Bakan, Başbakan “Bu işin Galatasaray’la ilgisi yoktur” dediği halde, Galatasaray’ı tutmaktan vazgeçtiğini açıklıyorsa kraldan çok kralcının ta kendisidir.
Liberal aydınlar için bir değerlendirme kıstası
İFLAH olmaz iktidar karşıtları...
AK Parti iktidarına başından beri destek vermiş, ancak son zamanlardaki gelişmelerden dolayı bu desteğini çekmiş demokrat-liberal aydınlara...
“Günaydın” diyerek laf çakıyorlar.
“Yeni mi aklınız başına geldi?” diyerek “Geçti Bor’un pazarı” imasında bulunuyorlar.
* * *
Bu yaklaşımın iler tutar yanı yok.
Demokrat liberal bir aydın...
Bir iktidar partisine...
Haksız yere önü kesilirken, askeri vesayeti ortadan kaldırırken, AB için reformlara imza atarken, özgürlüklerin önünü açarken tam destek verebilir.
Aynı demokrat liberal aydın...
Aynı iktidar partisine...
Özgürlükleri boğarken, tepeden bakarken, yeni vesayet yöntemleri denerken, AB’yi unuturken, başka yaşam tarzlarına mensup insanları incitirken tavır alabilir. Yani... Önemli olan liberal demokrat aydının durduğu yer değildir, iktidarın durduğu yerdir.
* * *
Tabii bu kıstas, sadece bağımsızlığını koruyan, angaje olmayan, ikbalini iktidarın ikbaliyle birleştirmeyen liberal demokrat aydınlar için geçerlidir.
Diğerlerine gelince...
Onlara doktor ne yersen ye dedi.
Arınç’ın gafı, Okan’ın gafından daha felaket
OKAN Bayülgen, Afrikalı futbolcu Emenike için “Kim bu Emenike? Tekne ile gelenlerden biri mi?” dediği için kıyamet koptu.
Madem bu kadar hassasız, madem bu kadar siyaseten doğrucuyuz.
O halde buyurun:
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hatay’da ekonomi alanında hükümetin başarılarını sıralarken lafı paradan atılan sıfırlara getirip şöyle demiş:
“Çok şükür paramız kıymetlendi. Eskiden Afrika yamyamlarının paralarından daha değersiz bir paramız vardı”.
Biliyorum, yakışıksız gaflar arasında bir tercih yapmak yakışık almaz ama ben yine de sınırı zorlayacağım:
Okan’ın gafının yaratacağı şiddet 1 ölçek ise, Arınç’ın gafının yaratacağı şiddet en az 10 ölçek olmalıdır.
Bir Ferdi Özbeğen gecesi
- Taksim Talimhane’deki Larespark Oteli’nin Portofino adlı salonundayız. Ferdi Özbeğen dinleyeceğiz.
- Bugünün gürültücü gösterişçiliğine pek uymayan bir yer burası... Sanki 70’lerin sonundayız... O günler için hayli şık kaçacak bir düğün salonu atmosferi aklınıza gelsin... Portofino işte öyle bir yer. Ferdi Özbeğen oraya yakışıyor, orası da Ferdi Özbeğen’e...
- Salon dolu... Arkamızda Ferdi Özbeğen’in çok sevdiği sanatçı Şebnem Bozoklu var. Arkadaşlarıyla gelmiş. Biraz uzakta Gülben Ergen... Salonu dolduranlar ise eski İstanbul kartpostallarından fırlayıp gelmiş gibi duran şık beyefendiler ve hanımefendiler. Nereden baksanız değişik, nereden baksanız bugüne özgü değil.
- Ama asıl retro duygusu Ferdi Özbeğen’in sahne almasıyla devreye giriyor. Piyanist şantörlerin en cazcısı, bizi alıp seneler öncesine götürüyor. İki saat süren mükemmel bir performans... “Büklüm Büklüm” adlı şarkıdan “Elbet Bir Gün Buluşacağız” adlı şarkıya kadar uzanan geniş bir repertuvar...
- Ama hakkını yemeyelim: Sadece nostalji duygusunu tatmin etmiyor Ferdi Özbeğen... Yani arada sırada geçmişe yolculuk için dinlenecek bir yorumcu değil Ferdi Özbeğen... Belleğimizde Ferdi Özbeğen şarkıları hiç yer etmese de, o şarkıları kendisinden ilk kez dinliyor olsak da yine bir anlamı var. Ve belki de bu yüzden bu denli ilgi görüyor.
- İşin şu yanını da ihmal etmeliyim: “Nankörler”, “tıksıranlar”, “ucubeler” arasında bunalıp sıkılanlar için çok sağaltıcı bir tarafı var.
Paylaş