KURUÇEŞME’de yeni açılan "Les Ottomans" isimli butik otelin önünde her daim siyah takım elbiseli ve kravatlı korumalar beklemektedir.
Bu korumaları görenler, içeride küçük çapta bir mafya toplantısının yapıldığı izlenimini almaktadır.
Yani şirin otelimiz, korumaların "Godfather" filminden çıkmış kılıklarıyla, hak etmediği ölçüde tuhaf bir Sicilya havası taşımaktadır.
Diyorum ki:
Buna bir çare bulunsa.
Mesela...
Korumalar için Cemil İpekçi kolları sıvasa...
Ve şöyle "Kátibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır" şarkısında adı geçen "kátip" tadında şeker bir kıyafet tasarlasa...
Hem otelin kasıntı havası dağılsa...
Hem de koruma arkadaşlar, "Paris sürgününde padişaha karşı bayrak açan Jön Türk" havalarıyla otelin ismine daha uygun bir profil çizseler.
Daha iyi olmaz mı?
* * *
Herkesle dost, herkesle arkadaş Osman Yağmurdereli, vücuduyla mütenasip koca bir yürek taşımaktadır.
Bir tane bile düşmanı yoktur; herkesler "onun ailesi"ndendir.
"Daha ne kadar yaşayacağız ki" ile başlar, "Üç günlük dünyada" diye devam eder ve en sonunda "Aman da aman herkesler başımın tacı" diye tamamlar.
Madem öyle...
Ben de diyorum ki: Osman Abi...
Şu senin "Hey Gidi Günler" programına neden Erol Köse’yi de konuk etmiyorsun?
Yoksa Reha Muhtar’ı bile içine alan büyük yüreğin, sıra bizim zavallı ve biçare Erol Köse’ye gelince mi "hazmetme kapasitesi"ni tamamlamış oluyor?
Ne olur bir sonraki programına Erol Köse’yi al...
Gülşen’i telefonla bağla ve barıştır.
Reha’yı stüdyoya getir ve kucaklaştır.
Erol Köse’nin giriş müziği olarak "Kill Bill"in hemşire sahnesindeki ıslıkla çalınan müziği öneririm.
Klip için ayrıca bir çalışma yapmana gerek yok, "Doktor Erol Bey" klibi ne güne duruyor?
Tribünlere de "Reha-Erol-Gülşen / Seni seviyoruz Osman" diye bağırtırsın.
Bu program acayip de ses getirir vallahi!
Hadi Osman Abi...
Üç günlük dünya...
Yap kıyağını...
Davutoğlu dersleri
BİR zamanlar İslami camiada Ahmet Davutoğlu denilince...
Akla sadece "aksakallı ulu bir hoca" gelirdi.
Ahmet Davutoğlu Hoca...
1912 doğumlu "Hoca", Bulgar Türklerindendi.
İlk din dersini Balkan medreselerinde almıştı. 1936’da Mısır’da Ezher Üniversitesi’nin Şeriat Fakültesi’ni bitirmişti. En önemli eseri, İslam’ın muteber altı hadis kitabından biri olan Sahih-i Müslim çevirisiydi. Bir de "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri" adlı tartışmalı bir kitabı vardı. Geleneksel din anlayışına karşı çıkan saygın isimleri "Mezhepsizlik fitnesi çıkarıyorlar" diye suçlardı hoca... 1982’de hayatını kaybetti.
Onun vefatından birkaç yıl sonra İslami camianın gündemine bir başka Ahmet Davutoğlu girmesin mi?
İzlenim Dergisi’nde Huntington’ın "Medeniyetler Savaşı" adlı tezine karşı etkili makaleler yazıyordu. Hakkında herkesin kanaati şuydu: Boğaziçi mezunu, iyi yetişmiş bir uluslararası ilişkiler uzmanı. O zamanlar akademik kariyeri "Doçent" idi.
Adını duyduğumda ilk tepkim şu olmuştu: "Yoksa bu Davutoğlu, Ahmet Davutoğlu Hoca’nın torunu falan mı?"
Cevap şu oldu: "Alakası yok, isim benzerliği."
Sabah Gazetesi’nde Erdal Şafak’ın yazısını okuyunca...
Şafak’ın iki Davutoğlu’nu karıştırdığını fark ettim.
Erdal Şafak,Sahih-i Müslim çevirisini yapan Davutoğlu Hoca ile bizim "Danışman" Davutoğlu’nu birbirine karıştırmış.
Madem "Danışman Davutoğlu", bundan sonra da etkinliğini sürdürecek...
O zaman başka meslektaşlarımızın benzer yanlışa düşme tehlikesinin önüne geçelim:
Arkadaşlar! Bu Ahmet Davutoğlu’nun o Ahmet Davutoğlu ile bir ilgisi yoktur.
Küçük Rusya’da bekár erkeklere
GAZETELERDEN birinde Side’deki bir otelin ilanı.
Şöyle diyor:
"Bekár erkeklere... Küçük Rusya’da tatil."
Altında otelin adı var.
Daha altta ise şu yazılı:
"4 kişilik odada 79 YTL."
Aynı ilanın yan tarafında ise bir başka hedef kitleye seslenilmiş:
"Aile ve çiftlere... Cennet gibi tatil."
Hani...
"İyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere" diye meşhur bir aforizma vardır ya...
Galiba bu ilanın metin yazarları da benzer bir aforizmanın büyüsüne kapılmış durumdalar.