Paylaş
Önce Başbakan Tayyip Erdoğan konuştu. “İstesek biz de YGS’yi protesto edenlerin karşılarına 5-10 bin genci çıkarırız” dedi. “Ama istemeyiz” kaydını koyarak.
Ardından MHP Lideri
Devlet Bahçeli konuştu. “10 bin milisinle Taksim’e gel, ben de bin bozkurtumla meydana geleceğim. İnanıyorum ki Kasımpaşa’ya kadar arkana bakmadan kaçarsın” dedi. “Misal olsun diye söylüyorum” kaydını koyarak.
*
Bu durumda...
Sosyalist solcular çıkıp, “Bizimkileri Taksim’e çıkarırsak, görürsünüz Dev-Genç nasıl inermiş beyninize” diyebilir.
Saadet Partisi de çıkıp,
“Biz de Milli Gençlik Vakfı’na
mensup gençleri mi çıkaralım Taksim’e?” diyebilir.
CHP de çıkıp, “Bizim
gençleri Taksim’e çıkarırsak
hepinizi Dolmabahçe’den denize döker” diyebilir.
BDP’liler de çıkıp,
“Kürt gençlerini Taksim’e
çıkarırız” diyebilir.
Ulusalcı gençler de çıkıp,
“Biz çıkarsak Taksim Meydanı’nı attığımız yumurtalarla omlete çeviririz” diyebilir.
Ve tabii hepsi de...
“Ama istemeyiz, sadece misal olsun diye söylüyoruz” kaydını koymayı asla ihmal etmezler.
*
Bu sözlerin reel karşılığı,
iç savaştır.
Misal olsun diye söylendiğinde ise ‘farazi bir iç savaş’a işaret eder.
Ama unutmayalım, her savaş, önce bir faraziyeyle başlar.
Bu durumda...
Kendilerini “10 bin mülhit yoldaş ile çıktık karşılarına” ya da “Bin bozkurt Taksim’de çocuklar gibi şendik” türü mugalatalara vuran liderlerimize şöyle seslenmek boynumuzun borcudur:
“Yapma böyle faraziye, oynama gencin ateşiyle...”
Ah Beyoğlu vah Beyoğlu
“Takım elbise giymeden, kravat takmadan Beyoğlu’na çıkılmazdı” ya da “Ah Pera vah Pera” edebiyatını çoktan bıraktık.
Biz şimdi beş-altı yıl öncesinin
Beyoğlu’nu arıyoruz.
Çünkü Beyoğlu, elden gidiyor.
Bakın, Nesim Hosnani adlı bir okurum, beş-altı yıl içinde meydana gelen değişimin örneklerini nasıl sıralıyor:
Beş-altı yıl öncesinin kişilikli
kafeleri ardı ardına kapanırken her üç dükkandan biri küresel kahve tekellerinin
eline geçmiş durumda.
Anılarımızda yer etmiş sinema salonları ardı ardına yok oldu: Emek kapandı, Alkazar elden gitti, Yeni Rüya epeydir yok. Sinepop ise gitti gidecek... Füruzan’ın ‘Benim sinemalarım’ romanı, şimdi bir ağıt gibi...
Bin bir ihtimamla yeniden inşa edilen Markiz Pasajı’nda şimdi hoyratça buzdolabı, çamaşır makinesi satılıyor.
Türkiye’nin en geniş DVD mağazası kapandı, yerine elektronik eşya satan bir mağaza açıldı.
Hepsini geçtik, İstiklal’e yıllarca mührünü basmış Vakko mağazası bile sessizce çekildi.
Beş-altı yıl öncesine kadar uğrak
yerimiz olan Dulcinea kapandı. Ruhu olan mekanlar tarihe karışmış durumda: Soho
yok, Gramofon yok.
Mümtaz’er intikam peşinde
Akatlar semtinde yaralı Bedri Baykam, “İmdat” çığlıklarına karşılık bulamadı ya...
Bizim Mümtaz’er Türköne, Samanyolu Televizyonu’nda hükmünü vermiş.
Demiş ki:
“Olay laik mahallede oldu, Müslüman mahallede olsaydı yardım edilirdi.”
*
Hadi mahalleleri ‘laik-Müslüman’ diye ayırmanın sakatlığını bir yana bırakalım.
Peki ya ‘laik’ diye vasıflandıran mahalleye ‘orman kanununun hüküm sürdüğü, insanlıktan çıkılmış mahalle’ muamelesi çekilmesini nereye koyacağız?
Bu nasıl rencide edici bir yaklaşımdır?
İnsan bu denli ayrımcı, bu denli kışkırtıcı olur mu?
Profesör olmuş bir adam, topluma böyle mi bakar?
Yoksa Mümtaz’er, milletvekili adayı
olamamasının hıncını, gerçek sorumlulardan
alamadığı için, ‘laik’ diye nitelendirdiği mahallenin ahalisinden mi almaya çalışıyor?
Yedi sinsi günah
BİR: Nihat Doğan gibi kendinden ‘üçüncü şahıs’ olarak söz ederek kibir batağına düşmek...
İKİ: “İddia edildi”, “Öne sürüldü” gibi
ifadelerle yapılan yanlı haberlere, tarafsız
haber imaj vermeye kalkmak.
ÜÇ: Söylenene değil, söyleyene bakmak.
DORT: Bıçaklanmış bir adamla alay etmek.
BEŞ: Ölmüş bir başbakanı aşağılayarak seçim propagandası yapmak.
ALTI: Çıkan onca skandaldan sonra istifa etmeyi aklın ucundan bile geçirmemek.
YEDİ: Çok oy alınca “Yönetimde istikrar” lafına,
az oy alınca “Temsilde adalet” lafına sarılmak.
İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre
Şahitliğini Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı nikâhlar, en azından AK Parti iktidarının sonuna kadar sağlam gitme eğilimindeymiş.
Nikâhlarını Mustafa Sarıgül’ün kıydığı çiftlerin boşanma oranı, nikâhlarını Melih Gökçek’in kıydığı çiftlerin boşanma oranına göre üç kat fazlaymış.
Düğün törenlerinde elektronik bağlamaya yer verilen çiftler, evliliklerinin ilk 10 yılını mutlu ve mesut bir şekilde geçiriyorlarmış.
Süper espri
Milliyet ve Vatan gazetesinin satışının ardından yapılan bir espriye bayıldım.
Twitter’dan matrak bir arkadaş, şöyle demiş:
“Hürriyet gazetesinin satılması durumunda, gazetenin piyasa değerini artırmak için Ahmet Hakan pazarlık dışında bırakılacakmış.”
Mademki şair Nefi soyundan geliyoruz.
O halde espri, aleyhimizde de olsa başımızın tacıdır.
Paylaş