İşte size CHP’li Canan Arıtman’dan dört başı mamur bir "kaşıma" örneği.
Arıtman nasıl mı kaşıyor?
Nasıl kaşıyacak, Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a bir mektup yazıp, durup dururken türban konusunu gündeme getirerek.
Canan Hanım, büyük bir gururla basına da sunduğu mektubunda diyor ki:
"Emine Hanım türbanıyla yurtdışında bizi temsil edemez."
Bunu söylüyor ve ardından da ekliyor:
"Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınları tesettürsüz, çağdaş, Batılı giyim tarzını benimsemiştir."
Bu cümleye bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
İktidar "getto psikolojisi" içindeyse, muhalefet de bal gibi "getto psikolojisi" içindedir.
Çünkü...
Canan Hanım da kendi "getto"sunun içine hapsolmuş, herkesin kendisi gibi olduğu yanılgısından hareketle hüküm veriyor, türbanlı kadınları yok sayıyor!
Nasıl ki iktidar, "Milletin ezici çoğunluğu bizim gibi yaşıyor, geri kalan bir avuç seçkin azınlık" havasındaysa...
Canan Hanım da öyle bir havada!
***
Hakkını yemeyelim, Canan Hanım’ın "iktidardakiler"e kıyasla daha "cüretkár" bir tarzı var.
Mesela, Emine Hanım’a şöyle seslenebiliyor:
"Giyim tarzınız Türk kadınını rencide ediyor!"
Kendisini "ev sahibi" falan gibi hissettiğinden olacak, "sıfır empati" hissiyle kaleme aldığı bu cümleyle, "adap erkán ölçüleri"ni ihlal etmekten kaçınmıyor.
Halbuki durup iki dakika düşünse...
"Acaba densizin teki çıkıp bana ’Senin giyim tarzın beni rencide ediyor’ dese ne hissederim?" sorusunu kendi kendine sorabilse...
Belki de yaptığı adapsızlığı fark edebilecek.
Ama hayır!
Sonuç olarak Canan Hanım da empati dersinden sınıfta kalmış bir toplumun çocuğu değil midir?
Anımsayalım:
Bir süre önce Meclis Başkanı Bülent Arınç, Canan Arıtman’a, kılık kıyafet konusunda adap ölçülerini hayli zorlayan bir şekilde çıkışmıştı.
Bu duruma çok sinirlenen Canan Hanım da soluğu mahkemede almıştı.
Ama işte görüyorsunuz:
Canan Hanım, kendisine yapılması durumunda öfkelendiği bir adapsızlığı, başka bir hemcinsi için rahatlıkla yapabiliyor.
***
CHP, iktidardakilere ne diyor:
Türban konusunu kaşıma!
O zaman biz de CHP’ye şöyle diyebiliriz:
"Sen de kaşıma!"
CHP, iktidardakilere ne diyor:
"Türkiye’de herkes sizin gibi yaşamıyor. Sizden farklı yaşam tarzlarına sahip insanlar var. Onları yok sayma."
O zaman biz de CHP’ye şöyle diyebiliriz:
"Türkiye’de herkes sizin gibi de yaşamıyor. Sizden farklı yaşam tarzlarına sahip insanlar da var. Sen de onları yok sayma ve saygı göster."
İki güzellik
BİR:Ali Kocatepe, kimselerin Necip Fazıl şiirlerine el atmadığı bir dönemde, yani yıllar önce, Necip Fazıl şiirlerini, acayip yakışan melodilerle bestelemiş bir sanatçıdır. Bu yönüyle ideolojik bir aşmışlık içindedir yani. Sadece Necip Fazıl mı? Sabahattin Ali şiirlerinin de hakkını vermiştir, Tanpınar şiirlerinin de. Belki de bu yüzden Ali Kocatepe ismi, benim için anlamını her zaman korumuştur. Bugünlerde onun 41. sanat hayatı adına çıkan iki CD’lik "41 Kere Maşallah" albümüne takılıyorum. Besteler mükemmel, yorumlar harika! Ama içimden hep şunu söylüyorum: "En güzel Ali Kocatepe şarkıları bunlardan ibaret değil ki!" Neyse ki ikinci dalga geliyormuş. Özlemle bekliyorum.
İKİ: Áşık Mahzuni Şerif, belli bir inanç ve duygu dünyasından gelmesine karşın, bu toplumun geneline seslenmesini bilmiş bir sanatçıdır. Bunu nasıl başardı? Kendi inanç ve duygu dünyasına ihanet ederek mi? Asla! O kendi türkülerini söyledi, biz o türkülerde bize karşılık gelen duyguları yakaladık. Zaten "büyük sanatçı" olmak da böyle bir şey değil midir? Bugünlerde Áşık Mahzuni Şerif’i yeniden anımsıyoruz. Çünkü uzun süreden beri atılması gereken adım nihayet atıldı ve Mahzuni’nin eski albümlerinden üçü yeniden yayınlandı. Albümlerin arka kapak yazılarını ise Sezen Aksu kaleme almış. Yerel duyarlılıktan evrensele geçiş nasıl olur diye merak ediyorsanız alıp dinleyin derim.