Elleri kolları kanlı bebek

HRANT’ı kalleşçe katleden “çocuk katil” Ogün Samast, hafiften serpilip büyüyünce kafayı çalıştırmaya başlamış.

Haberin Devamı

Tutmuş, mahkemeye tam beş sayfalık bir mektup göndermiş.
Mektupta yer alan “Lanetli bir nehir gibi akıp giden gençliğim...” ya da “Deniz kenarında günbatımını melisa düşleri arasında karşılamaktı hayalim...” tarzı lügat paralamaları bir tarafa bırakırsak...
Özetle şunu söylüyor:
“Cahildim, aptaldım, beni dolduruşa getirdiler, kandırdılar.”
Peki kimmiş bu çocuğu dolduruşa getirenler?
Hürriyet’in manşetiymiş, Vatan’ın manşetiymiş, köşe yazarlarıymış, pahalı şarap içenlermiş falan...
Ogün Samast, mektubunda ayrıca “Hrant için... Adalet için...” diye haykıranları, kendisini dolduruşa getirenlere karşı birleşmeye çağırıyor.
Diyor ki:
“Beni dolduruşa getiren bu odaklara karşı gelin hep beraber mücadele edelim.”

Bu, herkesi sersem sananlara özgü kurnaz bir savunma stratejisidir.
Çünkü “serpilmiş katil çocuk”, mektubunda, başka hedefler göstererek kendisini esas dolduruşa getirenleri saklamaya çalışıyor.
Kimleri mi saklıyor?
Mesela Hrant’ın her duruşmasını bir kin şovuna dönüştüren Kemal Kerinçsiz ve tayfasını saklıyor.
Mesela Hrant’ı Türklüğe hakaret etmekten suçlu bulan mahkemeleri saklıyor.
Mesela mahkeme kararını onaylayan Yargıtay kararını saklıyor.
Mesela Hrant’ı Vali Yardımcısı odasına çekenleri saklıyor.
Mesela kanlı ellerine Türk bayrağını tutuşturanları, karakollarda sırtını sıvazlayanları saklıyor.

Buradan Ogün Samast’a sesleniyorum:
Hiç ağlama elleri kolları kanlı bebek!
“Beni dolduruşa getirdiler, yoksa ben nereden bilirdim Ermeni’yi, Hrant’ı...” falan diyerek kendini temize çıkarmaya çalışma.
Sen eğer birkaç yıllık cezaevi deneyiminin ardından... Bu lafları edebiliyor, bu oyunu oynayabiliyor, bu kurnazlığı gösterebiliyorsan...
Birkaç yıl önce de “Orada bir Ermeni var, hadi tosunum, git onu vur” dendiğinde dolduruşa gelmeyecek feraseti gösterebilirdin.
Yemezler yani...

Önseçim candır

CHP’de bazı şehirlerde milletvekili adaylarını belirlemek amacıyla önseçim yapılmış.
Keşke sadece bazı şehirlerde değil, tüm şehirlerde yapılsaydı.
Neyse... Yetmez ama evet.
Fakat...
Manisa’daki önseçimde gerilere düşen CHP Milletvekili Şahin Mengü, açmış ağzını yummuş gözünü...
“Aleviler partiyi ele geçirdi” diyerek kendisinin geri sıralara düşmesini Alevi yoğunlaşmasına bağlamış.

Jüriyi bildikleri halde ödül için başvuruda bulunan, ancak kendilerine ödül verilmeyince jüriye ateş püskürenlerden oldum olası hazzetmem.
Şahin Mengü’nün bu çıkışı da biraz böyle...
Girmiş yarışa ama sonuca rıza göstermiyor.
Birinci çıksaydı, Alevi yoğunlaşmasından falan söz etmeyecekti. Ancak gerilerde yer alınca durumun farkına varmış.
Şunu da söyleyeyim:
Eğer Şahin Mengü, bu çıkışını önseçime girmeden önce yapsaydı, çok daha saygıdeğer bir tutum almış olurdu.

