BİR Emine Hanım, mahallenin "Perihan Abla’sı"dır...
Aldatılan milletvekili eşleri, partili kocalarından şiddet gören kadınlar, geçim darlığına düşen eski "Milli Görüşçüler" falan... Hepsi ama hepsi "Aman derdimize bir çare" diyerek Emine Hanım’ın kapısını aşındırırlar... Hayrünnisa Hanım ise "Muhafazakar" yönü kuvvetli bir Madam Bovary’dir... En büyük sosyal projesini şöyle bir cümle açıklar: "Whasington’un en ünlü restoranında öyle bir sipariş veririm ki herkes afallar!" Yani iyi bir restoranda verilen iyi bir siparişin bir tür "davaya hizmet" olduğunu düşünür Hayrünnisa Hanım...
İKİ Hayrünnisa Hanım açısından "Abdullah Bey’in imajı" mühim bir sorundur... Bunun için titizlenir... Abdullah Bey’e rağmen müdahale etmekten kaçınmaz... Emine Hanım’ın ise "Tayyip Erdoğan’ın imajı" diye bir derdi yoktur... Neden acaba? Herhangi bir müdahalenin yapaylığa yol açacağını düşündüğünden mi, yoksa "Bu hali gayet iyi" dediğinden mi? Yanıtını bilmiyorum...
ÜÇ Emine Hanım modern olduğunu ya da olmadığını kanıtlamak için parmağını bile oynatmaya gerek duymazken, Hayrünnisa Hanım modern hayatla uyumunu "İstakozlu makarnaya asla hayır denilmez" havasıyla kanıtlamak ister gibidir.
DÖRT Emine Hanım’ın bir iddiası yoktur... "Dekorasyonda çok iyiyimdir" ya da "Türbana yeni bir form kazandıracağım" gibi iddialı yaklaşımlardan kaçınır... İddiasızlığıyla etkilemek ister... Hayrünnisa Hanım ise baştan sona bir iddiadır... Bütün çabası "O da bir türbanlı ama bildiğiniz türbanlılardan değil" algısını yerleştirmek içindir.
ALTI Hayrünnisa Hanım’da bir tür "Ahmet Hakan’laşma eğilimi" göze çarpmaktadır... Bunu "Konut"un aşçılarını "Beğendi dışında yemek bilmiyorlardı" diye suçlamasından ya da yakın arkadaşlarının başı açık kadınlardan oluştuğunu kamuoyuna gururla duyurmasından çıkarabiliriz... Emine Hanım ise "Mahallesinin alışkanlıkları"ndan hálá çok memnundur... Bu açıdan Tayyip Erdoğan’a da pek bir benzemektedir.
YEDİ Emine Hanım boş vakitlerini vitrin bakarak geçiren bir alışveriş hastası değildir. Bu yüzden ne "Louboutin" bilir, ne de yüzde yüz yerli "Nursace"den çakar... Hayrünnisa Hanım ise markaların hepsini pek iyi bildiğinden, "Kırmızı tabanlı ayakkabıları" ile önce "Louboutin" imajı verir, ardından da "Ne ’Louboutin’i! ’Nursace’ canım! Yüzde yüz yerli" sonucunun çıkmasına neden olarak puan kazanır...
SEKİZ Hayrünnisa Hanım, bir "Cumhurbaşkanı eşi" ne kadar "bağımsız kadın" olarak takılabilirse o kadar bağımsız kadın olarak takılmak isteğiyle dopdoludur. Emine Hanım ise hálá "Her başarılı erkeğin arkasında mutlaka bir kadın vardır" şeklindeki demode yaklaşımı benimser...
Alevileri anlamıyorum
SİZ değil misiniz, "Bu AKP Alevilere düşman" diyen... Siz değil misiniz, "Bu AKP cemevlerine düşman" diyen... Siz değil misiniz, "Bu AKP Alevileri yok sayıyor" diyen...
İşte hiçbir zorunluluğu yokken "Bu AKP" Alevilere elini uzattı...
Bu telaş niye? Neden korkuyorsunuz? Neden uzatılan elin sıkılmamasını sağlamak için karşı organizasyonlar yapıyorsunuz? Neden uzatılan eli sıkanları engizisyona tabi tutuyorsunuz?
Anlamak istiyorum ama anlayamıyorum...
Görmüyor musunuz?
Başbakan Tayyip Erdoğan, yargıdan gelen "Cemevleri ibadethane olamaz" kararının üstüne atlamadı, "Yargı kararına rağmen bir şeyler yapmanın yolunu arayacağız" diye açıklama yaptı... Cemevi düşmanı olsa, "Yargı kararını vermiştir, olay bitmiştir" demez miydi? Bu fırsattan yararlanmaz mıydı?
Hem söyleyin bakalım:
AKP Alevilere göz kırparak hangi "karanlık amaç" peşinde koşuyor olabilir?
Sizi asimile etmeyi mi amaçlıyor?
Bir "Muharrem iftarı" ile asimile olacak kadar zayıf mısınız? Kendinize güvensiz misiniz?
İftara gidip uzatılan eli sıkarsınız ama en küçük bir asimilasyon çabasını fark ettiğiniz anda da geri durursunuz... Bunu yapmak bu kadar mı zor?
Sizin oylarınızı mı kapmak istiyor bu AKP?
AKP’nin oyları bir erime içinde mi ki sizin oylarınızı kapmak için çaba göstersin?
Yüzde 47’nin arttığına dair araştırmaların yayınlandığı şu günlerde böyle bir tez ne kadar ikna edici?
İşte sizi var kabul ettiğini ve edeceğini iddia eden bir başbakan...
Gidin, uzatılan eli sıkın! Taleplerinizi sıralayın! Nelerin değişmesini istiyorsanız, onu söyleyin...
"Yalan söylüyor" mu diyorsunuz? "Bizi kandırıyor" mu diyorsunuz?
İyi ama diyalog kurmazsanız, bir "yalan" ya da bir "aldatmaca" ile karşı karşıya kalıp kalmadığınızı nasıl anlayacaksınız ki?
Bu adamlara güvenmiyor musunuz? Bu adamların samimi olmadıklarına mı inanıyorsunuz?
O zaman bunu kanıtlamak için gidin!
Gitmezseniz, ne yalancının yalanını, ne düzenbazın düzenini, ne samimiyetsizin samimiyetsizliğini açığa çıkarabilirsiniz...
"Hayır! Hem gitmeyiz, hem de uzatılan eli sıkmayız" mı diyorsunuz?
O zaman bütün bu itirazların arkasında "Alevi sorunu çözülünce işlevsiz kalacak Alevi örgütleri"nin bulunduğunu düşünmekten kendimi nasıl alıkoyabileceğime dair bana ikna edici bir şeyler söyleyin lütfen...