Paylaş
-Gezi bir darbe girişimiydi.
-17 Aralık bir darbe girişimiydi.
*
Oysa her iki olayın da darbe girişimi olup olmadığı konusu, en azından tartışmalıdır.
*
Bakalım Gezi’ye...
*
Ne vardı Gezi’de?
En küçük bir gösteriye bile tahammülsüzlüğe, “ben yaptım oldu” anlayışına, yaşam tarzlarına yönelen saygısızlığa, yukarıdan konuşmalara, azarlara, şehrin göbeğinde azıcık kalmış yeşilin katledilmesine, duyarsızlığa, kibre yönelik bir itiraz vardı.
Gezi’de ortaya çıkanların kahir ekseriyeti “Hadi tepemizdekileri alaşağı edelim” demiyorlardı, “Ey tepemizdeki, duy bizi” diyorlardı.
O kadar ki...
Eğer tepedeki “Duy bizi” diyenleri duysaydı... Olaylar büyümeyecekti.
*
O zaman soralım:
Darbe bunun neresinde?
*
Bakalım 17 Aralık’a...
*
-Evet, poliste ve yargıda odaklanmış yapı, hükümetle ara açılınca elindeki malzemeleri değerlendirmeye kalktı.
-Evet, bu girişimi başlatanlar, işin sonunda Başbakan’ın bileklerine kelepçe vurmayı bile hesaplıyorlardı.
-Evet, bu girişim basit ve yalın bir “yolsuzlukla mücadele” olayı olmanın çok ötesinde bir girişime benziyordu.
-Evet, işin içinde işler vardı, işin içinde hinlikler vardı, işin içinde başka işler vardı.
Bu açıdan...
17 Aralık için “darbe girişimi” denilebilir.
*
Ama hepsi bu kadar mı?
-O girişimin başlatılmasını sağlayan yolsuzluk iddiaları için söylenecek bir şey yok mu?
-O girişimin başlatılmasına neden hırsızlık iddiaları, “darbe girişimi” söz konusudur diye görmezden mi gelinecek?
-Bakanların istifasına yol açan, Meclis’te soruşturma komisyonu kurulmasına gerekçe olan, dava dosyalarına geçen o mide bulandırıcı hırsızlık öykülerinin hiç mi karşılığı olmayacak?
*
Kısacası...
-“Gezi darbe girişimidir” cümlesi, gerçeğin tamamen eğilip bükülmesidir.
-“17 Aralık darbe girişimidir” cümlesi ise, gerçeğin kısmen eğilip bükülmesidir.
Türkiye’nin en büyük sekiz sorunu
1. GÜCE TAPINMA: Karşımızdaki güçsüzken hiç bakmayız gözünün yaşına: Ezer geçeriz. Karşımızdaki güçlüyse hiç bakmayız haklı ya da haksız olduğuna: Bin bir temenna ile el pençe divan dururuz.
*
2. ŞAHSİYETSİZLİK: Şahsiyetimizi tek bir şahsın şahsiyetine anında teslim edebiliriz. O tek şahıs bazen “uzun adam” olur, bazen “kısa adam”. Önceki gün falanca olur, yarın filanca olur.
*
3. EYYAMCILIK: Durumu idare etme hususunda üstümüze yoktur. Günü kurtarma konusunda kimse bizimle boy ölçüşemez. Geçiştirmede dünya şampiyonuyuzdur.
*
4. UNUTKANLIK: Afyon mühimmat patlaması: İki gün... Reyhanlı: Üç gün... Soma: Beş gün... 10 işçinin ölümü: Dört gün... Sonra? Sonra atarız hepsini birer birer unutma bahçesine.
*
5. KUTUPLAŞMA: Hepimizin bir aşireti vardır. Hepimizin bir gettosu vardır. Hepimizin bir mahallesi... İşler birazcık kızıştığında... En zenginimizden en yoksulumuza, en okumuşumuzdan en eğitimsizimize... Hepimiz hemen kapanırız gettomuza, aşiretimize, mahallemize.
*
6. AHLAK: Gazetenin birinde azıcık dekolteli fotoğraftan “ahlak” adına feci rahatsızlık duyarız ama güpegündüz üç karısını öldüren adam televizyon ekranında pişkince sırıtırken “ahlak” kelimesi aklımıza bile gelmez.
