Paylaş
* * *
Memlekette her taraftan yükselen sesler şöyle:
-Aman bozulmasın... Aman bozulmasın...
-Aman boşa çıkmasın... Aman boşa çıkmasın...
-Aman ters bir durum olmasın... Aman ters bir durum olmasın...
-Aman köstek olmayalım... Aman köstek olmayalım.
* * *
Annem böyle diyor, babam böyle diyor.
Yıllarını Kürt sorununun çözümü için harcamış akademisyen dostum böyle diyor.
Mahallemizin bakkalı böyle diyor.
Dünyaya birbirinden farklı pencereden bakan iki arkadaşım var, ikisi de böyle diyor.
Taksici böyle diyor, emekli diplomat böyle diyor.
Anneler böyle diyor, babalar böyle diyor.
Başbakan Erdoğan böyle diyor, CHP Lideri Kılıçdaroğlu böyle diyor.
* * *
Öyle susamış, öyle acıkmışız ki çözüme...
Yeni doğmuş bir bebeğe karşı sergilediğimiz itinaya benzer bir itina sergiliyoruz çözüm umudu karşısında...
Kurulan her cümleye “aman” diye başlamamız bundandır.
Gözümüz gibi bakmamız, sakınma çabamız bundandır.
* * *
Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın çalışma arkadaşlarına yazdığı mektup da işte bu bağlamda değerlendirilmeli.
Şöyle sesleniyor Aydın Doğan, çalışma arkadaşlarına:
“Değerli arkadaşlarım...
Ülkemizde son günlerde terör sorununun çözümü ve Kürt sorunu ile ilgili önemli bazı gelişmeler yaşanıyor. Sürecin seyrini objektif biçimde izlemek ve özgürce yorumlamak temel işlevimiz olmakla birlikte, ülkemizin menfaatleri açısından yüksek derecede sorumlu bir yayıncılık çizgisi izlemek de görevimizdir.
Bu bakımdan bu süreç boyunca barış dilini korumaya, süreci olumsuz etkileyebilecek çatışmacı yaklaşımlardan kaçınmaya özen göstermeliyiz.
Söylemimizi, sözcüklerimizi seçerken yaratacağı algıyı göz önüne alarak hareket etmeliyiz.
Hepinizin gazetecilik ilkeleriyle birlikte yüksek sorumluluk içinde hareket edeceğinize güvenim tamdır.
Sevgilerimle”.
AYDIN DOĞAN
* * *
Aydın Doğan’la konuştum.
Dedi ki:
“Ben o mektubu bir iç yazışma olarak yazdım.”
Ardından da ekledi:
“Hayalci değilim, hayal kurmuyorum. Çözümün önünde zorluklar var, farkındayım. Ama herkes gibi ben de çözümün gelmesini istiyorum. Şu anda çözüm için bir yola girildi, bunun başarılı olabilmesi için hepimiz elimizden geleni yapmalı, sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.”
Hakan Fidan’a açık mektup
SAYIN Hakan Fidan...
Kendisine mektup yazdığım ilk MİT müsteşarı sizsiniz.
O yüzden izin verirseniz aşırı resmi takılacağım.
* * *
Sayın Fidan...
Bugünlerde adınız her yerde.
Gerçi henüz olay “Hakan Fidan sen bizim her şeyimizsin” noktasına varmadı ama en azından “Helal olsun Hakan Fidan’a” noktasına ulaşmış durumda.
Goygoy yoğun yani.
* * *
Sayın Fidan...
Bu işler böyledir.
İşin başlangıcında bir adam bulunur ve ona “potansiyel kahraman” muamelesi yapılır.
Ama unutmayınız ki Sayın Fidan, her “potansiyel kahraman” aynı zamanda “potansiyel kurban”dır da...
* * *
Sayın Fidan...
İsterseniz size olabilecekleri anlatayım:
Eğer ilerleme sağlanırsa, eğer başarı söz konusu olursa, eğer çözüme doğru gidilirse...
Kahramanlığın çok ama çok azı size layık görülecektir.
Asıl büyük pay, iktidarın başına gidecektir.
Gelgelelim -Allah göstermesin- bir tökezleme, bir başarısızlık, bir çöküş durumu meydana gelirse...
