Neredesin BDP (2)

BDP’li Sırrı Sakık aradı.

Dedi ki: “Bizi eleştirmişsin. Şu anda arabadayız. Aysel Tuğluk, Leyla Zana ve diğer arkadaşlar da yanımda... Van Belediye Başkanı arabayı kullanıyor. Köylere gidiyoruz.”
Dedim ki: “Biraz geç kalmadınız mı?”
Dedi ki: “Elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Belediyelerimiz topladıkları yardımları bölgeye ulaştırıyor. İmkânlarımız kısıtlı.”
Dedim ki: “Size karşı önyargılı falan değilim. Fırsattan istifade şu BDP’ye bir çakayım diye hareket etmiyorum. Sadece beklentilerimi ifade ediyorum.”

Evet, evet... Beklentiler...
Ama hemen söyleyeyim: Bu beklentiyi yaratan BDP’lilerdir.
O BDP’liler ki bölgenin en etkili örgütsel gücüne sahip olduklarını defalarca kanıtladılar.
O BDP’liler ki “ha” deyince binlerce kişiyi Gemlik’e doğru seferber edebildiklerini kanıtladılar.
O BDP’liler ki göz yaşartıcı bombaların, copların, panzerlerin üzerine üzerine gittiler.
O BDP’liler ki hapse girmeyi göze aldılar.
O BDP’liler ki konu İmralı falan olunca kendilerinden geçtiler.
Ama iş ne zaman ki depreme geldi...
“Ne yapalım? İmkânlarımız kısıtlı” falan demeye başladılar.

Ey BDP’liler!
Devlet sizinle işbirliği yapmıyor olsa da...
Vali sizi dışlasa da...
Bölgedeki bürokratlar sizi yanlarına yaklaştırmasa da...
İmkânlarınız kısıtlı olsa da...
Yine de yapabileceğiniz bir şeyler vardı.
Belediyeleriniz aracılığıyla birkaç tır doldurup Van’a göndererek sorumluluğunuzu yerine getirmiş mi oluyorsunuz?
Daha cevval, daha atak, daha istekli, daha enerjik, daha hızlı olmalıydınız. Hiç öyle “imkânsızlıklar” falan demeyin!
Elinizden hiçbir şey gelmese bile bari depremin ilk günü Erciş’e gidip bir battaniye altında depremzedelerle birlikte sabahlasaydınız.
Oysa siz bırakın battaniye altında depremzedeyle sabahlamayı, deprem bölgesine adım bile atmadınız. Üç gündür Ahmet Türk yok ortada...
Gültan Kışanak kayıp...
Emine Ayna’nın izine bile rastlanmıyor...
Söyleyin:
Oraya gitmenizi de mi devlet engelledi?

Bana yüzsüzlüğün resmini yapabilir misin?

BENİM yapmama gerek yok, yapılmışı var.
Dünkü gazetelerin manşetindeydi:
Erciş’te 30 kişiye mezar olan Sevgi Apartmanı’nın müteahhidi Salih Ölmez’in Van’daki villasının fotoğrafına bakın, “yüzsüzlüğün resmi”ni görün.
Resmi anlatayım:
Gayet şık bir villa... Geniş bir bahçe... Bahçede iki adet gıcır ve pahalı otomobil...
Ve bahçenin bir köşesine konuşlandırılmış iki adet çadır. Kızılay’dan...
Millet Kızılay’dan çadır alabilmek için kilometrelerce kuyrukta beklerken bizim pişkin müteahhit, iki çadırı kaptığı gibi bahçesine dikivermiş.

Bu olaydan çıkarılabilecek tek teselli şudur:
Artık hiç kimse “Bana yüzsüzlüğün resmini yapabilir misin?” diye soramaz. Sonuçta elimizde “yüzsüzlüğün resmi”nin kralı var.

