Yaser Arafat da mı şeriatçıydı? Yaser Arafat da mı teröristti?
Yaser Arafat da mı füze yolluyordu İsrail’e?
Güle güle Ergun
ALTI yıl kadar önceydi...
O zamanlar eş dost arasında "The Marmara’nın Kafe’si" diye adlandırılan, "çok pratik / çok merkezi" mekánda buluşmuştuk Ergun Babahan ile...
Sabah Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni olarak, bana "Sabah’ta yazma" teklifinde bulunuyordu...
Anımsıyorum, teklife karşı şu kaygımı ifade etmiştim:
"AKP iktidara geldi, Ahmet Hakan Sabah’a yazar oldu derler... Tezvirat yapılır."
Ergun ise olanca soğukkanlılığıyla "Boş ver... Takılma bunlara" demişti...
Teklifin arkasında biraz "patron arzusu" da vardı, bunu biliyordum...
Ama durumun böyle olması, benim açımdan şu gerçeği hiçbir zaman değiştirmedi:
Ergun Babahan, öyle ya da böyle, beni yazı-çizi dünyasının içine çeken teklifin resmi sahibidir...
Bu nedenle, aramızda derin ve sarsılmaz bir dostluk oluşmasa da, kendisini hep minnetle anmışımdır...
* * *
Sabah’taki görevini "yetti gayri" nidasıyla bıraktığını görünce...
Bir "Ergun Babahan analizi" yapmak istedim...
Aklıma gelen ilk cümle şu oldu:
"Önemli bir gazetenin çok zor günlerinde, ağır yükü omuzlayacak yetkin bir ismin bulunamamasını ustalıkla kullanıp, kendisine bir kariyer çıkarmasını bilmiştir Ergun..."
Bu küçümsenecek bir başarı değildir...
Herhangi bir kifayetsiz muhterisin elinde pekálá heder olabilecek bir imkán, Ergun’un elinde önemli bir kariyere dönüşüverdi...
"Gemiyi karaya oturtmadan yüzdüren kaptan" oldu Ergun...
Bir patron gitti, bir başkası geldi... Devlet gitti, hükümet geldi... Ama Ergun, kesintilerle de olsa görevini sürdürdü...
Evet, idare-i maslahatçıydı... Evet, asosyaldi... Evet, bir parça vefasızlığı vardı... Evet, tepkisinde gecikti... Evet, muktedirlerden dayanak sağlamak gibi bir arayışı hep oldu...
Ama bütün bunlar, onun açık başarısını gölgeleyemez...
Ama detayları bir tarafa bırakıp, resmin bütününe biraz yukarıdan bakınca...
Olayın Babahan açısından değil de, Sabah Gazetesi açısından, daha doğrusu Sabah Gazetesi’nin arkasındaki güçler açısından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum...
Böylesi bir değerlendirmede de kaçınılmaz hüküm şu olacaktır:
Sabah Gazetesi ve arkasındaki güçler, Ergun Babahan gibi, "Tamam, taraf olalım ama gazetecilik ilkelerini de pek ihmal etmeyelim" anlayışındaki bir isme bile tahammül gösterememişlerdir...
Nur Serter’le dayanışma
FOTOĞRAFI gördüm: Başörtülü bir kadına, hem de aslanlar gibi, CHP rozetini takıyordunuz...
Bir siyasi partide kılık kıyafet kontrolünün yeri olmayacağını gösterdiniz... İstanbul Üniversitesi’nde yöneticilik yaparkenki yaklaşımlarınızı bir tarafa bırakıp, bugün için doğru bildiğinizi cesaretle sergilediniz...
Eğer size birileri, başörtülü kadına rozet takarkenki fotoğraflarınızı gösterip, "Samimi misiniz?" falan diye laga luga yapmaya kalkarsa...
Onlara deyin ki: "Siz Anıtkabir’deki duruşunuzda ne kadar samimiyseniz, ben de o kadar samimiyim."