Size düşen mutlak kurban olmaktır.
Kahramanlığın çok ama çok azını size layık görenler, kurban etme konusunda zerre tereddüt etmeyeceklerdir.
* * *
Sayın Fidan...
Diyeceğim o ki ne yapın edin bu işi çözüme kavuşturun.
Gerçi “tam kahraman” olamayacaksınız ama en azından “mutlak kurban” olmaktan kurtulmuş olursunuz.
Bu ayar neden verildi?
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu mühim bir iş yaptı.
Öcalan ile görüşmeler konusunda iktidara destek verdi
Dedi ki:
Çözüm için iktidarı destekliyoruz.
Hükümete kredi açıyoruz.
Yeter ki çözsünler.
Böyle dediği için risk de aldı Kemal Bey...
Tabandaki duyarlılığı falan dikkate almamış oldu.
İşte bakın:
Daha ilk günden Sözcü gazetesi tarafından manşetten “Kemal Kılıçdaroğlu Apo’nun kayığına bindi” denilerek vuruldu.
* * *
Peki Başbakan Erdoğan’ın “Çözüm için destekliyoruz” diyen muhalefet liderine...
“Teşekkürler Kemal Bey” demesi gerekmez mi?
“İşte muhalefet dediğin böyle olur” demesi gerekmez mi?
“Bu destekle çözüme biraz daha yaklaştık” demesi gerekmez mi?
Ama hayır!
Erdoğan memnun değil destekten. Şöyle diyor:
“Sen kimsin ki bana kredi açıyorsun.”
Gerekçe?
Onu da anlatıyor Başbakan...
Kılıçdaroğlu geçmişte söz vermiş de, sözünü tutmamış da falan...
* * *
İddia ediyorum:
Dünyanın bütün iletişim bilimcileri, yanlarına yeryüzünün en namlı siyaset bilimcilerini alarak toplansınlar. Sosyal psikoloji uzmanları ile liderliğin temel esasları konusunda ciltlerce kitap yazmış yazarlar da bir araya gelsinler...
Başbakan Erdoğan’ın böyle bir ortamda Kemal Kılıçdaroğlu’na ayar vermesinin mantığını çözemezler.
5 kişi 5 saptama
1- PAMUK: Artık mayınlar büyük ölçüde temizlendiğine, ortam fazlasıyla risksiz hale geldiğine göre Orhan Pamuk’tan gelir bir “Kürt sorunu” demeci...
2- CEM YILMAZ: Cem Yılmaz’ın gösterisini film yapıp sinemaya aktarmasına bakıp şöyle diyebiliriz: “Arkadaşın kapitalistliği, komedyenliğinden bile daha iyi.”
3- KIRCA: Bin dereden su getirerek Hüseyin Üzmez’i savunan yazılar ile bin dereden su getirerek Levent Kırca’yı savunan yazılar emmioğludur.
4- DAVUTOĞLU: Olay neredeyse şuraya varmış durumda: Esad’ın iktidarda kaldığı her gün, Ahmet Davutoğlu’nun isminin yanına eksi atılıyor.
5- İLKER BAŞBUĞ: Artık onun için “Keşke İsmail Hakkı Karadayı yaşında olsaydı” demekten başka yapacak bir şeyimiz yok galiba...
Geri kalmışlık nereden anlaşılır?
-SOKAKLAR korna sesinden geçmiyorsa...
-Siyah var, beyaz var ama gri yoksa...
-“Dönek”, “devşirme” türü sıfatlar gırla gidiyorsa...
-Sıraya girmek becerilemiyorsa...
-İroniden anlayanların sayısı hayli azsa...
-Bir statü yıkılınca yerine mutlaka yeni bir statü kuruluyorsa...
-Aynı adam hem eski egemenlerin hem de yeni egemenlerinin yalakası olabiliyorsa...
-Kitaplar yasaklanıyorsa...
-Acunların programlarında ekranlara kilitlenme oluyorsa...
-Ermeni ya da Rum demeden önce “Affedersin” deniliyorsa...
-Beş kişilik yoksul ailede beş adet cep telefonu bulunuyorsa...
-O ülke geri kalmıştır.
Paylaş