Paylaş
Bunlar çok ama çok baskıcıymışlar.
Mahalle baskısı yapıyorlarmış.
Aralarından biri aykırı bir laf etmeye kalktı mı hemen çullanıyorlarmış üzerine...
-Can Dündar mesela... Bir Atatürk belgeseli çekmiş, adama yapmadıklarını bırakmamışlar.
-Şafak Sezer mesela... Üç gün önce Gezi’de sloganlar atarken üç gün sonra aniden yüreği aydınlanıp “Çok yaşa Başbakanım” demiş, adamı tefe koymuşlar.
-Şahan Gökbakar mesela... Hükümeti destekler mahiyette çıkışlar yapmış, adama demediklerini bırakmamışlar.
-Yılmaz Özdil mesela... “Katil Esad bizim Başbakanımıza laf edemez” demiş, adama ayar üstüne ayar vermeye kalkmışlar.
Böyle diyorlar, böyle yazıyorlar.
Coşkuyla... Üst perdeden...
Kendilerinden gayet emin olarak...
*
İyi de arkadaşlar!
Daha dün Yeni Şafak yazarı Murat Menteş, sadece ve sadece “Gezi’yi anlamalıyız” türünden laflar ettiğinde siz ne yaptınız?
“Gezi’yi anlamalıyız” diyen Murat Menteş’in sizin kalemlerinizden işitmediği bir laf kaldı mı?
Mavi gökyüzünü ona dar etmediniz mi?
Adamcağız apar topar Yeni Şafak’ı terk edip ağzına fermuar çekmek durumunda kalmadı mı?
*
Ya da şöyle soralım:
Laiklerin, Kemalistlerin, ulusalcıların gettosundan...
-Mesela Can Dündar çıkıp aykırı şeylerin belgeselini çekebiliyor da...
-Mesela Şafak Sezer üç gün içinde fikir değiştirip Başbakan’ın elini çekinmeden öpebiliyor da...
-Mesela Şahan Gökbakar içinde bulunduğu gösteri sanatları camiasından ayrı düz koşu yapabiliyor da...
-Mesela Yılmaz Özdil, “Esad bizim Başbakan’a laf söyleyecek adam değil” falan diye çıkış yapabiliyor da...
Sizin gettodan neden böyle “yaramazlar” çıkmıyor, çıkamıyor?
Sakın “yaramazlık” bile sayılmayacak bir şeyler yaptı diye Murat Menteş’e yaptıklarınız yüzünden olmasın?
*
Bu memleket böyledir.
-“Kemalist laik ulusalcı” da içinden çıkan her türlü aykırılığı boğar...
-“Milliyetçi mukaddesatçı muhafazakâr” da içinden çıkan her türlü aykırılığı tepeler.
Kısacası...
Yok birbirinizden farkınız, ama siz Osmanlı Bankası’sınız.
Severim bu tür insanları
-10 kişi birinin üzerine çullanırken hiç düşünmeden derhal kendini çullanılanın yanında buluverenler.
-Çalıkuşu’nu en az beş kez hatmetmiş olanlar...
-İzledikleri filmleri, filmin kendisinden bile daha güzel anlatanlar...
-Yaşından daha büyük ve olgunmuş gibi gözükmek için özel çaba ve gayret harcayanlar.
-“Mona Roza” adlı şiiri ezbere bilenler...
-Güçlünün karşısında diklenen, güçsüzün karşısında alttan alanlar...
-Maruz kalınacak her türlü ince alaya ve uğranacak bin türlü zarara rağmen ısrarla Nutella’cı olmaya devam edenler.
-Dava delisi olanlar...
-Şaka kaldıranlar, şahsi almayanlar, esprinin hasından çakanlar...
-İstanbul’da hangi balığın ne zaman ortaya çıktığını bilenler...
-Hayattaki tek gailesi aradığı bir kitabı bulmak olan tipler...
-Refik Halit’in farkında olanlar...
-Çoktan modası geçtiğini bildikleri halde hâlâ giyim kuşam ve tavırlarıyla 1960’ların Fransız aydınlarına özenenler...
Eşbaşkanlık
MAVRAYLA karışık yazmıştım:
AK Parti’de “Tayyip Erdoğan gibi bir liderden sonra partimiz tek bir başkanla idare edilemez, biz de eşbaşkanlık sistemine geçmeliyiz” türü çıkışlar olabilir.