Mutmainler ordusu

İlk önce Taraf gazetesi tatmin oldu.
Onu Zaman, Yeni Şafak, Akit, Star falan takip etti.
Bu arada FEM Dershaneleri tatmin oldu.
Sonra devletin en tepesindeki isim olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tatmin oldu.
Cumhurbaşkanı tatmin olunca Cemil Çiçek de tatmin olmuş sayıldı.
Milli Eğitim Bakanı durur mu? O da tatmin oldu.
Eski Milli Eğitim Bakanı ise “Bilgisayarlar aptaldır” diyerek tüm suçu bilgisayarlara yükledi.
“Kabine” gönüllü olarak tatmin oldu.
“AK Parti Meclis Grubu”nun zaten tatmin olmak dışında bir şansı yoktu.
Ama ne olur ne olmaz denilerek teşkilatlara “tatmin olunuz” talimatı yollandı.
En sonunda ise bir slogan bulundu: “Tatmin olmayan Ergenekoncu olsun.”

Türbanlı yazarın icazetli muhalefeti

BİR grup başörtülü kadın yazar, ayağa kalkıp “Başörtülü aday yoksa oy da yok” diye bir kampanya başlattı. Süper! Harika! Şahane!
Bir grup muhafazakâr erkek yazar ise, bu girişime karşı, “Hanımlar... Hanımlar... Oturun oturduğunuz yere... Şartlar başörtülü adaya uygun olduğunda Tayyip Bey bunu değerlendirir, size ne oluyor? Tayyip Erdoğan’a güvenin, gerisini merak etmeyin” diye çıkıştılar.
Bu çıkışma karşısında başörtülü yazarlar, “Ne demek Tayyip Erdoğan değerlendirir. Biz demokratik hakkımızı kullanıyoruz. Bize ne Tayyip Erdoğan’dan, bize ne AK Parti’den? Hakkımızı istiyoruz” demediler, diyemediler.
Peki ne dediler? İşte Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan’ın dünkü yazısı... Şöyle diyor: “Bu talebin siyasette karşılık bulabileceğine dair beni umutlandıran kişiyse hiç şüphesiz Başbakan Erdoğan’dır.” Bunu diyor ve ardından da Erdoğan’a “Başörtülü kadın aday olacak mı?” diye sorduklarını, Erdoğan’ın da bu soruya “Bunun yolunu siz açacaksınız” diye cevap verdiğini hatırlatıyor. Yani demek istiyor ki muhafazakâr erkek yazarlara, “Biz icazeti Tayyip Bey’den aldık, size ne oluyor?”
Bir şey söyleyeyim mi? Ben hayatta iki tür muhalefetten nefret ederim: BİR: Sarı sendikacılık... İKİ: İcazetli muhalefet...

Ufuk Uras için iki eylem önerisi

TÜRK siyasi tarihinde Millet Meclisi, iki “anti-kravat” eyleme sahne olmuştur:
BİR: 60’lı yıllarda AP’li Milletvekili Osman Yüksel Serdengeçti, “Kurallarda kravat bağlanacak deniliyor, nereye bağlanacağı yazmıyor” diyerek kravatını beline bağlayıp Meclis’e girmiştir.
İKİ: 80’li yıllarda ANAP Zonguldak Milletvekili Engin Cansızoğlu, Serdengeçti’nin eylemini aynen taklit ederek kravatını beline bağlayarak Meclis’e girmiştir.
Ufuk Uras’ın “kravat kuralı”nı protesto etmek amacıyla Genel Kurul’da konuşma yaparken kravatını çıkarıp kürsüye asması, “kravatı bele bağlama” eyleminin yanında yaratıcılıktan hayli uzaktır.

Ufuk Uras, ille de eylem yapacaksa, kendisine ses getirmesi kaçınılmaz iki eylem önerisinde bulunabilirim:
BİR: Meclis Genel Kurulu’nda başını örtsün.
İKİ: Meclis kürsüsünden Ahmet Şık’ın yasaklı kitabından pasajlar okusun. Bu iki eylem de, çok daha hakiki, çok daha yakıcı sorunlara işaret etmiş olur.

Sadece filmlerde olur

Süpermarket arabalarının çarpışmasından sadece filmlerde aşk doğar.
Plajlardaki insan kalabalığı, sadece filmlerde “Hepsi model gibi maşallah” durumunda olur.

Yazarın Tüm Yazıları