Paylaş
İktidar yanlısı kalemler, önce “geçiştirme”, “görmezden gelme”, “geçip gitmesini bekleme” yöntemini denediler.
Ama baktılar ki olmuyor.
Devreye hemen hepimizin artık aşina olduğu o “müthiş pervasızlık” girdi.
* * *
Mesela şunu söylediler:
“Böyle şeyler ilk defa olmuyor ki kardeşim. Cumhuriyet’in ilk döneminde Kazım Karabekir’in kitabı da basılmadan toplatılmıştı”.
Gerçi böyle diyerek...
Bugünün ortamını, “zulüm dönemi” diye lanetledikleri o “tek parti dönemi” ile eşdeğer tutmuş oldular ama neyse...
“Argümansız kaldım anne” olayıdır bu...
Allah kimseyi “argümansız” bırakmasın. Amin.
* * *
Başka? Başka ne söylediler?
- Mesela “Ne yani? Kitabın kutsallığı mı olur kardeşim? Kitaplar da suç işler” dediler.
- Mesela “Savcılar ipuçlarını bağlaya bağlaya ilerlemekteler” dediler.
- Mesela “Basılmamış kitap, kitap değildir” dediler.
- Mesela “Bekleyelim bakalım ne çıkacak?” dediler.
- Mesela “Ufak tefek hukuki hatalar” dediler.
Böyle dediler ve ben hepsini midemdeki ekşimeyi bastırmakta zorlanarak okudum.
* * *
Keşke geçiştirselerdi.
Keşke geçip gitmesini bekleselerdi.
Keşke görmezden gelselerdi.
Hiç olmazsa sadece “vicdansız” olurlar, hiç değilse gülünç duruma düşmezlerdi.
Filmlerde beni çarpan 6 şey
BİR: Hayat kadar acımasız oluşları...
İKİ: Sinsi, yalın ve agresif gerçekliğe tavan yaptırmaları...
ÜÇ: Yakışıklı olmayan oğlanların ya da pek güzel olmayan kızların dramını merhametsizce anlatmaları...
DÖRT: Kahkahayla değil de kıkırdatarak güldürmeyi başarmaları...
BEŞ: Seyrettikten sonra en az üç saat kendimi rollerden birine kaptırmama yol açmaları...
ALTI: Bazı şeylerin küt diye olması. Mesela küt diye bitmesi. Mesela küt diye intihar... Küt diye cinayet.
Hatırlatayım dedim
Başbakan Tayyip Erdoğan’dan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a kadar, iktidarın en yetkili isimleri son günlerde hep aynı şeyi söylüyorlar:
“Yargı ayrı, yürütme ayrı... Yargıya karışmayız...”
* * *
İyi de ama o zaman...
- Ne diye Tayyip Erdoğan hakkında şiir okudu diye açılan davaya, daha sonucu bile beklenmeden “Olmaz böyle şey, yoksa rüya mı?” diye itiraz edildi?
- Ne diye Fethullah Gülen, yargı tarafından “silahlı bir terör örgütünün lideri” diye yargılanmaya başladığında “Yok artık, bu kadar da olmaz” diye isyan edildi?
- Ne diye parti kapatma davası açıldığında “Yürütme ayrı, yargı ayrı... Bekleyelim de yargı kararını versin” falan denmedi?
- Ne diye İsmailağa soruşturması, “yargının paranoyası” diye itham edildi?
Neyse... Neyse... Daha fazla uzatmayayım bari...
Batuhan ile Sefa
BATUHAN: Bir kere gözüm ilişti, “Masterchef” diye bir program başlamış. Programda “Batuhan” adlı bir jüri üyesi var. Yemek yapan yarışmacıları alenen ve resmen aşağılıyor. “Yaptığın bu yemeği köpeğin önüne koysak yemez” falan diyor. İşin daha fenası bu Batuhan denilen şahıs, bu hareketi “içselleştirerek” değil, rol olsun diye yapıyor. Çünkü ona “kötü jüri” rolü verilmiş. İnsan ister istemez Armağan Çağlayan’dan sonra jüri üyeliği ne hale gelmiş böyle demeden edemiyor.
SEFA: Acun’un başımıza bela ettiği “Yetenek” yarışmasının birincisi Sefa’yı internette izledim. Taklitte fena değil. Özellikle Yıldız Tilbe, Küçük Emrah, Bülent Ersoy falan... Ama sadece taklit alanında bile olsa sonuçta Sefa bir Ata Demirer değil hani... Zaten asıl problem şu: Taklit, artık fena halde demode bir iş... Bu işi en iyi yapanlardan Yavuz Seçkin bile kendine yeni kulvarlar aramaya başlamadı mı? Ata Demirer ise başından beri sadece taklit yapmaktan ibaret olmadı.
Ergenekon’a koz veriliyormuş
MEMLEKETTE bir kitap...
Daha basılmadan toplatılıyor.
Bilgisayarlardan siliniyor.
“Bu kitabı elinde bulunduranlar terörist sayılacaktır, bu böyle biline” diye racon kesiliyor.
Yayınevi basılıyor.
Kitabın yazarı hapislere atılıyor.
Yani...
Bırakın ultra demokratı, iddialı liberali, mangalda kül bırakmayan özgürlükçüyü falan, sıradan bir demokratı, kendi halinde bir liberali, fazla duyarlı olmayan bir özgürlükçüyü bile çileden çıkaracak türde olaylar oluyor.
Fakat...
“Bizim ileri demokrat”ın hayıflandığı tek konu şu:
“Eyvah! Ergenekon’a koz verildi”.
Analiz yapmıyor, sanki bitirim kahvesinde “maça kızı” oynuyor mübarek.
Seslere göre semtler
- TEŞVİKİYE: Matkap sesi ile akordeon sesinin karışımıdır.
- MECİDİYEKÖY: Kaos sesi, simit sarayı sesi ve korna sesinden mürekkeptir.
- NİŞANTAŞI: Acımasız, vicdansız ve vurdumduymaz topuk seslerinin yürekleri dağlamasıdır.
- CİHANGİR: Tutunamayanın sesi ile tutunmuşun aynı fincandan ses çıkarmasının adıdır.
- ÜSKÜDAR: Eskilerden gelen bir aktar sesi ile yeni palazlanmış müteahhit sesinin karmasıdır.
- KUMKAPI: Tokuşan kadeh sesi ile fasulye pilakisine batırılan çatalın sesinin Can Yücel’in gür sedasına karışmasıdır.
- SULTANBEYLİ: Anadolu’nun İstanbul’da tutunmaya çalışırken çıkardığı ilahi ve zikir sesidir.
- KARAKÖY: Biraz martı sesi, biraz banal bir şehvet sesi ve biraz da bakırcılar çarşısı sesi... İşte budur.
- BEŞİKTAŞ: Telaşın, vapurların, acelenin, matraklığın, kavuşmanın seslerinin en iyi işitileceği yerdir.
- BEBEK: İşitilen tek ses, semte ağırbaşlılığını kaybettirenlere yönelik ağır bir intizarın sesidir.
- TARLABAŞI: Kocaman turist otobüslerinin Ferdi Özbeğen’in piyanosunu bastıramamasının sesidir.
- TOPHANE: Biraz nargile fokurtusu al, okey taşının çarpma sesini ekle... En sonunda AK Partili belediye meclis üyesi sesi ile karıştır.
- BAĞCILAR: Asfalt sesi ile Anadolu şehirlerini taklit eden seslerin karışımıdır.
Paylaş