Erdoğan’ın namazda kalkan işaretparmağı

Bir okurum sormuş:

/images/100/0x0/55eab378f018fbb8f89131fa“Hürriyet gazetesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Libya gezisinde kıldığı namazın fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflardan birinde Erdoğan, otururken sağ elinin işaretparmağını havaya kaldırıyor. Bunun anlamı nedir?”
* * *
Madem serde “imam-hatiplilik” var, cevaplayayım: Namazda otururken “Ettehiyatü” duası okunur. Duanın “lâ ilahe” bölümünde sağ elin işaretparmağı kaldırılır, “illellah” derken de indirilir.
Sünnettir bu. Yani Peygamber’in böyle yaptığına dair rivayetler vardır.
Bu sünneti bazıları uygular, bazıları da uygulamaz.
Demek ki Erdoğan “uygulayanlardan” imiş...

Haberin Devamı

Bir zulüm makinesi: Cezaevi nakil aracı

-  Cezaevi nakil araçları dardır ve havasızdır.
-  Araçların içinde demir parmaklıklarla bölünmüş küçük hücreler vardır.
-  Tutuklu ve hükümlüler araç içinde kelepçeli olarak bu küçük hücrelere konmaktadır.
Kısacası...
“Cezaevi nakil aracı” dendiğine bakmayın, bir nakil vasıtasından değil resmen zulüm makinesinden söz ediyoruz.
Bu araçlarda bırakın insanı, hayvan bile taşınmaz.
Bu araçlarla bırakın Van’dan İstanbul’a gitmeyi, bir sokak öteye bile gidilmez.
* * *
Uzun, çok uzun yolculuklar, konforlu otobüslerle bile yeterince eziyetlidir.
Durum böyle olduğu halde...
Cezaevine düşmüş beş insanı, bu zulüm makineleriyle Van’dan İstanbul’a götürmeye kalktılar.
Araçta yangın çıktı.
Zulüm makinesinin içindekiler yanarak can verdiler.
Zulüm kalpsizlikle birleşti ve ortaya vurdumduymazlık çıktı.
* * *
Peki biz şimdi o araçta yanarak can veren beş kişiye, “dikkat yöneltmeye değmez kişiler” muamelesi mi çekeceğiz?
Tabii ki hayır!
Hiç bıkmadan, hiç usanmadan...
-  Adalet Bakanı’ndan tatmin edici bir açıklama isteyeceğiz.
-  Olayın sorumluları hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmasını talep edeceğiz.
-  “Cezaevi nakil araçları” ile yapılan işkenceye sıfır tolerans göstereceğiz.

Haberin Devamı

Neden orada değildim

BEN de tıpkı Tuğçe Tatari gibi düşünüyorum:
Sadece “Ahmet ile Nedim” için gösterilen duyarlılık, çok ayrımcı bir duyarlılık.
Duyarlı insanlar, seçme yapmazlar. Ortada onca tutuklu gazeteci varken sadece “Ahmet ve Nedim” diye tutturmazlar.
Mesela Soner Yalçın var... Mesela Doğan Yurdakul var...
Kimse bana “İyi ama onlar kötü gazetecilik yaptılar” falan demesin, adamlar “kötü gazetecilik” suçundan yargılanmıyorlar ki.
Bu seçmece duyarlılık, bu ayrımcı yaklaşım beni, en az Ahmet’in, Nedim’in uğradığı haksızlık kadar rahatsız ediyor.
Ne yani? Ahmet ile Nedim serbest kalınca sorun bitecek mi?
* * *
İşte bu gerekçelerle dün Taksim’de yapılan “Ahmet ile Nedim” gösterisine katılmadım.
Eğer bir gün “adi suçlar kapsamı dışında tutuklanmış tüm gazeteciler” vurgusunun hakkıyla yapıldığı bir gösteri düzenlenirse orada olurum.

Haberin Devamı

Ben Celal Bayarcıyım

İDAM edilişinin yıldönümünde Adnan Menderes hakkında yazılıp çizilenleri okudum.
Her zaman olduğu gibi yine etkilendim, yine üzüldüm, yine isyan ettim.
Zaten Adnan Menderes’in idam fotoğraflarına bakıp da yüreği sızlamayana adam denmez.
* * *
Size bir şey söyleyeyim mi?
Adnan Menderes’in idamı karşısında duyduğum eleme rağmen...
Ben hep kendimi Adnan Menderes’ten çok Celal Bayar’a yakın hissetmişimdir.
Çünkü...
Adnan Menderes, ne yazık ki, zalimler karşısında en küçük bir direniş sergilemedi / sergileyemedi.
Ne direnişi!
Yassıada duruşmalarında “Reis Beyefendi Hazretleri...” falan diyerek hep alttan aldı. Kin dolu, nefret dolu bir bakış bile atmadı.
* * *
Şimdi diyeceksiniz ki:
“Böyle masa başında ahkâm kesmek kolay Ahmet Hakan... Senin başına gelseydi, kim bilir senin alttan alışın nasıl olurdu.”
Haklı olabilirsiniz.
Bu konuda bir iddia sahibi değilim.
Hatta şunu da söylemeliyim: Benzer bir durum karşısında belki ben Menderes kadar bile dirayet sergileyemeyebilirim.
Ama buna rağmen bir tutum almaktan kendimi alıkoyamıyorum:
Yassıada duruşmalarında “Siz kimsiniz? Ne hakla beni yargılıyorsunuz?” havası basarak mahkeme heyetini ifrit etmeyi başaran Celal Bayar’ı kendime daha yakın buluyorum.

Haberin Devamı

Okuyamadığım yazılar

-  “Onu da alacaklar içeri / Bunu da alacaklar içeri” türünde yazılmış gayri ahlaki yazılar.
-  İçinde “beyaz Türk” geçen yazılar.
-  Sözde demokratik maksatlı ihbar yazıları...
-  Polemik yapan iki yazarın arasına giren ve racon kesmeye kalkan yazılar.
-  “Sosyal medya mahremiyeti yok etti” tezini işleyen yazılar.
-  Hrant Dink’i bir “şıklık kaygısı” ile konu edinen yazılar.
-  Arap aşağılaması yapan yazılar.
-  Ortası yokmuş gibi ya “göklere çıkaran” ya da “yerlere indiren” yazılar.
-  Kemal Kılıçdaroğlu’na çakan yazılar.
-  Artık iyiden iyiye sıkmaya başlayan Arap baharı yazıları...

Eyvah eyvah!

ARTIK iyiden iyiye bir “yürüyen sosyal sorumluluk projesi” haline gelen Mahsun Kırmızıgül, yeni dönemde çektiği bir televizyon dizisiyle gündeme oturacakmış.
Kırmızıgül’ün dizisinde...
-  “Küçük yaşta evlendirilen kızların” dramı...
-  Mardin’in güzellikleri...
-  Zalim ağalar klişesi...
-  “Başlık parası” meselesi...
-  Sezen Aksu şarkısı...
-  “Kahrolası töre” sorunları...
Falan varmış.
Yani yine “aşırı mesaj kaygılı” bir “Mahsun projesi”ne daha maruz kalacağız.
“Eyvah, eyvah” demekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Yazarın Tüm Yazıları