Paylaş
Diyor ki:
“Dört İslam âlimi bir araya gelsin, Kürt sorununa İslami çözüm bulsun.”
Altan Tan’ın dört kişilik listesi de hazır:
BİR: Hayrettin Karaman.
İKİ: Fethullah Gülen.
ÜÇ: Ali Bulaç.
DÖRT: Osman Tunç...
Şöyle diyor Altan Tan:
“Şahsım adına bu dört kişinin ittifak ederek verecekleri fetvaya uyacağıma ve tüm siyasi hayatım boyunca bu fetvanın dışında bir çözüm şekline itibar etmeyeceğime herkesin önünde söz veriyorum.”
Altan Tan, iyi ki “şahsım adına” demiş.
Çünkü ortaya attığı çözüm formülü, sadece kendisi açısından bir çözüm formülü olabilir.
Kürt sorununun çözümüne zerre kadar katkı sunamaz.
Neden mi sunamaz?
* * *
Şunlardan dolayı:
BİR: Dört isim bir araya gelse ve ortaya bir çözüm önerisi koysa bile bu çözüm önerisi, sadece “inananlar” açısından ilgi çekici olacak, herkesi kapsamayacaktır.
İKİ: “İnananlar” açısından da sorunlu bir formüldür bu... Çünkü Altan Tan’a sorarlar: Fetva makamını belirleme ve seçme hakkını sana kim verdi? Neye göre bu isimleri seçtin?
ÜÇ: “Âlimler listesi” konusunda kolayca uzlaşma sağlanamaz. Çünkü her dindarın kendine göre bir “âlimler listesi” olacaktır.
DÖRT: Hangi âlimin neye göre listeye alınacağı, hangi âlimin neye göre liste dışı kalacağı konusu da çetrefillidir, kolay mutabakat sağlanamaz.
BEŞ: Altan Tan “Ben kendi listemi belirledim, oradan çıkacak sonuç sadece beni bağlar” diyebilir. Bu yaklaşım, siyaset yapan biri için fazlasıyla “bireysel” ve fazlasıyla “bencil” bir yaklaşım değil mi?
ALTI: Altan Tan’ın listesinde yer alan Gülen, Karaman ve Bulaç’ın Kürt sorunu konusundaki görüşleri aslında biliniyor ve birbirinden çok farklı değil... Dolayısıyla Tan’ın beklediği “fetva” zaten ortada...
İdris Naim Bey hakkında 7 tez
BİR: Kemal Unakıtan ekonomide hangi etkiyi bıraktı ise, İdris Naim Bey de siyasette aynı etkiyi bırakıyor.
İKİ: Ne olacağını şimdiden haber veriyorum: İdris Naim Bey, bundan böyle en yandaş televizyonlara bile çıkıp konuşmayacak.
ÜÇ: “AK Parti” ile “Kürt oyları” arasında herhangi bir sorun çıkarsa kimin sorumlu tutulacağı belli olmuştur.
DÖRT: “Partiyi zor durumda bırakıyor” cümlesi, bundan böyle parti içinde İdris Naim Bey’in başına bela olacaktır.
BEŞ: Atlamayalım: Tam anlamıyla bir “kaybeden” değildir kendisi... En azından milliyetçi çevrelerde bir “İdris Naim sevgisi” oluşmuştur.
ALTI: Unutturulacak... Taktik bu olacak... Ama söz konusu bakanlığın, “İçişleri Bakanlığı” gibi önemli bir bakanlık olması, bu taktiğin en büyük açmazı...
YEDİ: Bu aşamada AK Parti’nin vermesi gereken karar şu: İdris Naim Bey’in sorunu bir üslup sorunu mudur, zihniyet sorunu mudur?
‘Dönük’
AZERBAYCAN’da yayın yapan “Telegraf” adlı gazetenin yazarlarından Taleh Şahsuvarlı, hakkımda bir yazı yazmış.
Yazının başlığı şöyle:
“İdealistler Dönük Olmurlar (Olmazlar).”
Merakla okudum yazıyı...
Yazısında “Ahmet Hakan ve döneklik” konusunu tartışan Taleh Şahsuvarlı, sonunda şöyle demiş:
“Ahmet Hakan idealist biridir. İdealistler ise dönük olmurlar, sadece özlerini refresh ede bilirler”.
* * *
Sadece şunu söylemekle yetineceğim:
Beni bir tek soydaşım Taleh anladı / O da doğru anladı.
