Paylaş
Bu konuda dinin gereğini özgürce yerine getirmenin önünde engel mi var?
Zorla kürtaj mı yaptırılıyor?
O halde...
Ne diye başkalarının hayatına müdahale etmeye çalışıyorsunuz?
Ne diye yasa çıkararak, yasak kararları alarak kendi anlayışınızı tüm topluma dayatıyorsunuz?
* * *
İtirazlar geldi.
İtiraz edenler şunu diyorlar:
“Biz inançlarımız doğrultusunda toplumu şekillendirmeye kalkmıyoruz. Başkalarına müdahale etmiyoruz. Maksadımız cinayeti önlemek... Doğmamış bebeklerin öldürülmesine engel olmak.”
Meseleye böyle bakılınca...
Kürtajdan yana olmak, bebek katliamına destek vermektir.
Kürtaja karşı olmak ise bebek katliamına karşı çıkmaktır.
Peki mesele bu kadar basit midir?
“Kürtaj yasal olmalıdır” diyenler bebek katliamcısı, “Kürtaj yasak olmalıdır” diyenler bebekleri katliamdan kurtarmaya çalışan kahramanlar mıdır?
“Ak” bu denli belli, “kara” bu denli belli midir?
* * *
İşin bu noktasında şu sorunun devreye girmesi kaçınılmazdır:
“Hayat nerede başlar?”
Bu konuda modern hukuk bir şey söylüyor, tıp bir şey söylüyor, din bir şey söylüyor.
Ve bu söylenenler arasında bir bütünlük, bir uzlaşma yok.
Bu durumda hangi görüş kural haline gelecek?
Mesele buradadır.
* * *
“Din bir şey söylüyor” dedim ama burayı hemen geçmeyelim.
Aslında “din” tek bir şey söylemiyor.
Yorumlar muhtelif:
Mesela...
Hanefi mezhebine göre ceninin insanlaşması (yani ruhun üflenmesi) ancak 120 günden sonra mümkün olabildiği için 120 günden önceki kürtaj için “caizdir” deniliyor.
Mesela...
Maliki ve Hanbeli mezhebi için süre 40 – 42 gündür.
Mesela...
Günümüzdeki bazı İslam bilginleri, tıptaki gelişmeler doğrultusunda ceninin daha erken insanileştiğini savunarak “günümüzde kürtaj haramdır” diyorlar.
Yani?
Tek bir telakki yok... Değişik yaklaşımlar var.
* * *
Tıp dünyasında da ortak bir görüş yok:
Bazı uzmanlar, “rahme tutunup büyüyen organizma” için 20 haftaya kadar biyolojik olarak “bebek” denemeyeceğini ileri sürüyorlar.
Bazı uzmanlar ise hayatın döllenmeyle başladığını söylüyorlar.
O zaman soralım:
Toplumsal düzen nasıl sağlanacak? Hukuk nasıl oluşacak?
Tıpçıların görüşleri mi esas alınacak?
Eğer böyle olacaksa hangi tıpçıların görüşü esas olacak?
Dine uyulacaksa hangi dini yorum esas alınacak?
Hanefilik mi, Malikilik mi? Yoksa günümüzün bazı İslam bilginlerinin yorumu mu?
Diyelim ki dini konu net ve tartışmasız...
O zaman şu soruya ne cevap verilecek:
“Kürtaj konusunda dini esas alıyorsanız, diğer konularda neden dini esas almıyorsunuz?”
Hadi diyelim ki başka konularda da din esas alınmaya kalkışıldı...
O zaman laiklik prensibi ne olacak? İnanmayanların hakkı ne olacak?
* * *
Sözün özü şudur:
Mademki...
Ortada herkesin üzerinde ittifak ettiği bir “cinayet” yoktur...
O halde...
“Biz başkalarına karışmıyoruz, bir cinayeti önlemeye çalışıyoruz” görüşü de geçerli değildir.
Tabii eğer “benim cinayet dediğime sen de cinayet diyeceksin arkadaş” şeklinde bir yaklaşım geliştirilmiyorsa...
Yani işler bu noktalara varmadıysa...
* * *
Hadi yeniden dünkü yazıya dönelim. Şöyle yazmıştım dün:
“Sen harama bulaşmadan yaşa... Sana karışan mı var? Zorla kürtaj mı söz konusu? Ne diye başkalarının hayatına müdahale ediyorsun.”
Dün olduğu gibi bugün de soruyorum: Evet, arkadaş, düne kadar “Ben başkaları gibi düşünmek ve yaşamak zorunda mıyım” diye soran sen, bugün niye başkalarına müdahale etmeye çabalıyorsun?
Niye?
