Paylaş
İki gün önce bu yazı silinip yerine “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” yazısı konmuş.
Vali’ye soruyorlar, “Sen mi yaptın?” diye... “Ben yapmadım, Belediye Başkanı yaptı” diyor.
Belediye Başkanı’na soruyorlar, “Sen mi yaptın?” diye... “Ben yapmadım, Vali yaptı” diyor.
Top ortada yani...
* * *
Hayatta en nefret ettiğim şeylerdendir:
Çıkıp mertçe savunulamayacak şeyleri, el altından çaktırmadan yapmak...
Kamu önünde hesaplaşmaya yanaşmadan, arkadan dolanarak iş çevirmek.
Yapmak ama “Ben yaptım ve şundan dolayı yaptım” diyememek...
Yaparken cesur olmak ama sıra izah etmeye gelince tavşanlar gibi kaçmak...
Yaparken gerekçeleri olduğu halde o gerekçeleri topluma açıklayacak bir özgüvene sahip olamamak...
* * *
Dünyanın en hayırlı işi yapılsa da...
Bu yöntemle yapılınca...
Ortaya sadece ve sadece...
“El çabukluğu”, “arkadan dolanma”, “tırsaklık”, “çaktırmadan işi bitirme”, “sinsilik”, “saman altından su yürütme” gibi...
İğrenç şeyler çıkar.
Kaç puan?
MUHTEŞEM Yüzyıl’ı izledikten sonra insanın ecdadıyla övünme duygusuna kapılmak yerine hamama gitmek isteğiyle dolup taşması kaç puan?
Zerre kadar kırıp geçirmese de Cem Yılmaz’la ilgili her haberin “Kırdı geçirdi” başlığıyla sunulması kaç puan?
“Çözüm isteyen aydınlar” cümlesindeki “aydın” sözcüğüne şiddetle itiraz edenlerin, “Türk milletine çağrıda bulunan milliyetçi aydınlar” cümlesindeki “aydın” sözcüğünü öpüp koklamaları kaç puan?
Ferhat Göçer’in haykırışını işittiğimde
TELEVİZYONU açtım.
Reklamlar başladı.
Türk Telekom’un yeni reklamı...
Ferhat Göçer “Memleketim” şarkısını söylüyor.
Pardon, söylemiyor, resmen “sonuna kadar bağırıyor”.
Öyle bir bağırma ki...
Maruz kaldığım andan itibaren şunları yaptım:
* * *
İnceden uyukluyordum, aniden sıçradım.
“Aman Allah’ım... Yoksa yeni bir din falan mı geliyor?” dedim.
Televizyona yumruk atmak istedim.
Gayriihtiyari kumandaya el atıp müthiş bir panikle televizyonun sesini kıstım.
“Güzelim ‘Memleketim’ şarkısı da Ferhat Göçer’in elinde heder oldu” diye dövündüm.
Türk Telekom’un “müşteri şikâyet” formlarından 18 adet doldurdum.
RTÜK’e “çocukların gelişimini ve ruh sağlığını olumsuz etkileme” maddesine dayanarak şikâyette bulundum.
Memleketimden fena halde soğudum.
‘Süreç’e karşı çıkanlara tavsiyeler
BİZE öyle ikna edici bir şey söyleyin ki, “Tamam kardeşim, haklısın, akan kan durmasa da olur” diyelim.
“Türk milleti” konusunda sergilediğiniz hassasiyetin, gencecik bedenlerin ölümleri için sergilenen hassasiyetten çok daha önemli olduğuna bizi ikna edin.
“Barış böyle gelmez” diye itiraz ediyorsanız, barışın nasıl geleceğine dair kendi yol haritanızı açıklayın.
“Kendisine Türk’üm diyen herkes Türk’tür” cümlesine bir türlü razı olmayan insanları, hangi yöntemlerle razı etmeyi düşündüğünüzü topluma açıklayın.
“Öcalan’la görüşülmez” diyorsanız, Öcalan’la görüşülmeden PKK’lıların sınır dışına nasıl çekileceğine dair yaratıcı çözüm önerinizi topluma sunun.
PKK’nın tüm militanlarını öldürseniz bile PKK’yı bitiremiyorsunuz... PKK’yı bitirecek “harika” yönteminizi açıklayın.
“Bölüneceğiz” diyorsanız, süreç söz konusu olmadığında bölünme riskinin çok daha fazla olmadığına bizi ikna edin.
Bahçeli’yi ‘evladı yok’ diye eleştirmek
AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı nedeniyle MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi eleştirmiş.
Dediği şu:
“Bahçeli’nin evladı yok, evlat acısını bilmez”.
(CNN Türk/Aykırı Sorular)
* * *
İki şey söyleyip kaçacağım:
BİR: Ben hiç çocuğu olmadığı halde “Vur de vuralım/Öl de ölelim” sloganını korkunç bulan çok kişi tanıyorum.
İKİ: Ben 8 çocuğu olduğu halde “Vur de vuralım/Öl de ölelim” sloganına sonuna kadar katılan çok kişi tanıyorum.
İklim değişti ama
İKLİM değişti, Akdeniz oldu...
Ama Kemal Burkay’ı ne arayan var, ne soran.
Adı “Akil İnsanlar” listelerinde bile geçmiyor.
Televizyonlara çıkarılmıyor, mikrofonlar uzatılmıyor, söyleşiler yapılmıyor.
Kendisini “alternatif Kürt siyasetçi” diye fener alaylarıyla karşılayan hükümet bile adını anmıyor.
* * *
Sanırım Kemal Burkay, şu sıralar, “Bir kedim bile yok/Anlıyor musun” diye iç geçirmeye devam ediyordur.
Geri vites
DİYANET İşleri Başkanı sözlerine açıklık getirdi.
Başkan, “İzmir’in farklı bir dindarlığı var” derken...
Şunu kastetmiş:
“İzmir’in daha barışçı, insanları daha çok birleştiren, daha gönül diline sahip çok güzel bir dindarlığı var”.
* * *
Güzel... Harika... Şahane...
Madem “İzmir dindarlığı” böyle bir şey...
O zaman Diyanet İşleri Başkanı’ndan tüm ülkeye “İzmir dindarlığı”nı örnek göstermesini bekliyoruz.
Mesela...
“Kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm kentlerimizde İzmir dindarlığının bayrağı dalgalanacaktır” falan diye bir demeç vermekle işe başlayabilir.
Şunlara hazır ol ey memur çocuğu
EY memur çocukları!
Hükümet, babalarınızın-annelerinizin üç yılda bir tayinini çıkaracakmış.
Hazırlıklar tamamlanmış, kanunlar değişiyormuş.
* * *
Madem öyle...
Şunlara hazır ol memur çocuğu:
Hayatın boyunca “Çocukluk arkadaşlarımla buluştum” diye bir cümle kuramayacaksın.
Üç yılda bir ani terk edişler yüzünden biraz “vefasız” bir karaktere sahip olacaksın...
O kadar çok öğretmenin olacak ki hiçbirini anımsayamayacaksın...
Bin türlü kültür, bin türlü gelenek ve bin türlü şiveyle harmanlanacaksın.
Eşya kolilemek alanında acayip ustalaşacaksın.
İleriki yaşlarda “aidiyet” diye bir sorunun olacak...
Cemal Süreya’nın “Göçebe” şiirini çok seveceksin.
Paylaş