Kötü polis iyi polis
KÖTÜ POLİS: “Ölenlerin kaçakçılık yaptıkları unutulmamalı. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Filmin bütününe bakınca özür dilenecek bir durum yoktur.” İdris Naim ŞAHİN (İçişleri Bakanı)
* * *
İYİ POLİS: “Sayın Bakan’ın yaklaşımını ve üslubunu insani bulmuyoruz. Sayın Bakan’ın üslubunun ve yaklaşımının AK Parti’ye ait bir yaklaşım ve üslup olmadığı ortadadır.” Hüseyin ÇELİK (AK Parti Sözcüsü)
İleri demokraside telefon konuşmaları
- BİRİNCİ ŞAHIS: Alo... Merhaba...
- İKİNCİ ŞAHIS: Merhaba...
* * *
- BİRİNCİ ŞAHIS: Neler oluyor?
- İKİNCİ ŞAHIS: Abi bence “Cemaat”, Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalışıyor.
* * *
- BİRİNCİ ŞAHIS: Sanırım öyle ama yine de öyle demeyelim. Şöyle diyelim: “Cemaat”in Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalıştığına dair iddialar var.
- İKİNCİ ŞAHIS: Haklısın abi... Sana katılıyorum. Kesinmiş gibi konuşmayalım, “iddia” diyelim, hatta “öne sürüldü” diyelim.
* * *
- BİRİNCİ ŞAHIS: Hey! Telefon dinleyenler! Bakın “iddia” dedik, “öne sürüldü” dedik, ona göre...
- İKİNCİ ŞAHIS: Evet... Evet... Yanlış anlaşılmasın.
Hayrını görün
“FENERBAHÇELİLERE açık mektup” başlıklı bir yazı yazdım dün.
Dedim ki:
“Bırakın ‘Cemaat’ demeyi... Olup bitenlerin arkasında ‘Cemaat’ olsa bile bunu kanıtlayamazsınız. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız konunun gerçek muhataplarıyla uğraşın. Kendinize hayali muhataplar edinmeyin.”
Mektubuma gelen cevapların kahir ekseriyetinde...
“Hayır, kardeşim... Biz ille de ‘Cemaat’ diyeceğiz” havası vardı.
Mektubuma cevap veren Fenerbahçeliler!
Anlaşıldı.
Konunun gerçek muhataplarıyla yüzleşmek yerine, hayali muhatapla savaşmak istiyorsunuz.
Zaten başkanınız Aziz Yıldırım da aynı taktiği uyguluyor:
Bir yandan “Cemaat”i ima ederek hayali muhatapla savaşıyormuş izlenimi veriyor, bir yandan da hükümete yakın isimleri listesine doldurarak gerçek muhatapla arayı iyi tutmaya çalışıyor.
Sizin de taktiğiniz buysa...
Buyurun, hayrını görün.
Burukluk yaratan şeyler
- ALİ Koç’un her anını heyecanla yaşadığı her halinden belli olan Fenerbahçe yöneticiliği görevini, “ailevi nedenler” ile bırakması ve hayatının bu büyük heyecanından mahrum kalması...
- Mehmet Metiner’in Tarafsız Bölge’de İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında gayet hafif sayılabilecek türden bir eleştiride bile bulunmaması ve “parti sözcülüğü” makamının gerisine düşmesi...
- Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “tutuklu vekiller” için başlattığı gayet iyi niyetli girişiminin, partisi tarafından reddedilmesi ve Çiçek’in bu durum karşısında partisine bir şey diyememesi...
- Mavi Marmara olayında İsrail’e karşı pek bir şey yapamayan Türkiye’nin, yerel mahkemeler eliyle olaydan sorumlu tuttuğu İsrailli yetkililere ağır cezalar vermesi ve bu cezaların asla uygulanmayacağının herkes tarafından bilinmesi...
- Türkiye’ye iyi not vermeyen uluslararası kuruluş “S&P”nin yerine bir yerli “S&P” kurmaya kalkmak ve buradan alınacak yüksek notla tatmin duygusu yaşamayı planlamak...
- Kürt sorununda güvenlik politikalarına abanıldığı her dönemde istisnasız Leyla Zana’ya 10 yıllık ceza verilmesi ve bu durumun hiçbir iktidar döneminde asla ve kata değişmemesi...
Paylaş