Paylaş
· Kasıntı olmayacaksın.
· Trip atmayacaksın.
· İşine odaklanacaksın.
· Hasetten uzak duracaksın.
· Burnu büyüklük yapmayacaksın.
· Son nefesine kadar heyecanını kaybetmeyeceksin.
· Savaşa değil barışa odaklanacaksın.
· Farklılıklara karşı saygılı olacaksın.
· Toplumun bir bölümünün duyarlılığına oynamayacaksın.
· Gülümseyeceksin.
· Kendinle kafa bulacaksın.
· Başkalarının seninle kafa bulmasına izin vereceksin.
· Lafı dolandırmayacaksın, açık konuşacaksın.
· “Girilmez” denilen alana ustalıkla girmesini bileceksin.
· “Duayenim ben” diye hava basmayacaksın.
· Geçmişteki başarılarınla kafa şişirmeyeceksin.
· Hep ilk günkü heyecanını koruyacaksın.
· Demokrasiyi öncelikle günlük hayatında uygulayacaksın.
· En çetrefilli konuları bile basitleştirerek anlatabileceksin.
· Etrafındakilerin önünü kesmeyeceksin.
· Ekip çalışması yapmayı becereceksin.
· İşini iyi yapacaksın.
· Ailene düşkün olacaksın.
· Olayların içinden espri çıkarmasını bileceksin.
· Arkanda kırılmış kalpler bırakmayacaksın.
· Düşmanlıkları körükleyerek yaşamayacaksın.
· Anlama çabası içinde olacaksın.
· Söz verilmeyene söz vereceksin.
· Gençleri ciddiye alacaksın.
· Üst perdeden konuşmayacaksın.
· Dünyalı olacaksın.
· Düşmanın tarafından bile sempatik bulunacaksın.
27 yılın ardından
Birlikte en uzun çalıştığı kişi, gazeteci Deniz Arman’ın kaleminden Mehmet Ali Birand...
Perşembe...
Akşamüstü saat 6 suları...
Dediler ki, “Doktorlar uğraşıyor...”
Yüreğim ’kıpır kıpır...’
Ama içten içe biliyorum ki, ateşe uçan kelebeğinki gibi ‘kıpır kıpır’!
Yanacak birazdan kelebek...
Kavrulacak yüreğim...
Akşamüstü saat 6’yı buçuk geçe...
Geldi haber...
Kelebek ateşe uçmuştu...
Kavruldu yüreğim...
AYNI MENDEBUR HASTALIK
Babam gazeteciydi.
Onunla 21 yıl geçirdim.
O mendebur hastalık aldı babamı benden...
Mehmet Ali Birand ‘gazeteci babam’dı benim.
Onunla 27 yıl geçirdim.
Aynı mendebur aldı onu benden...
27 koca yıl...
Birand’la tanıştığımda, oğlum Volga, kişisel planımda bile yoktu.
Sonra Volga geldi hayatımıza. ‘32. Gün’ün Ankara Mebusevleri’ndeki ofisinde büyüdü. Bahçesinde koştu, oynadı.
Oğlum şimdi 22 yaşında.
Ağlayarak aradı beni perşembe akşamı.
Ağlayarak dinledim oğlumu...
Sonra kendimi dinledim.
Tarifsiz acılar içindeyim.
Ama yalnız değilim.
Sayıları o kadar çok ki...
O kadar çoklar ki, acıyı, yüreğinde, yüreğinin en derininde yaşayanlar...
Elbette ailesi başta...
Arkadaşları...
Meslektaşları...
ADİL VE GÜZEL İNSANLAR
Ama bir de...
Bir de...
Onunla hiç tanışmayan ama onu iyi tanıyan ‘adil insanlar’...
Bu ülkenin güzel insanları...
Çok üzüldüler...
‘Güzel ve adil insanlar’...
Adil olan herkes inandı ve biliyordu ki, “Birand sahicidir...”
Biliyorlardı ki, “Birand’ın içi dışı birdir...”
Bir gün çok kızıyorlardı ona...
Başka bir gün diyorlardı ki “Yahu doğru söylüyor!”
Gazeteci değildi sadece.