*
7. CEHALET: Yok, hayır! Sadece bir kesimimizin özelliği değildir cehalet... Karşılarındakini “cahil olmak” ile suçlayanlarımız da cahildir.
*
8. GALEYAN: “Haydi” dendiğinde aniden kabarırız. “Vurun” dendiğinde linçe başlarız. “Kalkın” dendiğinde galeyana geliriz. Anında gaza geliriz. Hemen coşarız. Derhal kaynarız.
Nuri Pakdil’in ‘Konuşmalar’ı
ÜÇ ciltlik “Mektuplar”dan sonra işte şimdi de “Konuşmalar”.
*
“Sayın Ahmet Hakan’a... Kalbimin yarısı Mekke’dir, öbür yarısı Medine’dir: Üzerinde ince bir tül gibi KUDÜS vardır” diye imzalamış Nuri Pakdil kitabını.
Çok mutlu oldum.
Onurlandım.
*
Su gibi akıp giden “Konuşmalar”ı hemen okuyup bitirdim.
Neler yok ki kitapta:
-Nuri Pakdil’in ta 1972 yılında Necip Fazıl’la yaptığı söyleşi var mesela. Şahane sorular sormuş Pakdil, Necip Fazıl’a... Bir tanesi şöyle: “Niçin ‘içimin zindanı’ diyorsunuz da ‘aydınlığı’ demiyorsunuz?” Necip Fazıl’ın cevapları da muhteşem.
-Pakdil’le yapılan bir söyleşi... 1984 yılından... Pazarcılardan, çöpçülerden, insanların şaşkınlıklarından, Kudüs’ten, mevsimlerden söz edilen bir söyleşi... Okurken her cümlenin altını çizdim.
-Paris Match dergisinin Charlie Chaplin’le yaptığı bir söyleşiyi çevirmiş Nuri Pakdil. Öyle güzel bir Türkçe ile yapılmış ki çeviri Chaplin’in dünyası hemen sizin dünyanız oluyor.
-“Nuri Pakdil’in Türkçeye çevirdiği konuşmalar” başlığı altında her biri altın değerinde olan söyleşiler var kitapta: Ionesco, Toynbee, Borges, Marquez gibi önemli isimlerle yapılan söyleşiler... Nuri Pakdil’in tertemiz Türkçesiyle.
*
Nuri Pakdil bizim büyük bir değerimizdir.
Kıymetini bilmeliyiz.
TRT Genel Müdürü neden görevden alındı?
RİVAYETE göre: İbrahim Şahin’in TRT Genel Müdürlüğü görevinden alınma nedeni “Paralel Yapı’ya yakın olma” iddiası.
*
Neye dayandırılıyor bu iddia? Şuna:
*
“Paralel yapı” mensubu oldukları gerekçesiyle İstanbul’da gözaltına alınan polisler aleyhinde ifade veren bir “Gizli Tanık” çıktı ortaya.
Polis olan ve “Fatih” kod adını kullanan işte bu “Gizli Tanık”, verdiği ifadede şunları söyledi:
-Bazı şahıslarla ilgili suç unsuru oluşturabilecek konuşmalar geçtiği halde bize verilen talimatla bunları tape yapmadık.
-Bu şahıslardan biri İbrahim Şahin’dir. İbrahim Şahin, Başkent doğalgaz ihalesiyle ilgili olarak Latif Topbaş’la görüşmeler yapmıştı. Biz de bu görüşmeleri tape yapmıştık. Amirimiz Mustafa Demirhan, bu tapeyi iptal ettirdi.
-Bir yandan yolsuzluklar konusunda hassas davranılıyormuş gibi yapılıyor, bir yandan da bazı kişilerin suç unsuru olabileceğini düşündüğümüz konuşma tapeleri iptal ediliyor... Bu olayın ardından bende samimiyet konusunda kuşkular oluştu.
*
İbrahim Şahin’in TRT Genel Müdürlüğü görevinden alınmasına işte bu ifade neden olmuş.
Bu ifade dikkate alınmış ve “İbrahim Şahin’in Cemaat’e yakın olduğu” düşünülmüş.
*
İşin tam doğrusunu bilmek tabii ki mümkün değil ama ben de İbrahim Şahin’in başını “Gizli Tanık” ifadesinin yediğini düşünüyorum.
Paylaş