Paylaş
Diyor ki:
“Türban Meclis’e girdi, CHP baktı”.
“Başörtüsüyle Meclis’e girmenin nesi yanlış? CHP’nin bunu engellemek için neden bir şey yapması gerekiyor?” diye sormaya gerek duymuyorum.
Çünkü bu konuda Bekir Bey ve Bekir Bey gibilerinin kafayı değiştirmesi mümkün değil.
Ben sadece Bekir Bey ve Bekir Bey gibilere şu soruyu sormak istiyorum:
Ne yapacaktı CHP?
- Başörtüsüyle Meclis’e giren kadınları ittirip kaktıracak mıydı?
- “Yassak hemşerim” diye kapıda kılık kıyafet zabıtalığı mı yapacaktı?
- “Dışarı... Dışarı...” diye bağırarak bir utanç ayinine mi imza atacaktı?
- “Başörtüsüyle Meclis’e sokturmam da sokturmam” diye slogan mı haykıracaktı?
- “Benim biricik devletime meydan okuyorlar, burası devlete meydan okunacak yer değildir” diye konuşmalar mı yapacaktı?
- “Bu hanımlara haddini bildiriniz” diye feryat mı edecekti?
- Zor mu kullanacaktı?
- Saç baş mı yolacaktı?
- Sıra kapaklarını mı yumruklayacaktı?
Bu muydu CHP’den beklediğiniz?
Bunları mı yapmalıydı CHP?
Peki söyler misiniz bana...
- CHP bunları yaparak mı aydınlık bir tavır koymuş olacaktı?
- CHP bunları yaparak mı medeni olacaktı?
- CHP bunları yaparak mı çağdaş olacaktı?
- CHP bunları yaparak mı demokrat, özgürlükçü ve barışçı olacaktı?
Had bildirmek... Zorla dışarı çıkarmaya çalışmak... “Dışarı” diye ayin yapmak... “Çık dışarı” diye bağırıp çağırmak...
Bunlarla mı çağdaş, aydın ve medeni olunuyor?
Medeniyetten, aydınlıktan, çağdaşlıktan anladığınız şey, Meclis’e başörtüsüyle giren üç-beş kadının Meclis’ten kapı dışarı edilmesini sağlamaksa...
Adı batsın sizin medeniyetinizin de, aydınlığınızın da, çağdaşlığınızın da...
Şafak Pavey’in konuşmasına dair
- Başörtüsüyle Meclis’e girilmesine bir şey söylemedi Şafak Pavey... Hatta destek verdi... AK Parti sıralarından gelen alkışın nedeni budur... Benim teşekkürümün nedeni budur.
- Başörtüsü düşmanlığı yapmadı Şafak Pavey... Ama iki gündür iktidara yakın çevrelerden sanki yapmış gibi bir muamele görüyor... Bu da kanıtlıyor ki başörtüsü düşmanlığı yapmadan sergilenen muhalefet, iktidar çevrelerini fena halde çıldırtmaktadır.
- Yaptığı şuydu Şafak Pavey’in: “Üzerinde titizlenilecek tek özgürlük alanı başörtüsü özgürlüğü değildir” mesajını vermek.
- Böyle bir mesaj, ancak başörtüsü özgürlüğüne sahip çıkıldıktan sonra verilebilecek bir mesajdır... Çünkü hem başörtüsüne karşı çıkıp hem de “ama başka mağduriyetler de var” denmez, denemez... Denilse de inandırıcı olmaz.
- Başörtülü milletvekillerinden birinin “Artık başımı açarak kirlenmek istemiyorum” dediğini söyledi Şafak Pavey... Konuşmasının en sorunlu yeri burasıydı... Çünkü milletvekilinin söylediği cümleyi açıkça çarpıtmıştı.
- Bu çarpıtmayı yaptı diye Şafak Pavey’e edepsizce saldıran şahsa gelince... O şahıs açısından böylesi bir saldırı herhangi bir sorun teşkil etmez. Çünkü bu tür saldırılar, kendisine pek yakışmaktadır... Yakışanı yapmıştır yani...
- Bence bundan da önemlisi Bakan Egemen Bağış’ın Şafak Pavey’e edepsizce saldıran şahsa Twitter’da attığı destek mesajıdır... Bakan Bağış’ın kendisine yakışanı yapıp yapmadığından emin değilim.
İktidarın sevdiği ve korktuğu muhalefet
- SEVDİĞİ MUHALEFET: Başörtüsü düşmanlığı yapan bir muhalefet ister iktidar... İster ki bütün gerilim buradan çıksın... İster ki her şey “başörtüsü” etrafında şekillensin... Muhalefet cenahından gelen başörtüsü özgürlüğüne destek açıklamalarını geçiştirmesi bu yüzdendir... Muhalefet kanadından gelen ve fazlasıyla cılız kalan başörtüsü karşıtı açıklamaların üstüne abandıkça abanması bundandır... Çünkü bilir ki gerilim “başörtüsü karşıtlığı” üzerinden tırmanmaya devam ederse haklı olan hep o olacaktır, mağduriyet şampiyonluğunu kimselere bırakmayacaktır ve sıra asla başkalarının mağduriyetine gelmeyecektir...
- KORKTUĞU MUHALEFET: Başörtüsü özgürlüğünü sonuna kadar savunan, bunu mesele etmeyen, bunu mesele etmemeyi içselleştiren muhalefetten ödü patlar iktidarın... Çünkü başörtüsü gerilimi gündemden düşmeye başladığı andan itibaren konu Gezi’nin intikamı adı altında yapılan zulümlere gelecektir, öldürülenlere ve öldürenlere gelecektir, Alevilerin mağduriyetine gelecektir, kibirlenerek yürümelere gelecektir, “hep kendine Müslüman” meselesine gelecektir, inanmama özgürlüğüne gelecektir, dekolte özgürlüğüne gelecektir, “istediğim gibi giyinirim, sana ne” meselesine gelecektir...
Teminatlı demokrasi
“Ateistlerin durumu ne olacak” diye soruluyor...
Cevap geliyor:
“Hatta hatta ateistlerin hukukunu da biz koruruz”.
“Yaşam tarzlarımız ne olacak” diye soruluyor...
Cevap geliyor:
“Bütün yaşam tarzlarının garantisi benim”.
“Başı açıkların durumu ne olacak” diye soruluyor.
Cevap geliyor:
“Başı açıkların tercihi de teminatımız altında”.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethedip Topkapı’dan şehre girdiğinde...
İstanbul’un Hıristiyan ahalisinin, ruhban sınıfının haklarını verme lütfunda bulunmuş, “sizin kılınıza bile zarar gelmeyecek” demişti.
O günün dünyasında geçerli bir yaklaşımdı böylesi bir kişisel teminat...
Ama aradan altı asra yakın bir zaman geçti.
Altı yüz yıl boyunca...
İnsanoğlu bin türlü badire atlattı, bin türlü çatışmadan geçti, bin türlü macera yaşadı.
Ve en sonunda...
Temel hak ve özgürlükler padişahların, kralların kişisel teminatlarına bırakılan işler olmaktan çıkarıldı, hatta krallıklar ve padişahlıklar darmadağın edildi, yerine “demokrasi” adı verilen bir model geliştirildi.
Bugünün Türkiye’sinde temel hak ve özgürlükleri bir hukuk meselesi, bir demokrasi meselesi, bir anayasa meselesi olarak görmeyip kişisel teminat vermeye kalkanlar, sanırım insanlığın altı yüz yıllık büyük macerasını fena halde ıskalıyorlar.
Paylaş