Paylaş
* * *
Bu yaklaşıma üç açıdan itirazım var:
BİR: Cumhurbaşkanı, medyaya “Siyasilerin yaptıkları polemikleri yazmayın” diyeceğine, polemik yapan siyasilere “Yapmayın” dese çok daha doğru bir tutum almış olur.
İKİ: Gazetecinin görevi olanı biteni yansıtmaktır. “Memleket güllük gülistanlık olacak” diye olanı biteni saklaması gazeteciden beklenemez.
ÜÇ: Siyasetçinin sorumluluk içinde davranmadığı bir ortamda, sorumlu davranmayı gazeteciden beklemek, gazeteciye yapılacak en büyük haksızlık olur. Cumhurbaşkanı, medyadan sorumlu davranmayı beklemek yerine, Erdoğan’dan, Baykal’dan ve Bahçeli’den sorumlu davranmalarını beklemelidir.
Aşk-ı Memnu’yu neyle suçlamalı
RTÜK, “Aşk-ı Memnu” adlı diziyi uyarmış.
Gerekçe şu:
“Toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olması.”
Böylece...
Halit Ziya Bey’in yüzyıllık “Aşk-ı Memnu” adlı eserinin ana teması, “hepten aykırı gitmek” suçlamasıyla karşı karşıya kalmış.
* * *
Ben RTÜK’ün yerinde olsam...
“Aşk-ı Memnu”yu suçlardım.
Ama bambaşka bir gerekçeyle...
“Aşk-ı Memnu” adlı diziyi...
“Türk edebiyatının güzide bir eserini bu denli çekiştirip sündürerek istismar etmek” suçundan uyarırdım.
Esra Erol vs. Zuhal Topal
* Esra Erol doğallığını ve nobranlığını ön plana çıkarırken, Zuhal Topal teatral yeteneğini ön plana çıkarıyor.
* Zuhal Topal, ara geçişlerde dans ederken dansın hakkını veriyor. Esra Erol ise avam bir kızın düğün salonu figürleriyle idare ediyor.
* Zuhal Topal, “amca”, “teyze”, “dayı” gibi lakapları içselleştirmeden kullanırken, Esra Erol içselleştirme sancısı çekmiyor.
* Zuhal Topal, yaptığı işin eninde sonunda “eğlendirme” maksadı güttüğünü aklından çıkarmazken, Esra Erol kutsal bir amaç uğruna didindiği izlenimini vermek istiyor.
* Zuhal Topal bütün sıcaklığına karşın mesafeli, Esra Erol bütün soğukluğuna rağmen mesafesizdir.
Semra Hanım’la ilk yakın temas
“FAZLA politize olmuş bir yeniyetmenin Semra Özal’a dair anıları” kapsamında yazacak ne çok şey var:
“Papatyalar” var, “Lale Devri” var, “şen kahkahalar” var, “Yüksel Uzel” var, “puro” var, “kocaman gözlükler” var, “bakan kellesine lades oynamalar” var, “il başkanı olma arzusu” var, “Zeynep’in haşarılıkları” var, “takunyayı dengeleyen modern eş olgusu” var, “Fatih Ürek” var, “sanatçı dostluğu” var...
Var oğlu var yani.
“Fazla politize olmuş bir yeniyetme”nin hafızasındaki “Semra Özal imajı” o kadar da iç açıcı değil yani...
* * *
Semra Hanım arenadan çoktan elini eteğini çekti.
“Papatyalar” darmadağın oldu, Yüksel Uzel Güney Afrika’ya yerleşti, Zeynep’ten kimse söz etmez oldu, Fatih Ürek öksüz kaldı, “takunya”yı dengeleme gereği kalmadı.
Kısacası...
Eski günler bitti.
Ve ben hayatımda ilk kez geçen akşam Akaretler denilen bölgedeki “Kalamata” adlı bir restoranda tesadüfen Semra Hanım’la karşılaşıverdim.
Aynı masada 15 dakikalık bir gözlem fırsatı.
Sonuç şu:
Puro hâlâ yerli yerinde, şen kahkahalar da yükseliyor.
Ve fakat...
İnceden bir hüzün var etrafa yaydığı.
Bir zevk-i tahattur, yani eskiyi hatırlama zevki kalmış elde, ona abanıyor.
“Turgut Bey” denilince gözüne yerleşen derin kedere engel olamıyor.
Güzel bir sabır duygusunun saygıdeğer kıldığı bir havası var.
* * *
Ben mi değiştim, Semra Hanım mı değişti?
Bilmiyorum, bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
“Yeniyetmelik” günlerimdeki imajını alt üst etti Semra Hanım.
Sevdim kendisini, hem de çok sevdim...
Paylaş