Paylaş
* * *
Son günlerde iktidar yanlılarında bir alışkanlık peyda oldu.
Şu türden bir alışkanlık:
Ülkede meydana gelen her türden olumsuz gelişmeyi, karanlık güçlerin komplosu olarak değerlendirmek...
- Mesela üniversiteli mi yürüdü? Derhal “Arkasında Ergenekon var” diye hüküm veriliyor.
- Mesela TEKEL işçisi isyanda mı? Hemen “Arkasında derin güçler var” diye tezvirat yapılıyor.
- Mesela Yüksek Seçim Kurulu’ndan veto kararı mı çıktı? Acilen “İktidara derin tezgâh” diye başlık atılıyor.
- Mesela liseliler mi yürüdü? “Bu çocukları kim kandırıyor?” diye 12 Eylül öncesinin yaklaşımlarına dönülüyor.
- Mesela Bedri’ye meczubun biri bıçak mı salladı? Anında “Hedef iktidar” diye yorum yapılıyor.
Yeni Şafak’ın dünkü “ÖSYM içindeki bazı odaklar kaos oluşturmaya çalışıyorlar” manşeti ise, bu işin şahikası olmaya aday.
* * *
“Biricik iktidarımıza komplo üstüne komplo kuruyorlar” diye özetleyebileceğimiz yaklaşım, sağlıklı bir ruh haline işaret etmez.
O halde gelin bu paranoyaya kendilerini kaptıran iktidar yanlılarına, “sağaltıcı bir kılavuz” sunalım:
BİR: İktidarlar bazen muhteşem işler yaptıkları gibi, bazen de işleri ellerine yüzlerine bulaştırabilirler. Bu normal bir şeydir. Lütfen rahat olun.
İKİ: Koskoca bir ülkede herkesin her şeyden memnun olması mümkün değildir. Memnuniyetsizler, bazen kendiliklerinden ortaya çıkıp bağırırlar. Lütfen rahat olun.
ÜÇ: İktidarın bazı makamlara atadığı bürokratlar, beceriksiz çıkabilir. Bu durum, iktidarı trajik biçimde örselemez. Lütfen rahat olun.
DÖRT: “ÖSYM içinde karanlık odaklar ortalığı karıştırıyorlar” demek yerine, “ÖSYM Başkanı beceriksiz çıktı” derseniz iktidara daha fazla yardımcı olmuş olursunuz. Lütfen geniş düşünün.
BEŞ: Her olumsuz gelişme karşısında “Karanlık odak yaptı” derseniz, bir gün karanlık odaklar gerçekten bir iş yaptığında hiçbir inandırıcılığınız kalmaz. Lütfen geleceği düşünün.
Hoş geldin ‘takiye’ abi
BİRAZ teşvik edelim falan diye geçen gün CHP için hafiften bir güzelleme yaptım:
- “Kürt diyorlar, ne güzel” dedim.
- “Özgürlük ve demokrasi vurgusu yapıyorlar, ne güzel” dedim.
- “Bağdaş kuruyorlar, ne güzel” dedim.
- “Gecekonduya gidiyorlar, ne güzel” dedim.
- “Kafayı irtica ile bozmaktan vazgeçtiler, ne güzel” dedim.
Dedim de dedim yani...
Fakat o da ne?
İktidar yanlısı kanattan ardı ardına mesajlar:
“İlahi Ahmet Hakan, sen de amma safmışsın yahu! CHP bu, hiç değişir mi? Takiye yapıyorlar takiye”.
* * *
Hayda bre! Hayda bre!
Muarızların sana yıllarca “Sizi gidi takiyeciler sizi” diye laf çaksın.
Sen de buna karşı “Niyet okumayın, bizi bizden tanıyın, vallahi takiye yapmıyoruz” diye dil dök.
Fakat eline fırsat geçtiği ilk anda, sen de muarızlarına “Sizi gidi takiyeciler sizi” diye laf çakmaya başla.
Demek ki sen vaktiyle...
Bir yandan “Bize takiyeci demeyin, bizi bizden tanıyın” falan diye dil dökerken...
Bir yandan da “Benim de ‘Sizi gidi takiyeciler sizi’ diye haykıracağım günler gelecek mi Yarabbi” diye fırsat kolluyormuşsun.
