Paylaş
- Sana diyebilirler ki: “CHP tabanı bu işe razı olmaz... CHP tabanı yasak devam etsin ister.” Onlara de ki: “Benim tabanım bana kıyafet zaptiyeliği yapma görevi yükleyecek bir taban değildir.”
- Sana diyebilirler ki: “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olursun.” Onlara de ki: “Genç kızların özgürce üniversitede okumalarını sağlamak için pirinçten de, bulgurdan da olmaya razıyım.”
- Sana diyebilirler ki: “Bu işten Tayyip Erdoğan kazançlı çıkar.” Onlara de ki: “Bu işten zaten bu zamana kadar hep Tayyip Erdoğan kazançlı çıktı... Daha ne kadar kazançlı çıkabilir ki?”
- Sana diyebilirler ki: “Ama efendim Anayasa Mahkemesi kararları, AİHM içtihatları...” Onlara de ki: “Kainatın en afili belgesini ve kararlarını getirseniz de bana dünyanın hiçbir üniversitesinde olmayan bir yasağı savundurtamazsınız.”
- Sana diyebilirler ki: “Bizim babaannemiz de örtülüydü. Biz aslında örtüye karşı değiliz.” Onlara de ki: “Benim babaannem örtülü falan değildi... Ben kişisel olarak örtüye karşıyım ama özgürlük benim için çok daha önemli.”
- Sana diyebilirler ki: “İyi ama türban siyasi simgedir.” Onlara de ki: “Ne olmuş yani? Siyaset yapan bir adamım ben, siyasi simgeyi mi yasaklatacağım?”
- Sana diyebilirler ki: “Her yerin bir kıyafet kuralı var ama...” Onlara de ki: “Önemli olan insanların mutluluğu... Yemişim kuralını...”
- Sana diyebilirler ki: “Kuran’da baş örtme kuralı yok.” Onlara de ki: “Var ya da yok. Bana ne? Önemli olan var olduğuna inanan genç kızların bunu uygulaması.”
Lütfen zekâmıza hakaret edilmesin
- Yeryüzünün hiçbir yandaş gazetecisi beni, Hanefi Avcı’nın tutuklanması ile yazdığı kitap arasında hiçbir ilinti olmadığına ikna edemez.
- Yeryüzünün hiçbir mahkemesi beni, Hanefi Avcı gibi derin devleti ifşa etmiş bir emniyetçinin, derin devlet kokusu saçan bir örgütün üyesi olduğuna inandıramaz.
- Yeryüzünün hiçbir savcısı beni, Hanefi Avcı hakkında ortaya atılan iddialar ile Hanefi Avcı’nın ortaya attığı iddialar arasında bağlantı kurmaktan alıkoyamaz.
- Yeryüzünün hiçbir iktidarı beni, Hanefi Avcı’nın hepimizin gözleri önünde bir itibarsızlaştırma operasyonuna tabi tutulmadığına aklımın yatmasını sağlayamaz.
- Yeryüzünün hiçbir topluluğu, cemaati, hareketi ya da cemiyeti, Hanefi Avcı hakkında “Bırakalım kararı mahkemeler versin” diyerek toplumsal vicdanı rahatlatmayı başaramaz.
- Yeryüzünün hiçbir yargıcı beni, Hanefi Avcı’nın bir terör örgütüne üye olduğuna ikna edemez. Tıpkı Fethullah Gülen’in silahlı bir örgütün lideri olduğuna ikna edemediği gibi...
Neden mutluyum neden mutsuzum
- Mutluyum çünkü: Çok değil üç beş sene öncesine kadar Genelkurmay Başkanı’nın adını destur çekmeden ağzımıza alamazken, şimdi adını bile anmaya gerek duymuyoruz.
- Mutsuzum çünkü: Herhangi bir fiili yaptırım söz konusu olmamasına karşın bazı isimleri ağzımıza alırken “acep başımıza bir hal gelir mi?” diyerek endişenin ve tedirginliğin zirvelerine tırmanıyoruz.