Sahadaki ‘4 yüz’

MADEM “4 Yüz” ekibi, bundan böyle “4 Yüz Ekstra” ile “olay yeri”nden de bildirecek... O halde ekip elemanlarının olay yeri performanslarını ve tarzlarını da yazalım:

ENİS BERBEROĞLU: Sahada görev yapmaya alışkın bir tarzı var... Olay yerinde kendini kaybettirerek çalışabiliyor, dikkat çekmeden her türlü bilgiyi alıyor. Şikâyet etmiyor. Sızlanmıyor. Ayrıca fazlasıyla ekipçi... Bir şey daha var: Organizasyon yeteneği o kadar güçlü ki işin başında o olsaydı bölgede çadır sıkıntısı çekilmezdi.
ERTUĞRUL ÖZKÖK: Ahaliyle temas kurma konusunda zorluk çekebileceğini düşünüyorsunuz değil mi? Asla! “Selamünaleyküm” diye dalıyor aralarına ve herkese dokunuyor. Gerçi fazlasıyla özenilmiş kıyafetiyle bir yabancılaşma duygusu yaratmıyor değil ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
SEDAT ERGİN: Defteri hep yanında... Kalemi de... Bir de aldığı bilgileri en az üç kere teyit etme alışkanlığı... İşte karşınızda Sedat Ergin... Ben hayatımda hiç bu kadar titiz bir gazeteci görmedim. Gerçeğe sadakati o kadar fazla ki depremzedeye bile adını üç kere tekrarlatıyor.

Acun ne dedi?

ACUN’la konuştum.
“Bilgi kirliliği var” dedi.
Söylediklerini üç maddede toparlayalım:
BİR: Başbakan’ın annesinin vefat ettiği günün akşamı canlı yayın yapmadım ama “Yeteneksizsiniz Türkiye” programını yayınladım. Program henüz yayına başlamamıştı. O gün taziyeye gitmiştim. Taziyeye gittiğim günün akşamında dans programı yapmak istemedim.
İKİ: Şehit haberlerinin geldiği gün çarşamba idi... O gün yayın yoktu zaten. Ertesi gün de yoktu. Daha ertesi de... Yayın yapacağım gün şehit haberleri gelseydi yayın yapmazdım. Gösteriş olsun diye falan değil, içimden geldiği için yapmazdım. Bu konuda yalan yanlış bilgiler veriliyor.
ÜÇ: Deprem pazar günü oldu ve ben o gün yayın yapmadım. Bunu da marifetmiş gibi söylemiyorum, sadece söylentilere son vermek için söylüyorum. Deprem günü dans programı olmaz. Bunu bilemeyecek kadar bilinçsiz değilim.

Sorulacak soru bünyede durmaz

SON iki günün en popüler sorusu şu:
“Deprem için toplanan vergilere ne oldu?”
Soru o kadar popüler ki dün Latif Demirci de çizdiği karikatürde kahramanına bu soruyu sordurtmuş:
“Sorumu duyan var mı? Deprem vergilerine ne oldu?”
Bu sorunun bu denli popüler olmasına, biraz da hükümetin bu sorudan hoşlanmadığı izleniminin doğması neden oldu.
Mesela TRT’deki programda bir konuk konuyu dile getirir getirmez sözü kesilmiş.

Oysa açık gerçek şudur:
Türkiye’de her şeye rağmen her soru sorulur.
Sorulacak soru bünyede durmaz, mutlaka bir mecra bulur kendine...
Diyelim ki TRT’de konuğun birinin soruyu sormasına engel oldunuz, soruyu sormasını hiç beklemediğiniz başka bir konuk, tutup da aynı soruyu sormaya kalkarsa ne yapacaksınız?
Diyelim ki onu da engellediniz, peki başka bir konuğu nasıl susturacaksınız?
“En iyisi konuk almamak” derseniz, bu sefer iş konuk alan diğer televizyon kanallarına sirayet edecektir. O kanallar da birini sustursa, diğerini susturamaz. Konuklardan birinin ağzından çıkıverir o soru...
Bütün televizyonları, bütün gazeteleri kontrol altına alsanız bile başaramazsınız o sorunun sorulmamasını...
Sosyal medya var... Oradan çıkan gür sedayı nasıl bastıracaksınız?

Demem o ki: Sorunun sorulmasına engel olacağınıza, cevabın verilmesini sağlayın... Böylece çok daha az gerilim olur.

Beceremediğimiz şeyler

Organizasyon yapabilmek...
Aklı duyguların önüne geçirebilmek...
Güçlü bir lider karşısında bile kişilik sergileyebilmek.
Sağlam bina yapmak...
Felaket başa gelmeden önlem almak...
Bilgilendirmek...
Mertçe savaşmak.
Yazarın Tüm Yazıları