Renklere göre Türkler

BEYAZ TÜRK: İki buçuk saat süren bir klasik müzik konserinin ardından midelerinde baş gösteren açlık duygusu karşısında canları tavuk pilav ya da Adana dürüm yerine “tempura” çeken Türklere “Beyaz Türk” denir.

Haberin Devamı

YEŞİL TÜRK: Maklubeye bayılan, nargileden keyif alan ve boş vakitlerinde ilçe belediyelerinin AK Partili meclis üyelerinin doldurduğu Tophane kahvelerinde okey oynayan Türklere “Yeşil Türk” denir.

MOR TÜRK: Seçim sonuçlarının açıklandığı gecelerde yürekleri daralan, kalpleri sıkışan ve yeise gark olan Türklere “Mor Türk” denir.

KARA TÜRK: Yer sofrasından masaya geçmeyen ve daha önemlisi bu konuda zerre kadar bir eksiklik ve ihtiyaç hissetmeyen Türklere “Kara Türk” denir.

KIRMIZI TÜRK: 10. Yıl Marşı çaldığında tüyleri dikenleşen, İsmet Paşa dendiğinde gözleri yaşaran, Mahmut Esat Bozkurt dendiğinde gururlanan Türklere “Kırmızı Türk” denir.

MAVİ TÜRK: Sabahları boyoz yemekle, simide gevrek demekle ve şehirlerindeki kızların güzelliğiyle övünen Türklere “Mavi Türk” denir.

ALACA TÜRK: Son zamanlarda devlet erkânının gittiği camileri kollayan, badem bıyık tarzına meyleden ve eşinin türban takmaya heves ettiğini söyleyen Türklere “Alaca Türk” denir.

KALIN TÜRK: Her şeye rağmen ısrar ve inatla İsmet Özel’in ortaya attığı tezlerin peşinden gitmeye devam edenlere “Kalın Türk” denir.

Haberin Devamı

İbo’nun yandaş türkücü olmaya ihtiyacı mı var

EY İbrahim Tatlıses...

Mükemmel bir sesin var... İcrada bir numarasın...

Sen bir türküyü havalandırdığında bu topraklarda yaşayan bütün halkları havalandırırsın...

Durum böyleyken...

Yıllar önce Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı türden bir şarkıyı, üzerine zerre miskal bir şey koymadan yeniden yapmanın ne âlemi var?

Niye Nihat Doğan olmaya özenirsin ki? Ya da...

“Başbakan’ın gözüne girmek” falan çok mu önemli senin için?

* * *

“Hepimiz kardeşiz” türü doğrudan bir mesaj vermek yerine...

Hepimizin kardeş olduğunu anımsatan, duyumsatan türkülerimizi söylemekle yetinsene...

Bin bir kere “Hepimiz kardeşiz” diye bağırmak yerine...

Yap bir Kürtçe, Türkçe, Lazca albüm... Dinleyelim türkülerimizi...

Böylece hepimizin kardeş olduğu zaten anlaşılır.

Fatmagül’ü bırakın da, Mehmet Haberal’a bakın

EĞER şöyle okkalı bir “Suçu ne?” suali sorulacaksa...

Fatmagül’ü falan bir tarafa bırakıp tamamen Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın durumuna eğilmemiz gerekiyor.

Ankara yolculuğum sırasında uçakta okudum Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal’ın mahkemedeki savunmasını içeren “Suçum Ne?” adlı kitabını...

Gördüğüm şudur:

Savcılar Mehmet Haberal’a soruyorlar:

Falancayla ne konuştun?

Falan toplantıya neden katıldın?

Senin üniversitene ait olan falan oteli falancaların toplantısı için neden tahsis ettin?

Telefonda falancaya şunu söylerken ne demek istedin?

Falancayı tanıyor musun?

Hükümeti düşürmek için toplantılar yaptın mı?

Ortada ciddi, oturaklı, “Vay be” dedirtecek tek bir soru yok...

Bir terör örgütünün yöneticisi olmakla suçlanan Haberal’a, bir tanecik bile “silahlı / külahlı” soru sorulmuyor. Sorulan soruların hepsi normal bir demokraside olağan karşılanması gereken durumlara işaret ediyor.