* * *
- Mutluyum çünkü: Artık televizyon ekranlarında PKK’yı da, Öcalan’ı da, ana dilde eğitimi de, askerin yaptığı hataları da özgürce ve devlet dili kullanmaya falan gerek görmeden tartışabiliyoruz. Sağ olsun bu ortamı sağlayanlar.
- Mutsuzum çünkü: Cemaat, hükümet ya da medyaya baskı konularında, sınırsız özgürlük ve serbestlik ortamının yerini, “tartışman serbest ama sıkıysa bir tartış da gör bakalım” havası almış durumda.
* * *
- Mutluyum çünkü: Medyada tek tip yayınlar sona erdi... Bir çeşitlilik geldi... Denge sağlandı... Farklı görüşler, farklı yaklaşımlar kendisine yaşam alanı bulmaya başladı...
- Mutsuzum çünkü: Medyadaki bu değişim ve çeşitlenme, maalesef “okur talebi” ya da “doğal dinamikler” sayesinde değil, iktidarın sağladığı olanaklar sayesinde gerçekleşti.
Not defterimden
- Mahsun’un “New York’ta Beş Minare” adlı filminin fragmanını seyrettim. Çok Amerikanvari olmuş, hiçbir masraftan kaçılmamış. Ama umarım Mahsun, o iflah olmaz naifliğine yaslanarak, yine 8 ayrı öykü ile 19 ayrı mesajı üzerimize boca etmeye kalkışmamıştır.
- Atatürk’ün yatı Savarona’da küçük kızlara fuhuş yaptırıldığı haberi için dün Twitter’da “oha” şeklinde bir yorum yaptım. Bu yorumun haklılığında umumi bir ittifak sağlandı.
- Hiç takıntılı biri değilim ama bugün şunu fark ettim ki, şu “bayan” sözüne fena takıntı geliştirmişim. Biri “bayan” dedi mi, elimde değil, onu küçümsüyorum.
- Cüneyt Arcayürek kitaplarını okuyorum son günlerde... Arcayürek’in gazetecilik notları, bizim gibi gazeteciler için malzeme dolu.
- Bir arkadaşım dedi ki: “Sen hep Vakit’e çatıyorsun, ama işte bak Sözcü de karşı tarafta aynı türden yayın yapıyor.” Ona şöyle dedim: “Düzey ne kadar düşerse düşsün Vakit’e yetişmek imkansızdır.”
- Dün akşamüzeriydi, birden aklıma geldi: Demirel hiç konuşmuyor... Oysa bir ara ne çok konuşurdu... Neden acaba? Bıraktı mı bu işleri? Pes mi etti? Yoksa o da mı bir tedirginlik falan yaşıyor? “Demirel uzmanları” diye bilinenlerden bu konuda tüyo almaya karar verdim.
Mehmet Barlas benim için bitti
- O meşhur nezaketi, az buçuk sınamaya tabi tutulunca yıkılıp gitmiştir.
- Lakap takmaya ne denli meraklı olduğu ortaya çıkmıştır.
- Başı biraz sıkışınca, işi hemen “Ben Otağtepe Dükü’yüm / Sen kimsin lan?” havası basmaya vardırdığı belli olmuştur.
- Özeleştiri yapmak yerine, kusurlarını örtbas etmek için çirkinleştiği, çirkinleşebildiği aşikar hale gelmiştir.
- Kendisine laf etmeyen “kenardan gelenler” için “cici çocuklar”, kendisine laf eden “kenardan gelenler” için “fena çocuklar” dediği, diyebildiği açıklığa kavuşmuştur.
Kısacası maksat hasıl olmuş, cila dökülmüştür.
Artık kendisine cevap verip o sıkıcı yazılarına daha fazla heyecan ve enerji kazandırmak niyetinde değilim.
Onun yolu ona, benim yolum banadır.
Paylaş