Paylaş
Dedi ki:
“Bir yargı mensubu yılda 20-22 defa turist olarak yurtdışına gider mi?”
Sonra iktidarın gazetesi, filmi oynattı...
Manşeti attı:
“Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonunu başlatan Savcı Zekeriya Öz Dubai’ye tatile gitti... Parasını bir inşaat şirketi ödedi.”
*
Aslında âdet şudur: Önce gazete yazar, sonra siyasetçi dile getirir.
Bu âdeti de tersine çevirdiler: Önce siyasetçi fişeği çaktı, sonra gazeteci haberi yazdı.
Neyse... Neyse...
Bu durum, çivisi çıkmış bir ülkede “çivicik” gibi bir şey...
Geçelim.
*
Önemli olan gelinen bu noktada “Zekeriya Öz meselesi”ne nasıl bakılacağıdır.
Ben kendi bakışımı 6 maddede özetledim...
Takdim ediyorum:
*
- BİR: Zekeriya Öz, faturasını Ali Ağaoğlu’nun inşaat şirketinin ödediği bu tatillerin hesabını vermelidir. Hem de son kuruşuna kadar... Ayrıca HSYK da bu konuya el atmalıdır... Zekeriya Öz’le ilgili haberi “suç duyurusu” kabul etmeli ve derhal gereken hukuki işlemi yapmalıdır. Ki yapacağını da açıkladı.
*
- İKİ: Bu arada Başbakan da, olayı manşete çeken gazete de elini vicdanına koyup şu soruya cevap vermelidir: Zekeriya Öz o operasyonu başlatmasaydı, siz Zekeriya Öz’ün tatillerine el atacak mıydınız, atmayacak mıydınız?
*
- ÜÇ: Benim için hava hoş: Yolsuzluk, usulsüzlük ve avantacılık yapan Zekeriya Öz olmuş, bakan olmuş, bakan oğlu olmuş, genel müdür olmuş, o olmuş, bu olmuş, hiç fark etmez... Ama bakalım Başbakan ve haberi yapan gazete için de durum böyle mi?
*
- DÖRT: Zekeriya Öz’ün Dubai tatilini, “çok büyük kokuşmuşluk” olarak gündeme getiren Başbakan ve o gazete... Jetleri, umreleri, ayakkabı kutularını, bakan oğullarını, milyon dolarları, para sayma makinelerini “çok büyük kokuşmuşluk” olarak gündeme getirmese de en azından “minicik bir kokuşmuşluk” olarak bile gündeme getiremez miydi?
*
- BEŞ: Bırakın gündeme getirmeyi... Olayı “küresel suikast” olarak değerlendirip kapatmaya çalıştılar, çalışıyorlar ve çalışacaklarının işaretini veriyorlar. Bu durumda “Savcı’nın avantacılığı” konusunda söyledikleri, yazıp çizdikleri ne kadar anlamlı olabilir ki?
*
- ALTI: Yoksa şunu mu demek istiyorlar: “O savcı bizimkileri suçluyor ama o da en az bizimkiler kadar kirli...” Eğer buysa söylemek istedikleri... Buradan temizlik çıkmaz... Çünkü kiri kir ile yıkamak mümkün değildir.
Ey Genelkurmay! Sana buradan ekmek çıkmaz!
AHA!
Hava inceden dumanlı ya...
Genelkurmay da çıktı meydana.
Raconlu, atarlı, ayar vermeli, had bildirmeli bir “bildiri” yayınlayarak, ucundan azıcık kafayı çıkarıverdi.
Tıpkı “askeri vesayet günleri”nde olduğu gibi...
*
Ne diyor Genelkurmay yayınladığı son “bildiri”de?
- “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hak, hukuk, haysiyet ve onuruna dokundurmayız” diyor.
- “Basın özgürlüğü zırhına bürünen gazeteciler var” diyor ve o gazetecilere ayar veriyor.
- “Dokunulmazlık zırhına bürünen milletvekili var” diyor ve o milletvekiline racon kesiyor.
- “Tahammül sınırımız zorlanmakta” diyor.
- “Yüce milletin bağrından çıktık biz bağrından” diyor.