*
Mürekkebi kurumadan karşılık geldi.
Taraf gazetesinin haberine göre:
Tayyip Erdoğan sonrası için AK Parti’de eşbaşkanlık sistemine geçilebilirmiş.
Abdullah Gül hükümetten, Numan Kurtulmuş partiden sorumlu başkan olabilirmiş.
*
Mavraydı, ciddiye biniyor galiba...
Halife’nin resmi: Son gelişmeler
HALİFE Abdülmecid’in “Avludaki Kadınlar” adlı “nü” resmiyle ilgili son gelişmeleri aktarıyorum:
*
-Halife’nin tablosu hafta sonu İstanbul’da yapılan bir müzayedede 1 milyon 600 bin liraya satıldı.
-Resme 1 milyon 600 bin lirayı kimin verdiği bilinmiyor. Çünkü alanın kimliği açıklanmadı.
-Zaman gazetesinde Beşir Ayvazoğlu, “Böyle bir resmi Abdülmecid yapmamıştır” diye yazdı. Fakat onun bu görüşüne itibar eden çıkmadı. Murat Bardakçı, hem resmin Abdülmecid’e ait olduğunu, hem de Abdülmecid’in başka “nü” resimler de yaptığını yazdı.
-Resmi Abdülmecid’in halife olmadan önce yaptığını, halife olduktan sonra böyle bir resim yapmadığını söyleyenler oldu. Eğer Abdülmecid, bu tür resimleri “bir gençlik hatası” olarak görmüş olsaydı ve halife olduktan sonra tövbe istiğfar etseydi, bu söylenenlerin belki bir anlamı olurdu. Ama üzgünüm, yok böyle bir şey.
-Bazıları da Abdülmecid’in halife olacak bir adam olmadığını, Cumhuriyet’i kuran kadrolar tarafından halife yapıldığını, dolayısıyla Abdülmecid’den yola çıkılarak halifelik makamının yıpratılamayacağını söylediler. “Tartışmalı” ama hiç değilse kendi içinde “tutarlı” bir görüş.
Size de böyle gelmiyor mu?
-“ALTIN Portakal” gitgide daha fazla “eski Yeşilçam efsanelerinin gönlünü hoş tutma etkinlikleri”ne dönüşecek gibi...
-Soğuk hava severlerin sayısı gitgide daha çok artacak gibi...
-Çıldırtıcı trafiğin tam ortasında beliren “Her yer metro/Her yere metro” sloganları, okuyanlar üzerinde gitgide daha derin zalimce bir alay etkisi bırakacak gibi...
-Gürsel Tekin’in adaylığını açıklar gibi yapması, gitgide daha yoğun bir şekilde “Galiba CHP, İstanbul adayını belirleme işini eline yüzüne bulaştıracak” dedirtecek gibi...
-Çeşme ve Bodrum için “Buralar yaz dışında daha güzel” diyenlerin sayısı, bir parti kuracak sayıya ulaşacak gibi...
-ABD, Esad’la barışacak, olan bize olacak gibi...
-Anılarını kaleme alıp kitap yayınlayanların sayısı bizde de gitgide daha çok artacak gibi...
Polisin yetkilerinin arttırılması meselesi
HÜKÜMET polisin yetkilerini arttırıyormuş.
Polis artık olay çıkarma ve eylem yapma olasılığı bulunanları mahkeme kararı falan olmadan gözaltına alabilecekmiş.
*
Demokrat yazarlarımız isyanlarda...
Diyorlar ki:
-Ama bu polis devletine yol açar.
-Ama bu demokrasiyi zedeler.
-Ama bu hiç demokratik değil.
*
Hiç üzülmeyiniz, hiç dert etmeyiniz, hiç mesele çıkarmayınız sayın demokrat yazarlarımız...
Polisin yetkilerini arttıran hükümetimiz, birkaç yıl sonra bir “demokratikleşme paketi” açıklar ve o pakette “Polisin yetkililerini azaltıyoruz” der...
Siz de sevincinizi “Yetmez ama evet” diye başlayan “Reform süreci sürüyor” diye biten cümlelerle ortaya koyuveririsiniz.
Paylaş