Sıkıntı var

Gezi eylemlerine katılanlar...

Haberin Devamı

“Beni duy, beni dikkate al” demek yerine “yetiş ey asker” demeyi tercih etseydiler...
“Benim kılık kıyafetime karışma” demek yerine “senin başörtünden hiç hoşlanmıyorum” şımarıklığına saplansaydılar...
“Benim yaşam tarzıma karışma” demek yerine “ben senin yaşam tarzının düşmanıyım” deseydiler...
“Daha fazla buyurganlık istemiyorum” demek yerine “Gel ey eski statüko, neredesin yahu” diye ağlaşsaydılar...
“Ayyaş, alkolik, kafa kıyak falan diyerek beni aşağılama” demek yerine inançlı insanların yaşam biçimlerini aşağılasaydılar...
“Benim de başbakanım ol” demek yerine “senin varlığını kabul etmiyorum” deseydiler.
“Beni rahat bırak” demek yerine “sen de benim gibi olacaksın” demeyi tercih etseydiler.
“Medyaya müdahale etme, bırak herkes istediğini söyleyebilsin” demek yerine “sadece bizim gibi düşünenler istediğini söyleyebilsin” deseydiler.
“Tek bir kişi her şeyi belirleyemez, belirlememeli” demek yerine “oyların çoğunu alsanız da bu memleketi size yönettirmeyiz” deseydiler.
Her şey çok güzel olacaktı.
Hatta fıstık gibi olacaktı.

Ne Avrupa destek verecekti bu eyleme, ne de Amerika...
Ne Agos’un yönetmeni Rober Koptaş yanında olacaktı bu işin, ne de yetmez ama evet diyen Hayko Bağdat...
Ne Murat Belge istifa edecekti, ne Cengiz Çandar o manifestoları kaleme alacaktı.
Ne İhsan Dağı yazacaktı o yazıları, ne de Şahin Alpay...
Ne Mithat Sancar hükümeti aklıselime çağıracaktı, ne Ahmet Turan Alkan...
Ne uluslararası medya dikkate alacaktı olayı, ne de dünyanın en saygın düşünce kuruluşları...
Ne Radikal’deki yazılarıyla hükümetin demokratikleşme programına destek vermiş Orhan Kemal Cengiz isyan edecekti, ne de Vatan’daki yazılarında laikçi teyzelere süper dersler vermesiyle tanınan Mutlu Tönbekici...
Ne başörtülüler de yer alacaktı o eylemlerde, ne de BDP sempatizanları...
Ne demokratlığına kimsenin gık diyemeyeceği Mehmet Altan bayrak açacaktı, ne Hasan Cemal...
Uzatabilirim ama kesiyorum.

Eğer Gezi eylemleri karşısında hükümet...
Bocalamaya devam ediyorsa...
Refah Partisi’nin bile gerisine düşen söylemlere sarılıyorsa...
Akit gazetesi haline geliyorsa...
Camide içki, başörtülüye saldırı meselesine canla başla sarılıyorsa...
Kendi tabanına kapanıyorsa...
“Biz” ve “onlar” ikiliğinin üzerine atlıyorsa...
“Ya bendensin ya ondan” diyerek içeriden gelebilecek tüm eleştirilerin üzerini örtüyorsa...
“Herkes bize düşman, herkes bizi bitirmek istiyor” paranoyasına kendini kaptırıyorsa...
Olmayacak komplolara sarılarak dünyayı kendine güldürüyorsa...
Bütün bunların tek bir sebebi var:
Gezi’den çıkan ağırlıklı sesin, hükümetin öteden beri alışkın olduğu, bildiği, tanıdığı o eski sese benzememesi...
O eski sese karşı ne yapacağını gayet iyi bilen hükümet, bu yeni sese karşı ne yapacağını bilemedi.
Sıkıntı burada...

Haberin Devamı

CHP bir alternatif olmak istiyorsa

Haberin Devamı

Şu anki durumundan memnunsa...
“Yüzde 20 nasıl olsa cepte” yaklaşımındaysa...
Aynaya bakıp “Şahaneyiz, güzeliz, süperiz” diyorsa...
Hiç değişmesin... Aynen devam etsin... Durmasın...
Ama yok iktidar alternatifi falan olmak istiyorsa...
Bir şeyler yapması lazım...
Şöyle şeyler:

Her Salı Başbakan Erdoğan’ın söylediklerine cevap yetiştirmek için çabalamaktan vazgeçmeli. Yeni şeyler söylemeli. CHP’den beklenmeyecek kadar yeni şeyler söylemeli.
Tarihiyle hesaplaşmalı. Samimi olarak... Ama’sız... Gerekçelendirme çabasına girmeden... İyiye iyi, güzele güzel, çirkine çirkin, kötüye kötü demesini bilerek...
Yıkıcı, her yapılana itiraz eden, iktidar ağzıyla kuş tutsa eleştiren, hep hayır diyen, hep olmazlanan muhalefet tarzını derhal terk etmeli.
İktidarın doğrusuna doğru, yanlışına yanlış demeli. En gerilimli günlerde bile... Öfkenin zirve yaptığı dönemlerde bile...
Kılık kıyafet özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıkmalı. İçtenlikle... Ayrımsız... Geçmişteki tutumunun özrünü dilemekten çekinmeden...
İktidarın bağırmasından bıkmış insanların karşısına “bağıran muhalefet” olarak çıkmaktan vazgeçmeli.
İktidarın cepheleştirme siyasetine boyun eğmemeli... Bütün adımlarını cepheleştirmeyi kırmak için atmalı...
Neşesi olmalı, esprisi olmamalı... Kasmamalı... Rahat olmamalı.
Kendisine çekidüzen vermeli. “Bunlar iktidara geldiğinde bütün düzen bozulur” algısını darmadağın etmeli. Muhalefette sergilediği performansla yapmalı bunu...
Bir organizasyon kabiliyetine sahip olmalı ve bu kabiliyete sahip olduğunu yanındakilere de, karşısındakilere de kabul ettirebilmeli... “İktidara geldiğimde görürsünüz” dememeli, muhalefetteyken yapmalı bunu.
“Barış” için elini taşın altına koymalı... “Kaç oy gider” demeden... “Ama tabanımdaki bazı duyarlılıklar” falan türü hesaplar yapmadan... Gezi’deki gençler kadar cesur, Gezi’deki gençler kadar korkusuz bir şekilde...
Suriye konusunda, barış süreci konusunda net olmalı... Açık olmalı... Ne dediği belli olmalı... İki tarafı birden idare etmeye kalkışmamalı.
İnanç özgürlüğünün bir numaralı savunucusu olmalı. Çocuklarına din eğitimi vermek isteyenlerin de, cemevinin ibadethane olarak tanınmasını isteyenlerin de güvendiği bir odak haline gelmeli.
Muhafazakâr insanlardaki yerleşmiş CHP algısını darmadağın edecek yeni bir dil, yeni bir üslup, yeni bir tarz geliştirmeli... Özeleştirisini vererek... Muhafazakâr insanlara “İşte budur” dedirtecek inandırıcılıkta...
Tabandaki çeşitli hassasiyetlere teslim olmak yerine o hassasiyetleri dönüştürüp geliştirmeli. Radikal olmalı... Cesur olmalı... Korkusuz olmalı...
Organizasyon yeteneğini arttırmalı... O kadar arttırmalı ki “Bunlar iktidara gelirse her şeyi darmadağın ederler” algısını yıkıp atmalı.
“Darbeye karşıyız” demekle yetinmemeli, askeri vesayetin hüküm sürdüğü dönemlerde yapıp ettiklerinin hesabını vermeli... Askeri vesayetin geriletildiği şu dönemde “darbeye karşıyız” demek kolay... Önemli olan askeri vesayetin hüküm sürdüğü dönemlerde ne yapıldığıdır.
Sadece bir kişinin yüksek sesle konuşması, geri kalanların da dinlemesi üzerine kurulu format, artık süper eski bir formattır... Yepyeni bir format bulmalı.

Haberin Devamı

Haletiruhiye

MEHMET Barlas yazısına şu başlığı atmış:
“Başbakan Erdoğan’ın ruh haletini anlamak”.
Barlas yazısında toplumu Erdoğan’ı anlamaya ve anlayışla karşılamaya çağırıyor.

Benim bildiğim...
İktidardakiler, hükümet edenler, idareciler, yöneticiler, toplumun ruh halini anlamaya ve anlayışla karşılamaya davet edilir.
Bizdeyse tersi oluyor...
Neyse canım, zaten bizde tersi olmayan ne var ki?

Diren çözüm

Hükümetin attığı adımları tatmin
edici bulmasak da...
Taraflar arasındaki güven bunalımın farkında olsak da...
“Batı’da güvenlik politikası,
doğuda barış” denkleminin yürümeyeceğini bilsek de...
Lice’de göstericilerin üzerine
ateş açılmasını kınasak da...
Güvenlik güçlerinin hesap vermeyeceklerinden emin olsak da...
Lice’de bir uzman çavuşun
PKK tarafından kaçırılmasını “tehlikeli” bulsak da...
Lice olayları için de anlamak yerine komplolar üretmenin tercih edildiğini
fark etsek de...
Barışın her şeyden önce bir iklim,
bir atmosfer olduğunu kabul etsek de...
Her şeye ama her şeye rağmen...
“Çözüm” diyeceğiz, “Yeniden şehit haberleri gelmesin” diyeceğiz, “Bu iş tamama ersin inşallah” diyeceğiz, “Umudumuzu kaybetmeyelim” diyeceğiz.
Çözümde ısrar edeceğiz, çözümde
inat edeceğiz.

Kısacası...
“Diren çözüm” diyoruz, başka da
bir şey demiyoruz.

 

Yazarın Tüm Yazıları