Paylaş
ENTERESANDIR 1: Adam bal gibi Fenerbahçeli... Ama yazdığı Fenerbahçe yanlısı cümlenin etkili olabilmesi için altına şöyle yazıyor: “Fenerbahçeli değilim ama”. Adam bal gibi AK Partili… Fakat yazdığı AK Parti yanlısı cümlenin etkili olabilmesi için altına şöyle yazıyor: “Hayatımda hiç AK Parti’ye oy vermedim ama…” Tarafgirliğin sözün gücünü kaybettirdiğini kanıtlayan süper bir örnektir bu…
ENTERESANDIR 2: PKK sempatizanları ile Hizbullah sempatizanları üniversitelerde çatışıyorlar… PKK’ya yakın kesimler yorum yapıyorlar: “Bu, açık bir provokasyondur”… Hizbullah’a yakın kesimler de yorum yapıyorlar: “Bu bal gibi bir provokasyondur”… Keşke bir de kendilerini kimin çatıştırdığını, yani provokasyonu kimin yaptığını açıklayabilseler…
ENTERESANDIR 3: Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, TC’nin kaldırılması olayıyla ilgili olarak önce “gereği yoktu, kaldırdık” dedi… Tepkiler çığ gibi büyüyünce geri adım attı ve tabelalara yeniden TC geldi… Olayın sonundaysa en başta “gereği yoktu, kaldırdık” diyen Bakan Müezzinoğlu, bu sefer “bizden önceki bakan kararı almış” diyerek “ben yapmadım, Recep Akdağ yaptı” demeye getirdi… Böylece her bakan değişiminin bakanlar tarafından bir tür ‘hükümet değişikliği’ olarak algılandığı bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
En sevdiğin filmi söyle, kim olduğunu söyleyeyim
“BABA” diyorsan…
Manavdan alışveriş yapmak gibi özel bir zevkin var… Kalabalık aile seviyorsun. “Keşke bir aşiretim olsa” diye içinden geçiriyorsun. Anlamsız bulsan da törelere uygun davranıyorsun.
“FARGO” diyorsan…
Kesin bir kış insanısın. Ayrıca başkalarının başına gelen felaketlerden gizli bir haz duyuyorsun… Psikopatlara, kaybedenlere, üçkâğıtçılara özel bir merakın var… Küçük kasaba zenginlerine kıl oluyorsun.
“SEVEN” diyorsan…
Gecelerin insanısın… Yağmur seviyorsun… 7 büyük günahı ezbere sayıyorsun… ‘Seri katil’le ‘süper zekâ’ arasında bağlantı kuranlardansın… Fotoğrafçılara özel olarak kıl oluyorsun.
“ÖRÜMCEK ADAM” diyorsan…
Gücün var ama ahlakın da var… Eşini ya da sevgilini aldatmak aklından bile geçmiyor… Hafif melankolik ve sarsaksın… Masal seviyorsun… Halana düşkünsün… “Mühim olan insanlık” diyorsun, başka da bir şey demiyorsun.
“JAMES BOND” diyorsan…
Uçarısın… Hercaisin… Kumarbazsın… Maceraperestsin… Bağlanma sorunun var… Egoistsin… Alaycısın... Kendini beğenmişsin… Esprilisin… Kalendersin… Tiryaki meşrepsin… Guston var…
Yakın yerlere dair acı tecrübeler
AĞVA: “Yakın” derken bir düşün… Bol virajlı Şile yolunu tamamladıktan sonra karşına ıssız ve netameli bir yol çıkacak… O yolun kısalığına aldanma, yarım saatlik yolda sekiz saatlik bir yorgunluk seni bekliyor… Nehir kenarına gelince etraftakilerin size “kaçamak yapmak için buralara gelmiş şahıslar” gözüyle bakmasından kaçmak mümkün değil… Nehir güzel, tesisler fena değil ama fiyatlar el yakıyor…
ABANT: Aşırı romantizm aşılamasını bir tarafa bırakırsak kışın karla kaplı olduğu zamanlarda güzel… Göl etrafındaki iki büyük otelin odalarındaki pencereler o kadar küçük ki güzelim göl manzarasını görmek için resmen iki büklüm olmak zorundasınız… Hafta sonu etrafı saran mangalcılar olmasa manzara daha şahane olacak… Bir de karların erimeye başlama dönemlerinde oluşan çamura bir çare bulunmalı…
SAPANCA: Göl kıyısında iki otel var… İkisi de güzel…
Ancak gölden yükselen kötü kokulara katlanmak mecburi… Doğru dürüst çalışmayan belediye sayesinde yollar çukur dolu ve çukurlara düşen aracınızın bozulma ihtimali hayli yüksek…
Ahali pek turist sever değil… Göl çevresindeki otellerse ‘kaçamak mekânları’ olarak isim yapmış durumda… Kışın soğuk, yazın sıcak… İlkbahar
için daha uygun yerler var… Geriye kalıyor sonbahar… Sonbahar için biçilmiş kaftan.
