Paylaş
Tek Parti döneminde Ankara’da valilik yapmıştı.
Solculuk yapmaya kalkışan bir grup genci, polis marifetiyle odasına çekmiş ve şöyle demişti:
“Komünistlik bu memleketin hayrınaysa biz getiririz... Size ne oluyor.”
*
Vali Nevzat Tandoğan, sırf bu anekdot nedeniyle 70 senedir dilimizden düşmez.
“Valiye bak... Zihniyete bak...” deyip dururuz yıllardır.
Hatta literatüre “Tandoğan kompleksi” diye bir niteleme bile girmiştir sırf bu anekdottan dolayı...
*
Günümüzde de bir Hüseyin Avni Coş var...
Adana’da valilik yapıyor.
Kendisini protesto eden vatandaşa “gavat” diyor.
Görüntüleri izledik:
Bir hışımla makam arabasından iniyor, korumalarına talimat veriyor: “Alın hemen o gavatı... Allah belanı versin diyen o gavatı getirin buraya.”
*
“Bu memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz” diyen valiyi 70 senedir tartıştık, tartışıyoruz.
O validen hareketle dönemin demokrasi ve özgürlük anlayışını sorguluyoruz.
Peki “gavat” diyen valiyle
ne yapacağız?
Bu valinin nesini tartışıp sorgulayacağız?
Bu validen nasıl bir sonuç çıkaracağız?
Ya da şöyle soralım:
Bu validen yola çıkarak dönemin hangi niteliklerini sorgulayacağız?
*
Hükümet adamlarımızın, devlet büyüklerimizin “Ahlak... Ahlak... Ahlak...” diye inlediği bir dönemde, “Ahlak için gerekirse ev basarız” diyebildikleri bir dönemde devletin bir valisi sokak ortasında “Gavat... Gavat...” diye bağırıyor, bağırabiliyor.
Ve bakıyoruz “Ahlak... Ahlak...” diye tutturanlara...
Suspuslar.
Gözleri var görmüyorlar, kulakları var işitmiyorlar.
Geçiştirmeye falan çalışıyorlar.
*
Ne yani?
Bir valinin, sokak ortasında bir vatandaşa “gavat” demesi, “muhafazakâr” ve “demokrat” değerlere ters düşmüyor mu?
Yoksa “muhafazakâr” ve “demokrat” değerlerin akla gelebilmesi için ille de “kızlı / erkekli” meselelerin mi söz konusu olması gerekiyor?
Riyakârlık oranı sıfır bir Atatürk anması
10 Kasım’da görkemli bir Atatürk anmasına tanık olduk.
*
-“Atatürkçüyüm” demenin devlet katında kimseyi abat etmediği bir ortamda...
-Mübalağalı Atatürk şahlanışları yapmanın pek karşılık bulmadığı bir dönemde...
-“Kim ne kadar seviyorsa benimki iki fazlası” tadında çıkarcı bir “Atatürkçülük yarışı” yapmanın kimseyi yükseltmediği bir iklimde...
-Ancak alabildiğine resmiyete çekilmiş törenlerin varlığını sürdürebildiği bir vasatta...
-“Atatürk” üzerinden başka yaşam tarzlarının ve dünya görüşlerinin tehdit edilme olanağının kalmadığı bir süreçte...
Gerçekleşti bu anma...
*
Riyakârlıktan uzaktı, samimiyeti tescilliydi, sivilliği yüksekti, makam mevki ihtiraslarına alet edilmemişliği barizdi, gönüllülüğü en üst noktadaydı.
Bu nedenle de...
Her zamankinden daha değerliydi, her zamankinden daha anlamlıydı.
Fin gazeteciden mesaj var
Fin bir muhabir, Başbakan Erdoğan’ın Finlandiya’daki basın toplantısında bir soru sormuş ve Başbakan Erdoğan tarafından “Herhalde özel olarak görevlendirilmiş”
diye yanıtlanmıştı.
