Paylaş
Göstericiler sokaklara
döküldü, hem de “Burası artık Türkiye” diyerek...
Polis çok sert karşılık verdi: Biber gazı, tazyikli su, cop, plastik mermi falan...
“Kırmızılı kadın” fotoğrafının aynısı çıktı: Polis yakın mesafeden bir kadının yüzüne biber gazı sıktı.
Polisin sert tutumu gösterileri daha da alevlendirdi.
Barışçıl göstericilerin yanında yakıp yıkanlar da çıktı meydana...
Sonuç: Ülke son 20 yılın
en kitlesel gösterilerine sahne oldu.
*
Ve tüm bunlar olup biterken Brezilya’nın en tepesindeki insan olan Devlet Başkanı, şunları söyledi:
Gösteriler demokrasinin parçasıdır ve meşrudur.
Gençlere protesto çok yakışıyor.
*
Ey Brezilya’nın saf ve akılsız başkanı!
Hadi “faiz lobisi”, “dış mihrak”, “yabancı oyunu” demek aklına gelmedi, bari “yükselen Brezilya ekonomisini acayip kıskandılar”
falan diyeydin.
Hadi CIA, AB, CNN falan demek aklına gelmedi, bari Sao Paulo’da “Biz sizden daha kalabalığız” diye bir miting düzenleyip “Hey BBC! Gör bunu gör” diye haykıraydın.
Hadi “Polisi daha da güçlendireceğiz” ya da “Gerekirse Ordu’yu da sokaklara çıkarırız” demek aklına gelmedi, bari “Sana protesto çok yakışıyor yiğidim” deseydin.
Sözde namaz
BU ülkede devlet dilinin en esaslı sığınma alanlarından biridir “sözde” sözcüğü.
Örneği çoktur bu dilin:
Çevre için gösteri mi yapılıyor? Hemen devlet dili devreye girer: “Sözde çevreciler”.
İnsan hakları için talepte mi bulunuluyor? Hemen devlet dili devreye girer: “Sözde insan hakları savunucuları”.
Ermeni meselesinde resmi kabulün dışına mı çıkıldı? Hemen devlet dili devreye girer: “Sözde Ermeni meselesi”...
Kürt sorunu mu deniliyor? Hemen devlet dili devreye girer: “Sözde Kürt sorunu”...
İslami talepler mi yükseliyor? Hemen devlet dili devreye girer: Saf mütedeyyin vatandaşlarımızla asla karıştırılmaması gereken “sözde dindarlar”...
*
İşte bakın:
Yeni devletimiz de sarıldı bu “sözde” edebiyatına...
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı’nda kılınan namazlar için şöyle dedi:
“Güya namaz”.
Böylece bir kez daha anladık ki...
Devlette gerçekten devamlılık esas imiş...
Polis ve demokrasi
BİR memlekette...
Meydana gelen toplumsal olaylar karşısında...
Memleketin yöneticileri...
“Demokrasimizi daha
da güçlendireceğiz”
demek yerine...
“Polisimizi daha güçlendireceğiz” diyorlarsa...
O memlekette...
Umudun azalması, kaygının artması kaçınılmaz olur.
Hep aynı yalanı tekrar etmek
İKİ yalan var:
BİR: Camide içki içtiler.
İKİ: Türk bayrağını yaktılar.
*
“Hep aynı yalanı tekrar edersen herkesi inandırırsın” şeklinde özetlenen bir stratejiyi mi uyguluyorlar, yoksa gerçekten inanarak mı söylüyorlar bilmiyorum, bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Radikal’de Cüneyt Özdemir’in de yazısında hatırlattığı gibi Sivas’ı, Çorum’u, Maraş’ı yaşamış bir ülkede bu türden iddiaları günde sekiz defa tekrarlamak çok tehlikeli bir tahriktir.
Doğru olsa bile tahriktir.
Kaldı ki doğru da değil.
Gezi’ye nasıl bakmalı?
GEZİ’ye baktığında...
Sadece...
Yöneticilere edilen küfürleri...
Başörtülülere yapılan saldırıları...
Polise atılan taşları...
Tahrip edilen kamu binalarını...
Vandallıkları...
Görürsen...
Hakikatin sadece küçük bir kısmını görmüş olursun.