Türkiye Özenti Müzik Ödülleri
Türkiye Müzik Ödülleri törenini izlerken sayıkladıklarımdır:
‘Kırmızı halı’ konusunda bizimkilerde heves var ama kabiliyet yok.
Tören alanında bulunanlar ya dolaşıyorlar ya da telefonlarıyla oynuyorlarken ekran başındakilerin bu töreni izlemesini beklemek biraz fazla değil mi?
“Bir oturun yerinize”
diye haykırmak ve elimdeki uzaktan kumanda aletini ekrana fırlatmak istiyorum.
Sertab! Keşke çöp konteyniriyle sahneye çıkma fikrine hemen evet demeseydin, hiç değilse üzerine bir gece yatsaydın.
Mustafa Ceceli’nin “bu ödülü çocuğa oyuncak diye götüreceğim” demesi karşısında “isabet olur” demekten başka bir şey demiyorum.
Bülent Ersoy’un her kıyafeti için “bundan daha tuhafını giyemez herhalde” diyorum ve her defasında yanılıyorum.
Törende verdikleri mesajlarla şu anlaşılmıştır: Orhan Baba muhafazakârların sanatçısı pozisyonunda kendini bulmuşken, fırsatı kaçırmak istemeyen Kayahan boşluğu görüp Kemalistlerin şarkıcısı pozisyonuna yerleşivermiştir.
Ekranda Erkan Oğur’u gördüm… Çölde vaha görmüş gibi oldum.
Ödül alanlar, ödül verenler, ödüle aday gösterilenler… Hepsini toplayınca ‘dışarıda’ tek bir piyasa müzisyeni kalmamış durumda…
Yüz bininci kez tekrarlıyorum: Biz bu ödül verme, ödül düzenleme, ödül töreni yapma işini be-ce-re-mi-yo-ruz.
Her döneme uygun bir Şair Eşref şiiri
Abdülhamit devri yaşanmış, ardından İkinci Meşrutiyet dönemi başlamış.
Yani istibdat bitmiş, güya hürriyet gelmiş…
Fakat değişen pek bir şey yok…
Söz söylemek yine tehlikeli…
Dönemin şairlerinden Şair Eşref, işte bu durumu hicveden bir dörtlük yazıyor.
Eskilerin iyi bildiği bu dörtlükte Şair Eşref, ‘istibdat devri’ ile ‘hürriyet devri’ni mukayese ediyor.
Söylediği şu:
“Devr-i istibdatta (diktatörlük döneminde) söz söylemek memnu idi (yasaktı)
Ağlatırdı hükümet söz söylesen ananı
Devr-i hürriyetteyiz (hürriyet dönemindeyiz) şimdi, değişti kaide
Söyletirler evvela sonra ağlatırlar ananı”.
SONUÇ DEĞİŞMEYECEK
Şair Eşref edepli biri değildi…
İkinci ‘ağlatırlar’ın yerinde bir küfür sözcüğü var…
Ben o küfürlü sözcük yerine ‘ağlatırlar’ı kullanmayı tercih ettim.
Fakat sonuçta anlam kaybı yok.
Şair Eşref’in şiirinde geçen ‘devr-i istibdat’ın yerine ‘askeri vesayet dönemi’ni koyun… ‘Devr-i hürriyet’in yerine de ‘ileri demokrasi dönemi’ni koyun…
Sonuç pek değişmeyecektir.
Paylaş