*
Ben de sormuştum:
Kim görevlendirmiş olabilir bu gazeteciyi?
Amerika mı, İsrail mi? Otpor mu, Divan Oteli mi? Dış mihraklar mı, iç mihraklar mı?
*
Fin gazeteci Tom Tankkonen, bir mesaj göndermiş bana...
Şöyle diyor:
“Merhaba Ahmet Hakan...
Keşke beni Divan Oteli görevlendirseydi... O otel hoşuma giden bir İstanbul otelidir... Ama maalesef beni renkli bir otel görevlendirmedi, biraz gri olan dış haber müdürümüz görevlendirdi... ‘Sayın Erdoğan’ın basın toplantısına gidiyorsun’ diye yolladı beni o toplantıya... Bunu yaparken ‘özel bir görev’ bile vermedi.
İyi çalışmalar.
Tom Tankkonen
Finlandiya Radyo ve Televizyon Kurumu Dış Haber Muhabiri”
Fitne çıkarmak
-A kişisi bir şey diyor.
-B kişisi “Öyle
demedi” diyor.
-A kişisi “Hayır,
öyle dedim” diyor.
-B kişisi “Beni açığa düşürme” diyor.
-A kişisi “Ortalığa konuşma, özel konuşuruz” diyor.
*
Biz de bütün bu olup bitenleri görevimiz gereği gayet uzaktan, gayet dışarıdan izleyerek yorumlamaya çalışıyoruz.
*
Fakat işte görüyorsunuz:
Kralın bütün adamları...
“A kişisi” ile “B kişisi”ni
bir tarafa bırakıp parmaklarını bize uzatıyorlar:
“Fitne çıkarıyorsunuz... Fitne çıkarmayın...”
*
Kralın bütün adamlarına sesleniyorum:
Ortada bir fitne varsa...
“A kişisi” ile “B kişisi” arasındadır.
“Fitne çıkarmayın” diyecekseniz, onlara deyin...
Bizi karıştırmayın.
Gerçekten de bir kıtır mı atıldı?
“BAŞBAKAN gündemi belirlemek için bir şey söylüyor, siz de oturup tartışıyorsunuz” diyenlere sormak istiyorum:
*
-Başbakan sırf gündemi belirlemek için bir şey söylediyse polis, maliye ve zaptiye bazı şehirlerde neden ev basmaya başladı?
-Başbakan öylesine bir laf ettiyse İçişleri Bakanı neden “O evler terörist evleridir” diye açıklama yaptı?
-Başbakan bize konu çıksın diye konuştuysa partisinin grup başkan vekili “Mahalleli polise şikâyet edecek, polis de ailelere bildirecek” diye bir plan açıkladı?
-Başbakan sırf gündemi değiştirmek için bir şey söylediyse apartman kapılarına “Burada kızlı-erkekli kalınamaz” ilanları neden yapıştırıldı?
-Başbakan öylesine bir söz söylediyse ve bunun bir önemi yoksa ortaya çıkan Bülent Arınç krizi de neyin nesi?
-Başbakan sırf gündemi oyalamak için bu meseleyi gündeme getirdiyse Hayrettin Karaman Hoca neden “Azınlık da çoğunluğa uyuversin canım” diye bir yazı yazdı?
Ne oldu ona?
-ŞAMBABA tatlısı diye bir tatlı vardı... Ne oldu ona?
-“Kurucu babalar”dan bir Abdüllatif Şener diye biri vardı... Ne oldu ona?
-“Tipitip” diye gayet başarılı bir sakız markası vardı...
Ne oldu ona?
-Bir Ferda Anıl Yarkın vardı... Ne oldu ona?
-“Sırrı Süreyya Önder’e İmralı yasağı” diye nitelendirilen bir yasak vardı... Ne oldu ona?
-Bir Ali Ağaoğlu / Sinan Çetin işbirliği vardı... Ne oldu ona?
Paylaş