*
Çünkü Gezi’de esas olarak
şunlar vardı:
Polise kitap okuyan, elindeki yiyeceği polisle paylaşanlar vardı.
Taş atanların karşısında etten duvar oluşturanlar vardı.
Kendilerini şiddete ve
küfre karşı mücadeleye adamış insanlar vardı.
Başörtülü/başı açık diyaloğu vardı.
Namaz kılanlar vardı, Kandil’e saygı gösterenler vardı.
Taksim Meydanı’nı İstiklal’den Harbiye’ye kadar temizleyen çocuklar vardı.
“Herkesin kimliğine saygılıyız” vurgusu vardı.
“Bana kulaklarını tıkama, bana bağırma, benim ahlak anlayışımı yargılama” talebi vardı.
*
Gezi’ye baktıklarında sadece vandallıkları, yakıp yıkmaları, birkaç şerefsizin gerçekleştirdiği başörtüsü karşıtı iğrençlikleri görenler ve bunları köpürttükçe köpürtenler...
Polisin uyguladığı aşırı şiddeti, kapalı alanlara atılan biber gazlarını, ölenleri, gözü çıkanları, yaralananları görmüyorlar.
Tıpkı...
Gezi’ye baktıklarında sadece romantik güzellemeler yapacak unsurları, iyiliği ve güzelliği görenlerin...
Yakıp yıkmaları, vandallıkları, başörtülülere yönelik alçakça tutumları, iğrenç küfürleri görmedikleri ya da önemsizleştirdikleri gibi...
*
Var ya...
İkisi birden görülse...
Fıstık gibi olur.
Bu mesele de kökünden çözülür.
Cumhuriyet mitingleri vs. Gezi protestoları
CUMHURİYET mitingleri “Bu ülkenin sahibi biziz, eşi başörtülü birini Çankaya’ya çıkarmayacağız” şeklinde sevimsiz bir haykırışın mitingleriydi... Gezi protestoları ise “Hükümet edenler bize yukarıdan buyurmayı terk etsinler” haykırışının protestolarıydı.
Cumhuriyet mitingleri arkaya Ordu’yu almanın özgüveniyle şımarıkça bir mızmızlanmanın ürünüydü... Gezi protestoları ise “Sık bakalım, biber gazı sık bakalım” denilerek bedenleri güvencesiz bir şekilde öne atmanın hareketiydi.
Cumhuriyet mitingleri, toplumun bir kesiminin inancına, kimliğine, giyim kuşamına müdahale arzusuyla yanıp tutuşanların mitingiydi... Gezi protestoları ise “Benim giyimimi, içtiğimi, yediğimi, yaşam tarzımı yargılama,
benim ahlakımı sorgulama” diyenlerin ayağa kalkışıydı.
Cumhuriyet mitingleri yıkılmakta olan resmi ideolojinin, geriletilmek istenen askeri vesayetin son çırpınışıydı... Gezi protestoları ise yeni oluşan statükonun her itirazı biber gazıyla boğma girişimine yönelik sivil bir itirazdı.
Cumhuriyet mitingleri “Bu AK Parti’nin arkasında ABD var, Soros var, AB var, çıkar odakları var” şeklinde bin türlü komplonun dile getirildiği mitinglerdi... Gezi protestoları ise bu tür komploları dile getirmeyi, hükümet kanadına bırakacak denli farklı, değişik ve laikçi kalkışmalara hiç de benzemeyen bir hareketti.
Modalar/Demodeler
MODA: Duran adam ve duran kadınlar...
DEMODE: Tencere tava çalmak...
*
MODA: Ertuğrul Günay...
DEMODE: Egemen Bağış...
*
MODA: Bakan Güler...
DEMODE: Vali Mutlu...
*
MODA: Yiğit Bulut...
DEMODE: Liberal demokrat yazarların tümü...
*
MODA: Nihat Doğan...
DEMODE: Melih Gökçek...
*
MODA: TOMA, biber gazı,
tazyikli su...
DEMODE: Fişleme, cadı avı, hesap soracağız tehditleri...
*
MODA: Polisimizi daha da güçlendireceğiz...
DEMODE: Askeri vesayeti kaldırdık...
Paylaş