Ve insan 230 sayfalık sorular ve cevapları okuduktan sonra kendi kendine soruyor:

Mehmet Haberal aylardır neden tutuklu?

Haberin Devamı

Jet Fadıl kime benzemiş

 “JET Fadıl” namındaki şahsın İsmailağa Cemaati’nin düzenlediği toplantıda sarık-cüppeyle boy göstermesi üzerine...

Benim aklıma “Neşeli Günler” filminde Şener Şen’in canlandırdığı “Ziya” karakteri geldi.

Hani şu birbiriyle kavgalı “abi” ile “yenge”yi aynı anda idare edip yolunu bulan “sevimli palavracı” var ya...

İşte o... Bir arkadaşım, bu benzetmeme şiddetle itiraz etti.

Dedi ki:

“Şener Şen’in canlandırdığı ‘Ziya’ karakteri, bizim ‘Jet Fadıl’ için fazlasıyla sevimli kaçar... Kemal Sunal’ın canlandırdığı ‘Zübük’ karakteri ona daha fazla uymaktardır”.

Gık bile demedim.

Ateistlerin Diyanet’i

VOLTAİRE ’in “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” şeklinde çok bilinen bir veciz sözü var ya...

Çok ama çok iyi niyetli bir söz olmasına karşın bana acayip mübalağalı gelir.

Bu sözü her işittiğimde, “Katılmadığın fikirlerin ifade edilmesini savun savunmasına da, can vermek de neyin nesi Voltaire Dayı?” demek gelir içimden.

* * *

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun “Biz ateistlerin de Diyanet’i olmak istiyoruz” şeklindeki sözünü işitince...

Bardakoğlu’nun “pozitif abartı” sanatında Voltaire’i bile solladığına ikna oldum.

Bardakoğlu’nun ateistlerin de gönlünü hoş etme çabasına bir diyeceğim tabii ki olmaz ama abartısına iki çift laf edebilirim.

Sormak isterim Bardakoğlu’na...

Nasıl olacak “ateistlerin Diyanet’i”?

“Zındıklar için ilmihal” kitabı mı yayınlanacak?

“Kadrolu ateist imam” mı tayin edilecek?

“Ateistler için müezzin” mi tayin edilecek? Ya da...

“Ateist çocukları için kurs” mu açılacak? En doğrusu şunu sormak:

Diyanet gibi bir kurum bu kadar oksimoronu kaldırabilir mi?

Haberin Devamı

Bir köşe yazarının üç günü

BİRİNCİ GÜN: Evdeki ansiklopediler en yakın devlet okuluna bağışlandı... Kitaplıktaki fazla kitaplar ayıklandı... Nermin Abadan Unat kitabı okundu... Neşet Ertaş’tan “Kesik çayır biçilir mi?” türküsü dinlendi... Artık Ülker’e ait olan Godiva’nın Türkiye’de açtığı ilk mağaza olan Nişantaşı mağazası ziyaret edildi... İzzet’in yeni mekânı Limonata’da bir kahve içildi.

İKİNCİ GÜN: Pera Palas Oteli’nin yeni hali nihayet görüldü ve “Güzel, orijinal haline fazla dokunmamışlar” yorumu yapıldı. Otelin hemen karşısındaki “Eelence” adlı son günlerin popüler mekânına şöyle bir göz atıldı, neden bu denli popüler olduğuna akıl sır erdirilemedi... Sevgili dostum Sayım Çınar’ın elden teslim ettiği “100 Tarihi Lokanta” adlı kitap incelendi ve gidilmesi gereken lokantalar belirlendi.

ÜÇÜNCÜ GÜN: “Öyle Bir Geçer Zaman ki” adlı dizinin son bölümü izlendi... “Ben-hur” adlı film ile “Çağrı” adlı film peş peşe seyredilerek aradaki benzerliklere yoğunlaşıldı... “Kar tatili için gidilecek yerler” araştırmasına başlandı... “Üç boyutlu televizyon” adlı yeni oyuncakla epey vakit geçirildi... Bebek’te yürüyüş yapıldı... “Lükse Övgü” adlı küçük kitap okundu.

Yazarın Tüm Yazıları