Paylaş
“Bu kalp seni unutur mu”da hafiften bir efkar, “Zaman zaman”da içe işleyen bir melankoli, “Bir harmanım bu akşam”da pis bir melal sardı etrafımı.
“Aman sakata gelmeyelim birader” diyerek hemen geçtim bu tehlikeli şarkıları.
Ama geçerken de...
Efkardan, melankoliden, melalden hayli uzak değişik bir Fikret Kızılok şarkısına takılmadan edemedim.
Politik taşlamanın başyapıtlarından biri olan “Demirbaş”a...
* * *
“Demirbaş”, bu zamana kadar yapılmış en etkili Süleyman Demirel karşıtı şarkıdır.
Hem de Demirel’in devr-i iktidarında yapılmıştır.
Nakaratı “Süleyman hep Başbakan / Başbakan hep Süleyman”dır...
Sözleri müthiştir...
İşte şarkıdan bazı dizeler:
“Zeki Müren ortada / Bülent Ersoy erkekti / Vietnam Savaşı’nı / Kendisiyle başlattı... / Süleyman hep başbakan / Başbakan hep Süleyman... / Mao henüz ölmemiş / Ortaokul bitmemiş / Yahya işe başlarken / bankalar hep bomboktu... / Süleyman hep başbakan / Başbakan hep Süleyman... / Kırat attan inerek / Kemerini sıkmıştı / Halk üstüne binince / Başımıza çökmüştü / Hak hukuk düzen vardı / Çüş demesi çok zordu / Tam askere giderken / Yine ihtilal oldu... / Süleyman hep başbakan / Başbakan hep Süleyman... / Ne padişah ne sultan / Bir enişten bir ablan / Yanında bir de baban / Sefam olsun yaradan / Süleyman hep başbakan / Başbakan hep Süleyman...”
* * *
Fikret Kızılok, bu şarkısına bir de klip çekmişti.
Süleyman Demirel’in 50 yıllık kişisel siyasi macerasından görüntülerle bezeli o klip de çok vurucu olmuştu.
Klip televizyonlarda yayınlandı.
Bugün gibi hatırlıyorum: O dönem çalıştığım televizyon kanalının haber bülteninde en az beş kez yayınlamıştım “Demirbaş Klip”ini...
* * *
Demirel, Fikret Kızılok’u bu şarkı nedeniyle mahkemeye verdi mi?
Araştırdım.
Fakat böyle bir girişimde bulunup bulunmadığına dair bir bilgiye ulaşamadım.
Ama şarkıyı çalanlara ya da klibi yayınlayanlara herhangi bir dava açmadığını biliyorum.
Şunu da biliyorum: Kürsüye çıkıp, “Bir başbakanla bu şekilde alay edilemez” falan diye bağırıp çağırmamıştı.
Taraftarları da, “Siz kim oluyorsunuz da memleketin koskoca başbakanına böyle terbiyesizlik yapıyorsunuz” demeyi akıllarına getirmemişlerdi.
Fikret Kızılok’un şeceresini falan diline dolayan da çıkmamıştı.
* * *
Hep Turgut Özal’ın “karikatüristlere karşı destansı hoşgörüsü”nden dem vurulur ya...
Bu yazıyla ben de Süleyman Demirel’in olgunluğundan dem vurmak istedim.
Tabii “Nereden nereye geldik” demeyi de ihmal etmeden.
İşte öyle bir şey
NAZLI Ilıcak’ın öncülüğünde bir grup gazeteci, Erol Evgin’i dinlemeye gittik Plaza Otel’e...
“Erol Evgin dinlemek” nasıl bir şey mi?
Cevaplayayım:
* * *
Hani şarkılar milli hafızaya yer ederdi.
Hani çoktandır unuttuğumuz nezaket diye bir şey vardı.
Hani sevgiyi içselleştirirdi insan.
Hani bir şarkı söylenince nostalji ayaklanması başlardı.
Hani bazı şarkılar ortak değer olurdu.
Hani çizgiyi bozmamak ve hep öyle efendi kalmak diye bir şey vardı.
Hani siyah beyaz ama günahsız yıllar yaşamıştık.
Hani “Sevdan Olmasa” diye bir şarkı vardı dilimize pelesenk olan.
Hani Adile Naşit’li, Bedia Muvahhit’li anılar vardı.
Hani yılları sayar da insan...
Hani gözleri dolar ya birden...
İşte öyle bir şey...
Durun bir dakika
İKTİDAR yetkileri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini Meclis’in seçmesini mi istiyorlar?
Tamam... Kabul...
Ama bir şartla... Meclis’i gerçekten “millet” seçecekse...
Yani Meclis, Tayyip Erdoğan ya da Deniz Baykal’ın kafalarına göre hazırladıkları listeye girenlerden oluşmayacaksa...
Yani demokratik yarış olacaksa...
Yani milletvekili, gücünü liderden değil, milletten alacaksa...
Yani “Millet Meclisi”, liderin değil, gerçekten de milletin meclisi olacaksa... Yani milletvekili, “parmak indiren” ya da “parmak kaldıran” konumundan çıkacaksa...
Neden olmasın?
Paylaş