Paylaş
Demiş ki:
“CHP iktidar olur”.
Başbakan Tayyip Erdoğan da bu tahmine acayip öfkelenmiş.
“İnan Bey akıllı olsun akıllı” anlamına gelecek bir imada bulunmuş.
Ne iması yahu!
“Risk alıyor” falan diyerek basbayağı tehdit savurmuş.
* * *
Olayın ardından gözümü İnan Kıraç’a çevirdim.
“Ne diyecek?” diye bekledim.
Sandım ki TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a verdiği cevap gibi bir cevap verecek.
Heyhat! Ne gezer!
“Ben aslında öyle demek istemedim” ile başlayan “Sadece bir izlenim aktardım” ile biten bin türlü alttan alma cümleleri.
Kısacası...
Dağları bekleyen korku, anlı şanlı işadamını da sarmış.
“Ya üzerime vergi salarsa” diye mi düşündü, yoksa “Ocağımı batırır” diye mi içinden geçirdi, bilinmez.
* * *
Bir şey söyleyeyim mi?
İnan Kıraç’lar alttan aldıkça...
Tayyip Erdoğan’ların ürkütme potansiyelleri yukarıya, en yukarıya çıkar.
İşin daha da tuhafı...
O alttan almalar da kurtarmayacaktır İnan Kıraç’ları...
Çünkü...
Alttan almak demek, “Elim kolum bağlı, vur vurabildiğin kadar” demektir.
Oysa Başbakan’ın her şeyi açık oynadığı, açıktan tehdit savurduğu bir ortamda...
İnan Kıraç’ların da açık oynamaları gerekir.
Mesela çıkıp şöyle seslenmeliler Başbakan’a:
“Siz ne demek istiyorsunuz Sayın Başbakan! Üzerime vergi memurlarınızı mı salacaksınız? Sizin partinizin başarılı olmayacağını tahmin ederek neden risk almış olayım ki? Hem ne demek risk almak? Hakkımızı mı vermeyeceksiniz, yoksa haksız yere elimizdekini mi alacaksınız? Hele şuna bir açıklık getirin bakalım”.
Kısacası...
Bin kere alttan alınacağına...
Bir kere böyle dense...
Belki de iklim değişir.
AK Parti’nin son reklam filmi kimin eseri
AYDIN Doğan, AK Parti’nin iki gündür ekranlara gelen şarkılı türkülü reklam filmini pek beğenmiş.
Mehmet Ali Ilıcak’a demiş ki:
“Sabahtan beri AK Parti’nin yeni reklam filmine takıldım. Sözleri, duygusu, fikir muhteşem... Bulsam reklamcısını tebrik edeceğim. Bayıldım, dilimden düşüremiyorum”.
Madem Aydın Bey, işin arkasındaki ismi merak etmiş, o zaman söyleyeyim:
Söz, beste, fikir, görüntüler... Hepsinin arkasında tek bir isim var: Özhan Eren...
Çok yetenekli bir isimdir Özhan Eren.
“Güldür Gül”ü öyle bir yorumlamıştır ki, sesi hâlâ kulaklarımızdadır... “Kara Tren” türküsü ona aittir ki yüzyılların türküsü sanılır.
Bu toprakların sesini, bugünün duyarlılığıyla ortaya koyma konusunda eşsiz bir sanatçıdır Özhan Eren.
Kutluyorum kendisini...
Bir balkon konuşması her şeyi temizler mi?
GÜNEYDOĞU ’da terör hareketi ortaya ilk çıktığı zaman...
- Yüce devletimiz, laikliği falan bir tarafa bırakıp uçaklardan ayet/hadis attırırdı bölge halkının üzerine...
- Yüce devletimiz, TRT’de Ertürk Yöndem’e korkunç programlar yaptırır ve “Bunlar din düşmanı” mesajını verdirirdi.
- Yüce devletimiz “Bunlar bir avuç çapulcu” derdi.
- Yüce devletimiz “Bunlar bir avuç eşkıya” derdi.
