1- Provokasyon ihtimali: 8 yıl önce cemaatin önde gelen bir isminin kurşunlanarak öldürülmesi nedeniyle bu ihtimal güçlü bir şekilde gündeme geldi. Yeni cinayet sonrası, "Acaba cemaat üzerine bir oyun mu oynanıyor?" sorusu soruldu. Ancak bugün için böyle bir ihtimalin hiçbir geçerliliğinin kalmadığını söylemeliyim. Çünkü ne cinayetin işleniş biçimi, ne de katilin kimliği böyle bir ihtimali geçerli kılıyor. Ayrıca 8 yıl önceki cinayet göstermiştir ki, bu tür olaylar bu cemaati provoke etmiyor!
2- Kişisel mesele: Katil ile maktul arasında kişisel bir sorun bulunduğuna dair şu ana kadar en küçük bir ima da bulunamamıştır. Öldürülen emekli imamın kimliği ve kişiliği de bu ihtimalin geçersizliğini ortaya koyuyor.
3- Post kavgası: Cemaat içi hiyerarşi kavgası, bu tür cemaatlerde vardır. Ancak bu kavga, çok derinlerde ve alttan alta gelişir. Cemaatin önde gelen herhangi bir isminin, "baş olma" arzusunu en belirsiz bir şekilde bile olsa ima etmesi, cemaat içinde ayıplanır. Böyle bir çıkış, cemaatten dışlanmaya bile neden olur. Bu durum, "Post kavgası nedeniyle cinayet işletme" ihtimalini geçersiz kılıyor.
4- Cemaatler arası kavga: Türkiye’de cemaatler ya da tarikatlar arası rekabet, hiçbir zaman "karşı tarafın lider ya da şeyh adayını ortadan kaldırma" noktasına varmaz. Çünkü tarikatlar ya da cemaatler arası geçişkenlik sanıldığından çok daha azdır. Bu nedenle karşı tarikatın "şeyh adayı"nın katledilmesi, hiçbir zaman rakip tarikatın önünü açmaz. Yani İsmailağa cinayetinin failinin Menzil doğumlu olması, bu cinayetin "Menzil Cemaati" ile "İsmailağa Cemaati" arasındaki rekabetten kaynaklandığının kanıtı olamaz.
* * *
Peki bütün bu seçenekler geçersiz ise... Geçerli olan ihtimal nedir?
Hemen söyleyeyim: Bu olay meczup işidir.
İsmailağa Cemaati, içine aldığı kişiden radikal bir dönüşüm bekler. Dini bir altyapısı olmayan, eğitimsiz kişiler, bu cemaatin içine girer girmez doğal olarak büyük bir şaşkınlık yaşar. Bu şaşkınlık çeşitli marazlara neden olur. Hele kişinin sorunlu bir kişiliği varsa maraz daha da büyür.
İsmailağa cinayetinin failinin kimliğine baktığımızda bu tipik marazın şahikasını görmekteyiz.
İki şey oldu
MECLİS’te yapılan "tezkere tartışması ve oylaması"nda iki şey oldu:
1- CHP, HİZBULLAHÇI OLDU: Başta CHP olmak üzere "tezkere" karşıtı muhalefetin Hizbullah yanlısı olduğu ortaya çıktı. Muhalefet sözcüleri, İsrail karşıtlığında da Erbakan Hoca’yı aratmadılar. Meğer başta CHP olmak üzere muhalefetimiz, "Hizbullah’a selam / Direnişe devam" sloganına ne kadar da meraklıymış! Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını kendilerine ne kadar da dert ediyorlarmış! Ayrıca diplomatlık döneminde İsrail ile yakın ilişkilerin tesisinde tek kişilik bir ordu gibi çalışan CHP’li Onur Öymen, meğer ne kadar da ateşli bir İsrail karşıtıymış! Öymen tezkere görüşmelerinde yine tek kişilik bir ordu gibiydi, ancak bu kez silahlarını İsrail’e doğrultmuştu!
2- AKP’DE MUHALİFLER TOZ OLDU: Meğer AKP’deki muhalefet ne kadar da cılızmış! Soldan say, sağdan say, hep aynı isimler: Liderle arasını bir türlü düzeltemediği için kendini "zoraki muhaliflik"e vurmuş Turhan Çömez, "hep muhalif" kontenjanından Ertuğrul Yalçınbayır ve ilkesel itirazcı birkaç muhalif isim... Başka? Başka yok! Kendisinde bir muhalefet potansiyeli görülen Mehmet Dülger, öyle bir çark etti ki, yaptığı konuşmada tezkereyi destekleme gerekçesi olarak hadis bile okudu! Partinin İslamcı kanadından Faruk Ünsal bile "evet" oyu verdi. Demek ki neymiş? AKP’de öyle sanıldığı gibi muhalif bir damar yokmuş.
Hülya’dan açıklama var: Magazinden hep kaçtım
DÜNKÜ "Aşiret Kızı Devrede" başlıklı yazım üzerine, Hülya Avşar’dan bir açıklama geldi.
Aramızdaki "kısmi" ve "yüzeysel" samimiyetle hiç de örtüşmeyen, hayli resmi ve mesafeli bir üslupla kaleme alınmış bir açıklama bu.
Ayrıca "Hülya Avşar boşvermişliği"ne hiç yakışmayan ağır bir saldırganlık da içeriyor.
Neyse... Kırılmışlığına falan vereyim.
Ama madem tek taraflı sallamak gibi bir karaktere sahip değilim, o halde açıklama hakkına saygı gösterip Hülya Avşar’dan gelen metni aynen yayınlayayım:
"23 yıldır sanat hayatındayım. Bugüne kadar hiçbir zaman reklam yapma ihtiyacı duymadım. Sağ olsun basın buna hiç müsaade etmedi. Aksine magazinden kaçacak yer aradım. Bunu en iyi bilenlerden biri sizsiniz. Ama artık sizin içiniz kurumuş. Sizin gibi bakış açısını değiştiremeyen, duygularını yitirmiş, elindeki kaleme güvenen ama kendini hiç geliştiremeyen kişiler yüzünden konuşma hakkına sahip, hayata sadece mesleki acıdan bakmayan kişilerin önü hiçbir zaman kesilemez. Yazınızın son derece ucuz olduğunu, kime ne zaman ne yazılması gerektiğini düşünmeden yazıldığını görüyorum.
Bunun tamamını yayınlayabilirseniz size olan düşüncelerimin bir kısmı değişebilir.
HÜLYA AVŞAR"
Avşar’a özel not: Hülya Hanım! Bu açıklamayı "Hakkımdaki düşüncelerinizin bir kısmı değişebilir" falan diye yayınlamadım. Tek derdim "cevap hakkı"na azami saygı göstermektir. Yani zararı yok, zahmet edip hakkımdaki düşüncelerinizi değiştirmeye falan kalkmayın. Bırakın dağınık kalsın.