- Hükümet erbabına “Hatay’daki TIR olayınıza bizi karıştırmayın” diyor.
*
Ne olacak şimdi?
Genelkurmay, tıpkı eski günlerde olduğu gibi kafayı çıkarınca, biz de tıpkı eski günlerde olduğu gibi “Hoş geldiniz paşalar, nerelerdeydiniz, gözlerimiz yollarda kaldı” mı diyeceğiz? Tabii ki hayır!
*
Buradan herkese ama herkese açık çağrıda bulunuyorum:
Gelin, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı şu son “bildiri”ye en küçük bir değer bile atfetmeyelim.
Ve şunu asla unutmayalım:
Eğer bugünkü bozuk düzen tarumar olup yıkılacaksa...
Bu yıkım, Genelkurmay bildirileriyle falan olmayacak.
Bozuk giden her şeyi ama her şeyi düzeltmenin meşru tek bir yeri olacaktır:
Kokuşmuşluktan ve çürümüşlükten bıkıp usanan halkın kalbi!
Gazetecilik ilke ve inkılapları
- GAZETECİ Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın mesaj taşıyıcısı olmaz.
- Gazeteci posta güvercinliği yapmaz.
- Gazeteci olayın kahramanı olmaz, olayın tanığı olur.
- Gazeteci tanık olduğu olayları yazar, saklamaz.
- Gazeteci, Başbakan’a, “Hadi Başbakanım, savaşın, daha çok savaşın” demez.
- Gazeteci, Başbakan’a, “Hadi barışın Başbakanım, barışın, öpüşün” de demez.
- Gazeteci savaşırlarsa savaşı, barışırlarsa barışı yazar... Gerisine karışmaz.
- “Cemaat’in gazetecisi” olmaz... “Hükümetin gazetecisi” hiç olmaz...
- Gazeteci kamu adına hükümet edenleri denetler... Hükümet edenlere asker yazılmaz.
- Gazeteci kamu adına iş yapar... Cemaat’e de asker yazılmaz.
- Cemaat ile hükümet savaşının gönüllü ya da paralı askerliğini yapmak, gazeteciye yakışmaz.
- Gazeteci hiçbir hiyerarşik yapının emir erliğini yapmaz.
- 28 Şubat gazeteciliğini kıyasıya eleştiren bir gazeteci, 28 Şubat gazeteciliğinde bile örneği görülmemiş türden bir devlet gazeteciliğine soyunmaz.
- Gazeteci goygoyculuk yapmaz: Ne askere, ne Cemaat’e, ne hükümete, ne Çankaya’ya, ne de Pensilvanya’ya...
Cumhurbaşkanı’na göre ‘Cemaat’ bir devlet organı
ANAYASA madde 104’te şöyle deniliyor:
“Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”
*
Cumhurbaşkanı Gül’ün “Cemaat” ile “hükümet”in uyumlu çalışmasını temin etmek için attığı adımlara...
Yani Fehmi Koru’yu Pensilvanya’ya elçi olarak göndermesine, Fethullah Gülen’e “Bitirin bu kavgayı” demesine, mektup teatisinde bulunmasına bakarak...
Gayet rahat bir şekilde şu hükmü verebiliriz:
Cumhurbaşkanı Gül, “Cemaat”i bir “devlet organı” olarak görüyor.
*
İşin daha da tuhafı şu:
Aynı Cumhurbaşkanı’nın, “yürütme” ile “yargı”nın düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek amacıyla somut bir gayret göstermemesine bakarak da...
Şu hükmü verebiliriz:
Cumhurbaşkanı, “yargı”yı bir “devlet organı” olarak görmüyor.
‘Darbeci Baro’ afişini asan çıkmayacak mı?
İZLİYOR musunuz?
Barolarımız nasıl da kıymete binmiş durumda hükümetimiz nezdinde...
*
Kimselerin usulca da olsa ayağa kalkası...
“Darbeci baro” afişini Taksim’in göbeğine asası...
Genç ve hınzır sivillikler falan yapası...
Yok.
*
Bu memleket ilkelerin memleketi değil, konjonktür hazretlerinin memleketidir. Nokta.
Paylaş