Paylaş
Yani...
Maliye Bakanlığı’nın Doğan Grubu’na kestiği “3.7 milyar TL”lik eşi menendi görülmemiş cezaya bir vergi uzmanı bilgiçliğiyle yaklaşamam.
Ama... Fakat... Lakin...
“Mukteza” ya da “matrah”tan çakmıyor oluşum, “izansız” ya da “aptal” olduğum anlamına da gelmez...
* * *
3.7 milyar TL... Verilen ceza bu...
Rakamın büyüklüğünü anlamak için Güngör Uras’ın Milliyet’teki köşesinde verdiği rakamlara bakmamız gerekir:
Ülker’in piyasa değeri 891 milyon TL...
Ford Otosan’ın piyasa değeri 3.2 milyar TL.
Arçelik’in piyasa değeri 2.7 milyar TL.
Ve Doğan Grubu’na kesilen ceza:
3.7 milyar TL.
* * *
Hâlâ anlaşılmadı mı?
Peki o zaman yine Milliyet’te Metin Münir’in yaptığı anlaşılır kılma çabasına göz atalım:
Ceza kesilen şirketin değerinin 3.3 milyar dolar, cezanın miktarının ise 2.5 milyar dolar olduğunu hatırlatan Metin Münir, olayı “30 bin lira değerindeki aracın sürücüsüne 25 bin liralık trafik cezası kesilmesine” benzetiyor.
Nereden baksan adaletsiz... Nereden baksan tutarsız... Nereden baksan insafsız...
* * *
Peki bu “kurt / kuzu” hikayesi, olanca çıplaklığıyla ortada iken...
Cezaların en büyüğüne çarptırılan “medya grubu”nda yazıp çizen bir adam olarak ben ne yapmalıyım?
“Buralarda artık hayat yok...” diyerek başka bir limana mı demir atmalıyım?
Ama... Fakat... Lakin...
Bu kadar büyük bir pervasızlıkla, bu kadar büyük bir adaletsizliğe imza atabilen zihniyetin, demir atacağım yeni limana da “suyumu bulandırıyorsun” diyerek cezaların en insafsızını kesmeyeceği ne malum?
Yani...
Bu şartlar altında...
Sığınacak başka bir liman mı var?
Kafana göre takılamayarak... Özgürce yazıp çizemeyerek... “Tayyip Abi ne der?” diye titreyerek...
Köşe yazarlığı mı yapılırmış?
Ne yani? Zilleti kabul edip Mustafa Karaalioğlu ile Akif Beki’nin çekip çevireceği “yeni medya düzeni”ne mi teslim olacağım?
Hayır... Hayır...
Tabii ki siperde kalıp mücadeleye devam edeceğim...
* * *
Siperde kalacağım...
Ama bunu Aydın Doğan için yapmayacağım.
Kendim için yapacağım...
Tek amacı ve tek hedefi “özgürce yazıp çizme hakkı”nı korumak ve “kafasına göre takılmak” olan bir mücadele olacak benimki...
Yani...
Gayet egoistçe, gayet bencilce bir mücadele...
Bu mücadelede sadece şu ilkeye güveniyorum:
“Gazeteleri millet kapatır / Köşe yazarlarını millet susturur.
Bir asabinin sele dair kısa notları
BİR: AKP’li bir arkadaşım, “Herkes bize çatıyor... Sanki yağmuru AKP yağdırıyor” deyince dayanamadım, şöyle dedim: “Tayyip Bey, İstanbul’a başkan seçildiğinde ‘Tayyip geldi / bereket geldi’ diyordunuz... Çok yağınca Allah’tan, kararında yağınca Tayyip bereketi... Ne iş?” AKP’li arkadaş sustu kaldı, iyi mi?
İKİ: İstanbul Valisi Muammer Güler, “Bu sele hiçbir altyapı dayanamaz” demiş... Acaba Vali Bey’e Londra’nın altyapısını inceleme cezası mı versek?
ÜÇ: Farkında mısınız? 23 kişi ölmüş... Ama şu ana kadar “nerede devlet” diye bağırana rastlamadım.
DÖRT: Tarih tekerrür ediyor: Ayamama Deresi yine taşmış. Ne diyordu Tayyip Bey’in de hayranı olduğu şair Mehmet Akif: “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”
BEŞ: Kadir Topbaş, “Bu tablo İstanbulluların tedbirsizliğinin sonucudur” demiş... Bence biz yine de “Olaya olumlu tarafından da bakalım: Barajlardaki doluluk oranı rekor seviyeye ulaştı...” şeklinde bir açıklama yapmadığı için dua etmeliyiz.
Paylaş