Paylaş
- SAAT: 17.00 Kendimi evden dışarı atıyorum. Teşvikiye Meydanı... Havada pis bir elektrik var. Bütün gözlerde “Bu gece çok süper eğleneceğiz” hırs ve kararlılığı...
- SAAT 17.15 Mahalleyi şöyle bir dolaşıyorum: İhmalkârlar, son yılbaşı alışverişi için dükkânları doldurmuş durumda. Monopol Tekel Bayii’nde uzun bir kuyruk... Eğlence yerlerinde en kıytırık sandalyelerin üzerinde bile “rezerve” yazıyor.
- SAAT: 18.30 Her şey çok yorucu... Her şey çok rekabetçi... Her şey çok kasıntı... Her şey çok özenti... Ve bu ruh haliyle Twitter’da günün ilk mesajını atıyorum: “Laik olmak zor zanaat”.
- SAAT: 19.00 Kaçarak eve geliş... O da ne? Yılların yanmayan şöminesi ilk kez yakılmış... Ahu Tuğba’ya, ayı postuna, Burçin Oraloğlu’na bin selam.
- SAAT: 19.30 Hiçbir şey olmayacakmış gibi yapmak ile çok şey olacakmış gibi yapmak arasında gidip gelmekten yorulan bünyemin biraz dinlenmeye ihtiyacı var.
- SAAT: 20.00 Ve konuklar geliyor. Beş kişilik sofrada “Tavacı Recep”ten sipariş ettiğimiz hindi var. İçimdeki günaha girmişlik duygusunu “Aslında ben hindi sevmem, keşke şöyle nar gibi kızarmış bir portakallı tavuk olsaydı” diyerek yenmeye çalışıyorum. Ama kurtarmıyor.
- SAAT: 20.30 Aniden sokaktan gelen seçim otobüsü gürültüsüyle yerlerimizden zıplıyoruz... “Jingle bells” eşliğinde “Yeni yılınızı kutluyorum” haykırışı... “Galiba Noel Baba geçiyor” diyerek balkona koşuyoruz. O da ne? Mustafa Sarıgül! Otobüs üstünden yeni yılımızı kutluyor. Kendisine türlü şirinlikler yaparak el sallıyoruz.
- SAAT: 21.00 Bende hafiften bir yabancılaşma duygusu... Konukları bir tarafa bırakıp televizyon karşısına geçiyorum. Flash TV’de sürreel bir programda Kâhtalı Mıçı “Senin için on beş sene yatalım mı vay vay” diyor. Az sonra aynı kanalda bu kez Cüppeli Ahmet Hoca sahne alıyor. Eğlence tam gaz yani...
- SAAT: 21.30 Kanallar arasında hızlı bir cevelan: İşte Ferhat Göçer! Yine düet yapıyor... İşte Serdar Ortaç! Belki de yüz bininci kez kendisine Allah tarafından bahşedilen beste yapma yeteneği için şükür üstüne şükür ediyor. İşte Petek Dinçöz! 23 Nisan assolisti gibi şarkılar söylüyor. İşte bizim Saba Tümer! Kahkahalar atıyor. İşte Kadir Mısıroğlu! Yakın tarihi yeniden yazma görevini bir an önce yerine getirmek zorundaymış gibi soluksuz konuşuyor.
- SAAT: 22.00 Bir hırsla kapatıyorum televizyonu... “Ben şöyle bir tur atayım” diyerek sokağa çıkıyorum. O da ne? İnsan seli, bizim evin önüne kadar dayanmış. “Pardon... Pardon” diyerek ilerleme çabaları... Çölde vaha gibi bir anda karşıma çıkıyor Salomanje... Kendimi içeri atıyorum. Bir süre sonra “Galiba burada herkesin herkesi süzmesi şeklinde bir eğlence anlayışı egemen” diye düşünüyorum. Etrafı süzerek süzülüyorum mekândan.
- SAAT: 22.30 Sarıgül’ün hiçbir masraftan kaçınmayarak Çin’den getirttiği “Yapay kar makineleri” üzerine inceleme / araştırma yapmak için Abdi İpekçi Caddesi’ne yöneliyorum. Ama sadece yönelmekle kalıyorum. Çünkü halk caddeyi doldurmuş, vatandaşa geçit vermiyor.
