Paylaş
Çok saçma! Çok komik!
Çok kibirli! Çok tatsız!
Çok anlamsız! Çok ilkel!
Çok gereksiz! Çok bayat!
*
Üstelik günün anlam ve önemine de fena halde aykırı!
*
Düşman işgalinden kurtuluşun ve özgürlüğün yegâne anlamı nedir?
Tabii ki özgürlüktür.
Özgürlüğü de tek bir cümlede özetleyebiliriz:
*
İsteyenin istediği kıyafeti giyebilmesi.
*
Eğer kara çarşaf, eskiden bir dayatma konusu olmuşsa...
Özgürlük gelir ve o dayatma son bulur.
*
Kara çarşaf dayatması kalktıktan sonra ise...
İsteyen kara çarşaf giymekte özgürdür.
Ve hiç kimse böyle bir tercih yaptığı için aşağılanamaz.
*
Yani demem o ki...
Bir dayatmanın yerini, başka bir dayatma alamaz.
*
Kılık kıyafet konusunda ille de müsamere yapılmak isteniyorsa...
Şehrin kurtuluşunu sembolize eden törenlerde...
İsteyenin istediği kıyafeti giymekte özgür olduğuna dair bir müsamere yapılmalıdır.
Gerçi bu da komik ve banal kaçacak görüntülere sebep olacaktır ama neyse...
*
En iyisi bu tür tatsız ve kibirli müsamerelerden vazgeçmek galiba.
FAZİLET YAYMA VE AHLAKSIZLIĞI ÖNLEME BAKANLIĞI
AFGANİSTAN’da Taliban, “Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” diye bir bakanlık kurmuş.
*
İngilizceden böyle çeviriyorlar bakanlığın adını.
Biraz dikkatle okuyunca... Hemen çaktım olayı!
*
Bu bakanlığın temel dayanak noktası Kuran’da geçen şu ifade:
“Emri bil maruf, nehyi anil münker.”
Yani “İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” ilkesi.
*
Bu ilke, benim hayatta en sevdiğim ilkedir.
İslam, bütün Müslümanlara “İyiliği yayma / Kötülükten sakındırma” görevi yükler.
*
İyilik, yani...
Zor durumda olana yardım etmek, doğruyu söylemek, harama el uzatmamak vb.
*
Kötülük, yani...
Yalan söylemek, yardımdan kaçınmak, günah işlemek vb.
*
Peki bu iş nasıl yapılacak?
İyilik nasıl emredilecek?
Kötülükten nasıl sakındırılacak?
*
İşte burada devreye “yorum” adını verdiğimiz o en temel belirleyici giriyor.
*
Eğer Taliban zihniyetindeysen...
Bu işi zorla, zorbalıkla, sopayla, yasaklarla, din zabıtalığıyla falan yapar ve güzelim ilkeyi böyle yorumlayarak zalimlik yapmış olursun.
*
Eğer Taliban zihniyetinde değilsen...
Bu işi tatlılıkla, güzellikle, sadece ifade ederek, hiçbir zorbalığa başvurmadan, tercihlere saygı göstererek yaparsın ve güzelim ilkenin hakkını vermiş olursun.
*
Yani demem o ki...
- Sorun dinde değildir.
- Sorun dinin yorumundadır.
BAMYA
VEDAT Milor’un bir sorusu var.
Diyor ki:
*
“Eskiden tadını sevmediğinizden hiç yiyemediğiniz, ama artık bayıla bayıla yediğiniz yemekler neler?”
*
Vedat Bey’in sorusuna...
Kişisel maceramı özetleyerek yanıt veriyorum:
*
- Eskiden burun kıvırırdım ama şimdi enginarla barıştım.
*
- Kerevizle başım hiç hoş değildi, şimdi bayılarak yiyorum.
*
- Karnabahar görünce yüzümü buruştururdum ama artık karnabahar görünce bahar gelmiş gibi oluyorum.
*
- Eskiden lahanaya bir tek sarmada katlanabilirdim ama artık kara lahanaya bile meftunum.
*
- Eskiden mercimekle arama mesafe koyardım ama artık bilhassa mercimek köftesi görünce aklım başımdan gidiyor.
*
- Ispanak ayılıp bayıldığım bir sebze değildi ama artık böreğin bile ıspanaklısını tercih ediyorum.
*
Peki ya bamya?
İşte orada duralım!
*
Yarım asrı aşkın bir zamandır şu yeryüzündeyim:
Bamyadan uzak durma konusunda milim geri adım atmadım, atamadım.
*
Neden?
Sorunun kısa ve acısız yanıtı şu:
Bazen nedensiz de sevilmez.
İYİ PARTİLİ ÜST DÜZEY YETKİLİ
HANDE Fırat’ın dünkü yazısında şöyle bir ifade vardı:
*
“İYİ Partili üst düzey bir yetkili, ‘Cihan Paçacı’nın açıklamalarının Genel Merkez ve partinin üst düzey organlarında karşılığı yok. İstişare sonucu yapılmış bir açıklama değil. Kendi fikirleridir’ dedi.”
*
Söylenene bir şey demeyeceğim.
Söylenenden bağımsız olarak şunu söylemekle yetineceğim:
*
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, adıyla sanıyla açıklama yaparken... Bu “üst düzey yetkili”nin adını verme cesareti bile gösterememesi, benim gözümde Cihan Paçacı’nın kıymetini on basamak daha yükseltti.
Paylaş