10 maddelik temel ilkeler bildirgesi
BİR: Hiçbir telakki, kürtaja sınırsız destek vermiyor. Destekleyenlerin de bir sınırı var.
İKİ: “Kürtaj cinayettir” dersen Hanefi mezhebinin yıllarca cinayete cevaz verdiğini de söylemiş olursun.
ÜÇ: “Bebek katili” demeden önce bin kere düşünmen gerekir.
DÖRT: Sana göre “cinayet” olan, başkalarına göre “cinayet” olmayabilir.
BEŞ: Sana göre “cinayet” ise cinayete bulaşmama hakkına sonuna kadar sahipsin.
ALTI: “Ben cinayet diyorum, sen de cinayet diyeceksin” dersen dayatmacılık yapmış olursun.
YEDİ: Bir konuda ortada “uzlaşma” yoksa “demokrasi” devreye girer.
SEKİZ: Demokrasi devreye girince de herkes kendi anlayışına bırakılır.
DOKUZ: Kaldı ki “yasaklamak” da çözüm değildir. Yasaklamanın yol açtığı felaketler ortadadır.
ON: Bulunabilecek en iyi çözüm insanları vicdanları ve tercihleriyle baş başa bırakmaktır.
İktidardakilere cinayet soruları
KÜRTAJ cinayetse...
Neden küçük parmağınızı bile oynatmadınız şunca zaman?
İnsan hiç cinayet karşısında bu denli vurdumduymazlık yapar mı?
Soruyorum:
Madem ortada “kusursuz bir cinayet” var...
Neden seferber olmadınız?
Neden binlerce vaadiniz arasında bu cinayetin önleneceğine dair tek bir kelime olsun geçmedi?
Ortada bir cinayet varken neden cinayeti gündeminize bile almadınız da “çılgın proje” falan diye yeri göğü inlettiniz?
Hükümet programlarınıza neden bu konuyu almayı akıl etmediniz?
Neden cinayeti gündeme getirmek için Başbakan’ın Uludere’den bunalması sonucu konuyu gündeme getirmesini beklediniz?
Bir cinayete karşı yasa yapmak için Başbakan’ın “bunalma sonrası yaptığı çıkış” mı beklenir?
Neden “doğmamış bebekler” adına gözyaşlarına boğulmak için Başbakan’ın işaret fişeğini beklediniz? Cinayete karşı 10 yıldır ayaklanmayan vicdanınızı sadece bir nutuk mu ayaklandırabildi?
Bu nasıl bir vicdan?
Nazlı Hanım’ın gözyaşı
EKRANDA “kürtajla öldürülmüş bir bebeğin notları” başlıklı bir metni okuyarak gözyaşlarına boğulan Nazlı Ilıcak Hanımefendi’yi bu duyarlılığından dolayı kutluyoruz.
Var olsun, sağ olsun...
Eğer kendilerinin gözyaşları bitmediyse...
Yani kaldıysa birkaç damlacık daha...
Onları da...
Polisin sıktığı biber gazıyla hayatını kaybeden astım hastası 31 yaşındaki Çayan Birben için akıtsın...
Gerçi Çayan Birben ardında “biber gazıyla öldürülmüş bir gencin notları” başlıklı bir metin bırakmadı ama Nazlı Hanım’ın rikkat dolu kalbi, eminim o kadarcık açığı telafi edecektir.
Zorunlu bir açıklama
BAZI okurlarım soruyorlar:
“Hani Erdoğan gündem değiştirme acemisiydi? Bakın siz bile iki gündür kürtajı yazıyorsunuz, programınızda bu konuyu tartışıyorsunuz. Demek ki Erdoğan gündem değiştirme acemisi değilmiş.”
Cevap hakkımı kullanıyorum:
Başbakan’ın etrafında, söylediği her cümleyi “kanun kuvvetinde kararname” olarak algılayan bir ekip bulunduğu müddetçe Başbakan tabii ki istediği gündemi tayin eder, istediği gündemi değiştirir.
Biz de onun tayin ettiği ve istediği gündemi tartışırız.
Sonuçta Erdoğan’ın etrafında, Erdoğan’ın sözlerini “söz” olmaktan çıkarıp “yasa” haline dönüştürmeye meraklı bir ekip var.
Buna hangi gündem dayanabilir ki?
Ama benim “acemilik”ten kastım bu değildi:
Ben “kürtaj” ile “Uludere” sözcüklerinin yan yana getirilerek “Uludere gündemi”nin değiştirilmesini “acemilik” olarak nitelendirmiştim.
Bugün her “kürtaj” dendiğinde akla bir parça da “Uludere” geliyorsa, bu konuda pek yanılmış sayılmam.
Paylaş