Bir kanaat önderiydi, eşzamanlı.
Kanaatini eğmeden bükmeden söylediği için ‘önder’di...
Ve öyle olduğu içindir ki, sayısız hedef tahtasında onun resmi vardı.
Onun resmini oraya koyanlarla kim bilir kaç röportaj yaptı. Konuk etti kim bilir kaç programına...
Ve konukları sessizce kaldırdılar resmini, hedef tahtalarından.
Yenileri, yeni
resimlerini koydular
hemen.
Ama şimdi...
Hiçbir hedef tahtasında yok resmi.
Bir tek, ‘oturma odası’ndaki o mavi cam dışında.
Ve birkaç gün içinde ‘o resim’ de kaybolacak.
O zaman anlaşılacak yokluğu.
Evdeki bizden birinin eksikliği.
Onun eksikliği...
Hepimizden randevu isteyen o ‘adil ve güzel adam’ın eksikliği...
Yeni başlayanlar için Hrant Dink
Altı yıl geçti katledilişinin üzerinden...
Fakat görüyorum ki hala bazıları onun için “Ama Türklüğü aşağılamıştı” diyorlar.
Böyle diyenler için maddeler halinde bir kez daha anlatıyorum:
· Hrant Dink Türklüğü aşağılamadı.
· Olan şuydu: Yazdığı makalede yer alan bir cümle bağlamından ve anlamından saptırılarak “Türklüğü aşağıladı” suçlamasına neden olmuştu.
· Aklı başında okuyan herkes “burada aşağılama yok” diyordu.
· Hrant Dink söz konusu cümlede bırakın Türklüğü aşağılamayı, diyaspora Ermenilerine “Türk nefretinden kendinizi kurtarın” çağrısı yapıyordu. Makalenin amacı da zaten buydu.
· Fakat mahkeme “aşağılama var” dedi.
· Hrant Dink bunun üzerine televizyona çıkıp “Bu benim alnıma sürülmüş kara bir lekedir, ben Türk’le birlikte yaşamayı şans bilirim. Türklüğü aşağılamam, aşağılatmam” dedi.
· Sözünü dinletemedi. Yargıtay da aynı kararı verdi: “Türklüğü aşağıladı”.
· AİHM’e gitti... Fakat AHİM’e gitmesinden bir hafta sonra öldürüldü. AHİM’den çıkan lehte kararı göremedi.
Ahmet Türk’ün bir rüyası var
Cezaevlerinde PKK’lı tutuklu ve hükümlülerin başlattığı açlık grevlerinin gündemde olduğu günlerdi...
Başbakan Erdoğan, Ahmet Türk ailesinin ‘Kasrı Kanco’ adlı 170 yıllık taş konağında açlık grevinden üç ay önce yenilen ‘kuzu kebabı’nı diline dolamıştı.
Şöyle diyordu Başbakan: “Tutuklu ve hükümlüler açlık grevindeyken bunlar oturmuş kuzu kebabı yiyorlar”.
Ahmet Türk diyor ki: “Eğer barış olursa... Eğer görüşmeler olumlu sonuç verirse... Başbakan Erdoğan’ı Kasrı Kanco’ya davet edip kuzu kebabı ikram edeceğim”.
Diyarbakır’da şimdi neler moda
· İçinde ‘barış’ ile ‘savaş’ sözcüklerinin geçtiği, barışa vurgu yapan her türlü özdeyiş...
· Güney Afrika modeline dair her türlü ayrıntı...
· “Lütfen süreci baltalamayalım” şeklindeki uyarılar...
· Başbakan’a yönelik “iki ileri gidiyor, bir geri” eleştirisi...
· “Polis müdahale etmezse olay çıkmaz” cümlesi...
· “Bu sefer olacak galiba” şeklinde ifade edilen iyimser bekleyiş...
· Türkiye’den söz ederken ‘TC’ dememek...
· Devleti suçlamak yerine uluslararası güçleri suçlamak.
· “Türk sorununun çıkmaması için devlet elinden geleni yapmalı” şeklinde saptamalar...
· Türk kamuoyunun hassasiyetlerine dikkat etmek...
· Bülent Arınç’ı hayırla anmak.
Paylaş