KENDİSİNE yavaştan "Eski YÖK Başkanı" demeye alışmamız gereken Erdoğan Teziç, YÖK Başkanlığı’nı bırakırken bir basın toplantısı düzenledi.
Bu toplantıda Teziç’e sorulan sorulardan biri de şuydu:
"Mason musunuz?"
Bu soru, bir zihin yapısını kabak gibi ortaya çıkardığı için mühimdir.
Ülkemizin "Sağ/Muhafazakár/İslamcı" kesiminde...
Şöyle bir anlayış var:
Biri eğer bu kesim açısından ters gelecek bir yaklaşım içine giriyorsa...
Bunu ya masonluğundan yapıyordur...
Ya da garanti "dönme"dir.
Başka da bir neden olamaz.
Bu nedenle...
Memleketimizin sağcıları, bir adamın önce kökenine bakarlar.
Orada bir "sorun" yoksa...
O zaman mutlaka "masonlar" adlı bir öcüler grubuyla bir ilişki ararlar.
Bir insanın görüşlerinin, kökeninden ya da üyesi olduğu gruptan bağımsız gelişemeyeceğine dair bu çocuksu ama tehlikeli yaklaşım, tam yüzyıldır popülerdir, revaçtadır.
Ve belki de...
Bu kesimdeki "düşünce yozluğu"nun arka planında...
Bu hastalık yatmaktadır.
Neden susuyorlar?
VAKİT diye bir gazete var.
Bu gazetenin edep ve haya konusundaki sorunları ve İslami terbiye açısından kritik durumu ortada.
İşte en son Abdurrahim Karakoç adlı yazarları, yine herkesin yüzünü kızartacak şeyler söyledi.
İçinde "don, laiklerin karıları, anadan üryan, donsuz" gibi sözcükler geçen bu açıklama karşısında yine İslami kesimin belirli bir düzey gözeten isimleri sus pus durumda.
Peki bu bir sorun değil midir?
* * *
Bu gazetenin terbiyesizliğiyle uğraşmak hep benim görevim mi olacak?
Anlı şanlı İslami mücadele adamları, "Ulan her gün bizim yüzümüzü kızartıyorsunuz? İnin milletin sırtından" diye ne zaman haykıracak?
Tarhan Erdem’in anketi konusunda kalemlerini bileyenler, bu konuda tek bir laf etmeyecekler mi?
Oktay Ekşi’ye çakarken belirli bir haz duyduklarını gördüğümüz köşeciler, Vakit’in terbiyesizliğine karşı çıkıp iki çift laf etmeyecekler mi?
Özdemir İnce ile mücadele konusunda olayı neredeyse büyük cihat mertebesine yükselten bu arkadaşlar, Vakit’le mücadele gibi bir mevzuda tek bir satır çiziktirmeyecekler mi?
Kısacası...
Şu Vakit’in yüz kızartan terbiyesizlikleri, daha ne zamana kadar "olağanüstü bir anlayış" ile karşılanacak.
Mesela...
Nezaketinden emin olduğumuz Mustafa İslamoğlu Hoca, ne zaman şu Vakitçilere, "Böyle don/donsuz gibi laflarla İslam davası savunulmaz" diyecek?
Hayrettin Karaman Hocamız, "Vakit okumanın zararları" konulu bir vaaz ve nasihat ile ne zaman çıkacak?
Bu olay, daha ne kadar "bizim evin tuhaf halleri" bağlamında yorumlanacak?
Yoksa...
İşin içinde...
"Çamur/Çirkef/Bulaşma" gibi sözcüklerin belirlediği bir kaygı mı var?
Eğer böyleyse...
Bu memleketin tek delisi ben miyim de...
Her gün üzerime sıçrayan çirkefle ne diye uğraşıyorum?
Aramıza hoş geldin Sevim
OH be!
Önce "Kötü Kedi Şerafettin"in çizeri Bülent Üstün...
Şimdi de "Cosmopolis" kızı Sevim Gözay...
Hürriyet Pazar’da Gülden Aydın’ın "Ezber Bozan İmam Hatipliler" haberiyle.
Bir parça yalnız kalmaktan kurtulmuştum.
Şimdi daha da kurtuluyorum.
Çünkü...
Sevim Gözay arkadaşımız, "imam hatipli" olduğu ifşa edildikten sonra, Akşam’daki köşesinde "imam hatip analizleri"ne başladı.
Hem de "Ben ne acılar çektim dostlar" kıvamında "ezbere uygun" analizler değil bunlar.
Acayip anlayışlı, farklı, insani dozu yüksek imam hatip analizleri.
Söylediğine göre imam hatip üzerine döktürmeye devam edecekmiş.
Ne güzel! Ne iyi!
Devam et Sevim arkadaş...
Böylece hem ben biraz başımı dinlemiş olurum, hem de "imam hatipten her şey çıkar" şeklindeki tezime muhteşem bir kanıt sunulmuş olur.