Paylaş
Belli ki Başbakan’a oy vermiş.
Belli ki yine oy verecek.
Ama bu kez bir şartı var: Şubatta atama...
“Olmazsa oy vermem” diyor.
*
Başbakan cevap veriyor:
“Sağ ol. O oy senin olsun. Biz öyle spekülasyonlara girmeyiz. Al onu kendine sakla. Tamam, kendine sakla... Sen vermen gereken yere ver. Bize kimin oy vereceği belli, bak burada görüyorsun. Sen kendine sakla.”
*
Nasıl oluyor da Başbakan, “O işi halletmezsen sana oy yok” diyen vatandaşa “Oy vermezsen verme” tavrı koyabiliyor?
Nasıl oluyor da bu denli tok satıcı olabiliyor?
Sorunun cevabı şu ALTI maddede:
*
BİR: Çünkü Başbakan, verdiği cevabın gayet azınlıkta kalan bir kısım seçkin zümre tarafından yadırganacağını, geriye kalan büyük kalabalığın, “Helal olsun adama, lafını sakınmıyor arkadaş” diyeceğini gayet iyi biliyor.
İKİ: Çünkü Başbakan, yüzde 54’ü cebinde keklik olarak görüyor ve miting meydanında vatandaş azarlamanın yüzde 54’ten dirhem bile götüremeyeceğinden adı gibi emin.
ÜÇ: Çünkü Başbakan, o vatandaşı azarlayarak, “Biz oy tehdidiyle iş yapmayız” mesajını verdiğini düşünüyor ve bu mesajın da toplum üzerinde olumlu etki yaratacağı görüşünde.
DÖRT: Çünkü Başbakan, meydanda bağıran o vatandaşın “iyi niyetli” olmadığını, “iyi niyetli” olsa öyle bağırmayacağını, öyle bağırmasının “kötü niyet” göstergesinden başka bir şey olmadığını düşünüyor.
BEŞ: Çünkü Başbakan, meydanda kendisi konuşurken vatandaşın tekinin sesini yükseltmesini “ifade özgürlüğü” kapsamında görmüyor, “sözünün üstüne söz söylemeye kalkışmak” kapsamında değerlendiriyor.
ALTI: Çünkü Başbakan, bir atamaya kendisine oy verecek olan seçmenden doğacak kaybı, başka tür menfaatlerle kendisine oy verecek seçmenler eliyle kapatacağını gayet iyi biliyor.
Dalaksız
TARİH: 26 Mart 2011.
Bu köşede çıkan yazının başlığı:
“Ne dalakmış ama.”
*
Tarih: 21 Ocak 2013.
Lüzumuna binaen aynı yazıyı bir kez daha yayınlıyorum.
Son olmasını dilerim.
Ama son olmaz.
Çünkü ülkemin insanlarını tanıyorum.
*
Ne dalakmış ama!
- “Bu kadar da iftira olmaz” diyerek yalanladım, aldırış eden olmadı.
- Hakkımda suç duyurusunda bulundum, “Yargılayın beni” dedim, kimse tınmadı.
- Genelkurmay’a başvurdum, “Askerlik durumunuzla ilgili bir sorun yoktur” diye resmi bir cevap dışında bir şey çıkmadı.
- Bu konuyu yazıp çizenleri mahkemeye verdim, bazı davaları kazandım, değişen bir şey olmadı.
Olay şudur:
- Magazin figürlerinden köşe yazarlarına...
- Siyasetçilerden siyasetçi adaylarına...
Hakkında kalem oynattığım kim varsa...
Azıcık başları sıkıştığında hemen kaleme sarılıp, “Sen askere gitmemek için dalağını aldırdın” diye iftirayı üzerime boca ediyorlar.
Giriyorlar “Google” denilen süzgeçsiz kaynağa...
Sarılıyorlar orada gördükleri bu iftiraya...
Önüne, arkasına hiç bakmadan...
- Mukaddesatçısı da yapıyor bunu, lümpeni de...
- 28 Şubatçısı da yapıyor bunu, ileri demokrasicisi de...
- Akit’çisi de yapıyor bunu, Sabah’çısı da...
- Reha’sı da yapıyor bunu, Şamil’i de...
- Ateisti de yapıyor bunu, mümini de...
- Ulusalcısı da yapıyor bunu, hükümetçisi de...
Kısacası...
Söz konusu ben olunca...
Asla yan yana gelemeyecek, asla görüş birliğine varamayacak ne kadar tip varsa hemen bir “dalak ittifakı” kuruveriyorlar.
“Ne dalakmış be arkadaş” diyorum, başka da bir şey demiyorum.
Biber gazı cumhuriyeti
HRANT Dink’i anma töreni bittiğinde...
Sayıları 15’i geçmeyen bir grup anarşist, ellerindeki şişelerle bir banka şubesine saldırıyor.
Polis bu 15 kişiyi durdurmak için sarılıyor biber gazına...
Sonuç?
Harbiye’den Osmanbey’e kadar geniş bölge biber gazının etkisi altında.
*
İstiklal Caddesi’ne bakan bir sokakta Çağdaş Hukukçular Derneği’nin binası var.
Orada bir grup, ÇHD’ye yönelik operasyonu protesto ediyor.
Protestocuların sayısı taş çatlasa 20’yi geçmez.
Polis hemen sarılıyor biber gazına...
Sonuç?
Bütün bir İstiklal Caddesi biber gazının etkisi altında...
*
Küçücük bir grubu etkisiz hale getirmek için koca bir bölgeyi ya da koca bir caddeyi biber gazının boğucu etkisi altında bırakmak...
Sizi bilmem ama bana tam da “İdris Naim Şahin’lik bir iş” gibi geliyor.
Hülya Avşar neden gündemden düşmüyor
- TOPLUMU neresinden gıdıkladığında nasıl bir ses çıkacağını teorik olarak değil pratik olarak çok ama çok iyi biliyor.
- Hangi cümlenin, hangi hareketin âlemlerde ne türden bir dalgalanmaya yol açabileceğini bilgiye dayalı değil sezgisel olarak çok ama çok iyi biliyor.
- Ne yaparsa haber olacağını, tartışma yaratacağını bilince dayalı olarak değil içgüdüsel olarak çok ama çok iyi biliyor.
Toktamış Hoca’nın en önemli özelliği
ATATÜRK’ü ve Atatürkçülüğü...
- Ordunun arkasında saklanmadan...
- Yasaların zorlamalarını anımsatmadan...
- Kibirlenmeden...
- Karşısındakini dinleyerek...
- En olumsuz eleştirileri bile ciddiye alarak...
Savundu.
*
Üstelik bunları yaptığı sırada ülkede...
- Arkasına saklanabileceği bir ordu...
- Gündeme getirebileceği yasal zorlamalar...
- Kibrinin yadırganmayacağı bir ortam...
- Karşısındakini susturabileceği bir atmosfer...
- Olumsuz eleştirileri elinin tersiyle itebileceği bir düzen...
Vardı.
*
Allah rahmet etsin.
Nur içinde yatsın.
Paylaş