- Yüce devletimiz “Alayı sünnetsiz” derdi.
- Yüce devletimiz “Alayı Ermeni” derdi.
Aradan geçti hayli zaman...
Ve görülüp anlaşıldı ki:
Yüce devletimiz “öyle” deyince, “öyle” olmuyor.
Çark edildi ve başka bir dile geçildi.
* * *
Sene: 2011... Mevsim: Yaz...
Bir de ne görelim?
1980’lerin, 1990’ların “devlet dili”, destursuz girmesin mi bağımıza!
Hem de “Kürt Açılımı” yapanların eliyle!
Hem de “Kürt Açılımı”nın dumanı tüterken...
* * *
Neler deniliyor neler?
- Mesela “Bunlar Apo’yu peygamber biliyorlar” deniliyor.
- Mesela “Bunlar domuz pirzolasını çok sever” deniliyor.
- Mesela “Müslüman çocuklarını diri diri yakıyorlar” deniliyor.
- Mesela “Zerdüşt olmak için yanıp tutuşuyorlar” deniliyor.
* * *
Bakıyoruz:
1980’lerin, 1990’ların devlet diliyle kıyasıya ve amansızca mücadele etmiş demokrat abilere, liberal ablalara, özgürlükçü amcalara...
“Tıs” yok.
Soruyoruz:
“Dayılar, neden minicik bir itirazda bile bulunmuyorsunuz?”
Başlıyorlar anlatmaya:
“Bak yeğen... Bunlar Tayyip Bey’in gerçek duyguları değil. Seçim sürecinde oy toplamak için söylenmiş sözler. Tayyip Bey, bu sözlerle milliyetçilerin oylarını alacak ama daha sonra demokratların dediklerini yapacak. Çaktırma, mesele etme. Bulandırma denizi, ürkütme kerizi. Her şey demokrasi için...”
Ardından da...
Çapkınca bir gülümseme ile şöyle diyorlar:
“Sen hiç tasalanma yeğen, bir balkon konuşması her şeyi temizler”.
* * *
Bu abiler ve ablalar...
Kendilerini AK Parti’nin değişimin ve reformun dinamosu olduğuna öylesine inandırmışlar ki...
Tayyip Bey, bugün çıksa ve “Balkon konuşması falan yok. Bunlar benim gerçek düşüncelerim” dese...
Hep beraber:
“Sen bakma onun öyle dediğine... Oy almak için böyle söylüyor... Sen bize inan” diyecekler.
Üçüncü Selim’in tahtını lojmana taşıyan müdür
OLAY şu: Topkapı Sarayı’nın Müdürü Yusuf Benli, Üçüncü Selim’in tahtını lojmanına taşıtmak istemiş.
Ancak...
Taht, lojman kapısından sığmayınca bundan vazgeçmiş.
* * *
Olayın “takılacak” çok yönü var ama ben en çok “Müdür Bey”in, kendisini nasıl savunacağına taktım.
İhtimalleri şöyle sıralıyorum:
- İstikbal Mobilya’dan kanepe satın alsak yandaş dersiniz.
- Amacımız tasarruftu... Dışarıdan alacağımıza elimizin altındakini kullanmayı tercih ettik. Tüyü bitmemiş yetimin parası falan...
- Ecdadımızı sevmek suç mu?
- Başbakanımız taş-toprak parçası demişti ya... Bu da altı üstü bir kanepe... Ne var büyütecek.
- Temelli almaya kalkmamıştık ki... Görev süremiz bitince iade edecektik.
Kemal Bey’e demokrasi dersi
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun acilen demokratik duruşunu içselleştirmesi gerekiyor.
Mesela işe şuradan başlayabilir:
Askere “İstirham ediyorum bildiri yayınlamayın, yayınlarsanız iktidarın işine yarayacak bir iş yapmış olursunuz” demek yerine, “Demokrasilerde askerler bildiri yayınlamazlar” demeyi öğrenmelidir.
Paylaş