Şahadet ederim ki hemşeriniz Hrant Dink gurur duyulacak bir adamdı.
Delikanlıydı... Hakikatliydi...
Çifte standart ile işi olmaz, kimseyi arkadan vurmazdı.
Kılıçsızdı. Kahpelik, kalleşlik bilmezdi.
Baba adamdı... Hem de yetimler babasıydı.
Ne "öteki"si! "Öteki" de neymiş! Nasibini yerlilerin yöresinde bulmuş biriydi.
Bırakın altı delik ayakkabı edebiyatını... O "her türlü satış" imkánlarının hepsini elinin tersiyle itebilmiş bir adamdı.
Ve yine şahadet ederim ki, hemşeriniz Hrant Dink, hep klas bir duruş sergiledi.
Bakmayın siz o mahkeme kararlarına...
Yeryüzünün hangi mahkemesi, hangi kararı verirse versin, ben öyle bilirim ki, hemşeriniz Hrant Dink, başkalarının etnik kimliğine hakaret edecek kadar küçük bir adam değildi.
Hemşeriniz bu toprağın çocuğuydu: Öfkesi de, sevinci de gürül gürüldü.
En az 12 Anadolu türküsünü, kafasını gözünü yarmadan söyleyebilirdi.
Malatya’ya gelmemeye yeminli falan da değildi. Daha geçen yıl şehrinize gelip doğduğu mahalleyi gezmişti.
Vicdansızlık yapmazdı. Ayrımcılığa prim vermezdi.
Yeri gelir başörtülü olur, yeri gelir bir dakika aydınlık için ışık söndürür, yeri gelir Ermeni sorunu üzerinden politik oyunlar çevirenlere posta koyardı.
İşte tüm bu nedenlerle...
Ey Malatyalılar!
Geçen gün bir futbol maçında, "Ermeni Malatya" diye pankart açarak sözüm ona sizi aşağılamaya kalkan o zavallılara dönüp şunu söyleyin:
"Biz Malatyalılar, Hrant gibi bir Ermeni hemşerimiz olduğu için sonuna kadar gurur duyuyoruz."
Çünkü...
Onun gibi bir hemşeriniz olduğu için ne kadar gurur duysanız azdır.
Yok aslında farkları
GENELKURMAY Başkanlığı, "dinci" dediği gazete ve televizyonları kışlasının kapısına yaklaştırmaz.
Cumhurbaşkanı, sadece bir televizyon kanalına kilitlenir.
Başbakan uçağına aldığı gazetecileri keyfine göre seçer.
Muhalefet lideri, adının üstünü çizdiği gazetecilerle sıfır temas kurar.
Yani...
Siz bakmayın "eşit mesafe" nutuklarına...
Ülkemiz adamakıllı bir "akreditasyon cenneti"dir.
Meraklısına üç not
BİR: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Afrika Birliği toplantısına çadırı ve devesiyle katılan Kaddafi’yi kastederek gazetecilere, "Biz olsak tefe koyarsınız" diye takılmış... Yani bakan demek istemiş ki, "Biz sadece apronda deve kestik, yapmadığınızı bırakmadınız ama bakın elin adamı neler yapıyor!" Bu "takılma"dan benim çıkardığım sonuç şudur: Bakan Yıldırım apronda deve kesilmesinin neden büyük tepki çektiği konusunu tam olarak kavrayamamış. Ne dersiniz? Bu kavrayamama hali, yeni vukuatların geleceği konusunda sizi de tedirgin etmiyor mu?
İKİ: Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Ruhat Mengi’nin Star’daki "Her Açıdan" adlı programında "Hrant Dink’in ardından rahmet dilenir mi?" sorusunun yanıtını verdi. Bardakoğlu, "Allah’ın rahmeti geniştir. Dolayısıyla gayrimüslime de rahmet dilenir" dedi. Ben de Ali Bardakoğlu gibi bir Diyanet İşleri Başkanımız olduğu için Allah’a hamd ediyorum.
ÜÇ: Gazetecinin derin devletten söz etmesini anlarım. Eski bakanın "Ben bakanken" muhabbetlerinin arasına derin devlet mevzusunu sıkıştırmasını anlarım. Araştırmacı-yazar familyasının derin devlet konusunda esrarengiz mi esrarengiz sözler söylemesini anlarım. Ancak anlamadığım şudur: Halen görevdeki bir Başbakan, nasıl olur da bir "aydın saptaması" yapar gibi "Derin devlet vardır" der ve bu açıklamanın yaratacağı elektrikten sakınmaz?