- SAAT: 23.00 Yeniden evdeyim. Misafirlerin genel talebini geri çevirmeyip “Çaresiz ev kadınları” konulu 45 dakikalık bir konferans veriyorum.
- SAAT: 23.45 İşte yeniden televizyon karşısındayım. İlk açtığım kanalda Fehmi Koru karşıma çıkmasın mı? Politik yorumlar yapıyor. Aklıma “Yeni yıla nasıl girersen bütün bir yılı öyle geçirirsin” geyiği geliyor. Anında zap yapıyorum.
- SAAT 24.00 Kendimi 9’dan geriye doğru sayarken yakalıyorum. Allah’tan bir kontrol manyağı olarak, sayım işi bitince anlamsız hareketler yapmaya yeltenmiyorum.
- SAAT 00.15 Balkondan Sarıgül’ün havai fişek gösterisini seyredenleri seyretmece...
- SAAT 00.30 Gözüm yatakta... Biraz daha dayanmalıyım... “Çoğu gitti azı kaldı, çoğu gitti azı kaldı” diye sayıklıyorum.
Goygoy da goygoy
KEMAL Kılıçdaroğlu, Lefter’i kaleci sanıyormuş. Bu müthiş bir gafmış. Ama biz yazmıyormuşuz. Bu konuyu gizlemek için çaba sarf ediyormuşuz. Çünkü biz Kemal Bey’in goygoycusuymuşuz.
Çok doğru... Vallaha öyle...
Hep beraber Kemal Bey’e torpil geçiyoruz.
* * *
Mesela...
Benim elimde Kemal Bey’in çocukken evlerinin yanındaki bahçede meyve ağacı taşlarken suçüstü yakalandığına dair bir belge var... Israrla yazmıyorum.
Mesela...
Bir mektep arkadaşı, Kemal Bey’in ortaokul döneminde çok utangaç olduğu için bir kızın cebine gizlice aşk mektubu koyduğunu söyledi... Goygoycu olduğum için yazmıyorum.
Mesela...
Kemal Bey’in Lady Gaga’yı hiç tanımadığını, Madonna’yı hiç dinlemediğini, Johnny Depp ile Jude Law’u karıştırdığını, Hande Yener ile Demet Akalın arasında fark gözetmediğini biliyorum ama yazmıyorum.
Mesela...
Kemal Bey’in mahalle kitapçısından kitap hacıladığına dair belgeleri karartıyorum.
Putlaştırma
“NURCU” arkadaşımız çok güzel konuşuyor.
Mesela diyor ki:
“Atatürk’ü putlaştırmayalım”.
Süper!
Tabii ki putlaştırmayalım.
Ama aynı “Nurcu” arkadaşımız, Said-i Nursi hakkında bildiklerinin dışında bir şeyler yazılınca fenalık geçiriyor.
“İftira” diyor. “Terbiyesizlik” diyor. “Bunu yazamazsın” diyor.
Demek ki neymiş?
Arkadaşın derdi putlaştırma değilmiş.
En güzel fotoğraf
HÜRRİYET’in “Kadın Olmak Zor” eki, hem eğlenceli, hem de mesajlı olmuş.
Emeği geçenleri kutluyorum.
Özellikle de kadın olmanın en belalı, en çetrefilli yanlarını canlandırmayı kabul eden erkekleri kutluyorum.
Söylemeden geçemeyeceğim:
Bütün fotoğraflar çok iyi ama ben en çok Çocuklar Duymasın dizisinin “Havuç”u, Furkan Kızılay’ın verdiği poza bayıldım.
“Küçük yaşta evlendirilen kızlar” meselesinin anlatıldığı fotoğrafta çok iyi rol kesmiş.
Fotoğraf konsepti de gayet iyi olmuş.
Noel Baba çocuk tacizcisi mi
BİR okurum, gittiği bir camide vaaz dinlemiş.
Hoca kürsüden demiş ki:
“Noel Baba bir çocuk tacizcisidir”.
Okurum soruyor:
“Doğru mu bu?”
Kendisine şöyle bir cevap verdim:
“Doğrudur, şu anda Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’le aynı koğuşta yatıyor”.
Paylaş