Paylaş
- Örtüneceksen git özel alanında örtün...
- Kamusal alanda örtünemezsin...
- Evinde örtündüğünde sana bir şey deniyor mu?
- Evde, sokakta örtünebilirsin ama kamusal alanda örtünemezsin.
- O kadar.
*
Bunları dediklerinde...
Çileden çıkardık, ifrit olurduk, burnumuzdan solurduk.
Ve gayet kızgın, gayet öfkeli bir şekilde şöyle karşılıklar verirdik:
- Yuh artık!
- Gel bir de evimizdeki başörtüye karış...
- Bu nasıl zihniyet...
- Evimdeki özgürlüğümü bile bana lütuf gibi sunuyorsun.
- Evime karışmadığın için sana minnet duymamı istiyorsun.
- Sen kimsin?
*
Gitti Kemalist düzen...
Geldi yeni düzen...
Kemalist düzende “Evinde ne yaparsan yap, karışmayız” denirken...
Yeni düzende “Evlere de karışırız” deniyor.
*
Aloooo!
“Evlere...” diyorlar “Evlere...”
Yani Kenan Evren’lerin, cuntacıların, 28 Şubat’çıların, darbecilerin, Anasol-D’cilerin, Çevik Bir’lerin, postalcıların, postal yalayıcıların bile el atmadıkları, atamadıkları alana dalmak istiyorlar.
Uyan kardeş uyan.
“Evlere...” diyorlar “Evlere...”
Başbakan’ın peşine mi takılıyoruz?
DİYORLAR Kİ:
“Başbakan bir şey diyor, başta siz köşe yazarları olmak üzere herkes peşine takılıyor. Burada bir sorun yok mu?”
*
Cevap veriyorum:
- Burada hiç ama hiç sorun yok.
- Başbakan bir şey dediğinde tabii ki peşine takılacağız, çünkü o memleketin neredeyse tek yetkilisi...
- Kaldı ki Başbakan öyle sıradan bir şey de demiyor, “Evleri bile basarız” diyor.
- Bununla da yetinmiyor, “Gerekirse yasal düzenleme yaparız” diyor.
- Yani diyor ki: “Elimdeki yasa çıkarma, düzenleme yapma yetkisini kullanmak üzereyim, haberiniz olsun.”
- Başbakan’ın peşine takıldığımızı söyleyenler, buna rağmen meseleyi önemsememiz gerektiğini söylüyorlar.
- Diyorlar ki: “Canım ne var bunda? Başbakan böyle der ama sonuçta bir şey yapmaz... Oy almak için böyle diyor... Malum önümüz seçim.”
- Yani demek istiyorlar ki: “Başbakan ciddi değil, sadece oy avcılığı yapıyor. Bırak yapsın, görmezden gel.”
- Ben de diyorum ki: Madem ciddi değil, madem oy avcılığı yapmak için hayata geçirilmeyecek şeylerin söylenmesi caizdir, o zaman Başbakan “Apo’yu asacağım” falan desin...
- Ahalimiz “Apo’yu asacağım” cümlesine, “Evleri denetleyeceğim” cümlesinden çok daha fazla oy yağdırır... Başbakan onu neden denemiyor? Neden o alana dalmıyor?
- Bir mesele daha var: Diyelim ki gerçekten de Başbakan sadece oy avcılığı yapmak için böyle diyor, herhangi bir yasal düzenleme yapmaya kalkışmayacak...
- Peki bu durumda “Başbakanımızın açıklamaları bizim için emirdir, derhal uygulamaya geçiyoruz” diyen Adana Valisi gibi kraldan fazla kralcılık yapan yerel idarecileri kim durduracak?
- Daha da önemlisi... Başbakan’ın bu tür açıklamalarından kendilerine vazife çıkaracak olan “mahallenin namusunu koruma milisleri”nin yaptıkları ve yapacakları hunharlıklar ve zorbalıklar konusu ne olacak?
Tosun Paşa’nın yanında Oscar da ne oluyormuş?
TRT, “Tosun Paşa” adlı filmi inceden makaslayınca muhalefet de bunu mesele edip Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a sormuş, “Neden böyle oldu” diye...
Bülent Arınç ise “Tosun Paşa”yı küçümser bir eda takınmış.
“Söz konusu olan altı üstü Tosun Paşa... Ne diye bu filme Oscar almış bir başyapıt muamelesi yapılıyor ki? Anlamış değilim” manasında sözler söylemiş.
*
Bülent Bey anlamaz ama “Tosun Paşa”, bizim milletin gözünde Oscar almış nice başyapıttan bile daha kıymetlidir.
Kıymetlimizdir “Tosun Paşa”...
Hem de nesiller boyu kıymetli...
*
Bu topraklardan Ertem Eğilmez diye bir adam geçti...
Ahalimizin can damarını yakalamış, herkesin içine bir sıcaklık akıtmayı başarmış, her türlü farklılıkların aynı anda aynı mizaha gülmesini sağlamış bir adam...
Onun ve onun ekibinin elinden çıkan “Neşeli Günler”, “Tosun Paşa”, “Hababam Sınıfı” serisi, “Süt Kardeşler” gibi filmlerin, televizyonda milyon kere gösterildiği halde milyon birinci kere herkesler tarafından izlenmesinin temel nedeni budur.
*
Bu millet, o filmlerin ödüllerini bağrına basmak suretiyle verdi, veriyor.
Oscar da neymiş!
Biz kızlı-erkekli tartışırken
“KIZLI- erkekli meselesi”, memleketin en önemli meselesidir.
Demokrasi açısından, özgürlükler açısından, nereye gideceğimizin sorgulanması açısından, toplumsal barış açısından...
Ama tek mesele değildir.
*
Ama atlamayalım.
Bakın, biz “kızlı-erkekli meselesi” üzerine yoğunlaşırken Türkiye’de neler oldu:
- Adana’da hangi ellere teslim edileceği bilinen ya da bilinmeyen bir TIR dolusu roket başlığı ele geçirildi.
- Sarp Kuray’a tek kişilik örgütten müebbet verildi.
- Kıdem tazminatının kaldırılması gündeme geldi.
- Gaziantep’te merdiven altı çalışan bir tekstil atölyesinde çıkan yangında 2 işçi can verdi, 45 işçi yaralandı.
- Irak yönetiminin tutumu nedeniyle Habur’da biriken TIR’lar ihracatçıları vurdu.
- Suriyeli mültecilere sınavsız üniversite hakkı için adımlar atıldı.
- YÖK, üniversitelerde bildiri dağıtmayı yeniden “suç” kapsamına aldı.
Başörtüsü diyordun bak ne oldu?
OLAN bir şey yok.
*
Başörtülülerin ve başörtüsü savunucularının tümü yeryüzünün en antidemokratik politikalarına sonuna kadar destek verseler bile...
Biz yine de “Yaşasın başörtüsü özgürlüğü” deriz, diyeceğiz, demeliyiz.
*
Çünkü...
Bizim özgürlük savunuculuğumuz, savunduğumuz özgürlüklerden yararlananlardan bağımsızdır.
Başörtüsü özgürlüğünden yararlananların ne yaptıklarına, neyi desteklediklerine, ne dediklerine ya da ne diyeceklerine hiç ama hiç bakmayız.
Zerre kadar ilgilendirmez bizi onların tutumları.
*
Dostum, biz bir özgürlüğü savunuyoruz, başörtülülere kıyak geçmiyoruz ki.
Paylaş