* * *
Yadırgamıyorum: Burası biraz böyle bir memlekettir.
Gücü eline geçiren, “Sizi gidi takiyeciler sizi” diye çıkışma hakkını da ele geçirmiş olur. Yani bu bir ahlak meselesi değil, sadece sıra meselesidir.
Kifayetsiz muhteris
DEMEK kafaya koydun:
İlle de Sabah Gazetesi’nin başına geçeceksin, öyle mi?
Demek her tarafının ayrı oynaması bu yüzden...
Demek ahdettin Erdal Şafak’ın altından müdürlük koltuğunu almaya.
Demek “Ergenekon avcısı” havalarına bürünüp, sağa sola çamur sıçratman bu yüzden...
İyi... Sıçrat sıçratabildiğin kadar.Ama önce şunların da bir hesabını ver bakalım:
- Sen 28 Şubat’ta patron emriyle meslektaşlarını manşetten andıçlamadın mı? “Niye böyle yaptın?” dendiğinde “Ama ben bir emir kuluydum” ya da “Ama çok korkmuştum” falan diyerek durumu geçiştirmeye kalkmadın mı?
- Sen Aydın Doğan’ın kapısına gidip, “Sabah Gazetesi’ni cemaatçiler ele geçirdi, ben artık buralarda duramam, bana iş ver” demedin mi?
Efendice sorulmuş bir soruya içinde “popo” kelimesinin geçtiği çirkin cevaplar vererek durumu kurtaracağını mı sandın?
Hadi elinden geliyorsa beni de Ergenekon’dan aldır içeri...
Hadi bakalım, göster cevherini.
Polemik kılavuzu
EŞREF-İ MAHLUKÂT: İnsanı tanımlayan bir kavramdır. “Varlıkların en şereflisi” anlamındadır. Kuran’da geçer. Ancak “varlıkların en şereflisi” olmak için iman etmek gerekir. İsmet Özel’in “Amentü” şiirinin ilk dizesi şöyledir: “İnsan eşref-i mahlukattır derdi babam”.
ESFEL-İ SAFİLİN: “Aşağıların en aşağısı” diye çevirebiliriz. Kuran’da geçen bu kavram, inkârcılar ve inanç düşmanları için kullanılır. Bir de “belhüm adal” kavramı vardır, yine Kuran’da geçen... Bu kavram da “hayvandan da aşağı” anlamına gelir. Genellikle “esfel-i safilin” ile birlikte kullanılır.
ABDEST ALMAK: Bülent Arınç haklıdır: Birinin adını ağzına almadan önce abdest almak diye bir kural yok. Ama tabii düz okuma yapılırsa. Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’nun kastı başka bir şeydi.
CHP ve cuma
- CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş aradı. Dün yazdıklarım için “Eleştiriye açığız” dedi. Ardından da “Ben cuma namazının kazaya bırakılmayacağını tabii ki biliyorum” dedi. En sonunda da o malum kelimeyi kullandı. Yani “sehven” dedi.
- Bazı okurlarım ise “Cuma namazı vakti seçim bildirgesi mi açıklanırmış” yaklaşımıma itiraz ettiler: Kitapçıklar baskıdan geç gelmiş, o nedenle bildirge açıklanma işi cuma vaktine kalmış. Bence bu gerekçe kurtarmaz. Kurtarsa dükkân sizin ama hakikaten kurtarmaz.
‘Behzat Ç.’ yoldaşım oldu
“Behzat Ç.” var ya “Behzat Ç.”... Tam benim kafa dengi bir dizi oldu çıktı.
Şöyle ki:
Bir bakıyorsun türbana sahip çıkıyor. Etrafta “Yoksa bu dizi cemaatçi mi oldu” teraneleri yükselirken ertesi hafta “Emniyet içindeki cemaatçi yapılanma” falan demiyor mu, bozuyor bütün ezberleri. Hrant’a sahip çıkıyor. Laikçi klişelerine yüz vermiyor. Sistemle başı hoş değil... Kendisini statükolardan statüko beğenmek zorunda hissetmiyor. Nalına vuruyor, yetinmiyor, mıhın hatırı kalır diye bir de mıha vuruyor. Eyvallah falan da etmiyor hani...
Ne diyeyim? Durmak yok, aynen devam.
Paylaş