Biat kültüründen gelen bir adam mıyım?

DÜNKÜ yazımda ucundan azıcık Başbakan Tayyip Erdoğan’a hak verdim ya...

Haberin Devamı

Bazı “laik” okurlarım hemen lafı gediğine koymuşlar.
“Ne de olsa biat kültüründen geliyorsun. Senin tam anlamıyla değişmen imkânsız Ahmet Hakan” diye mesaj sarkıtmışlar.
* * *
Arkama yaslanarak şöyle bir düşündüm:
Gerçekten de “biat kültürü”nden mi geliyorum ben?
Tüm gençliğim birilerine biat ederek mi geçti?
Sözlerinin üzerine söz söyleyemediğim ağalarım mı oldu benim, beylerim mi oldu? Sımsıkı bağlı olduğum değerler bana, “Sorgusuz sualsiz itaat et Ahmet Hakan” mı diyordu?
Bunları sordum kendime.
* * *
Sonra bir film şeridi gibi geçti tüm gençliğim gözümün önünden:
- Ağabeyleri nasıl da kıyasıya eleştirirdik.
- Politik liderimizle nasıl da kafa yapardık.
- İsmailağa’yı nasıl da küçümserdik.
- Cemaat mensuplarıyla nasıl da atışırdık.
- Radikalleri nasıl da sekter bulurduk.
- Entellik ayağına yatarak nasıl da uçuşa geçerdik.
- Solcularla nasıl da ittifak yapardık.
Eğer “biat kültürü”nden kastedilen dava ağalarına ya da cemaat beylerine körü körüne itaat ise...
Ben böylesi bir kültürün içinde yoğrulmadım. Hatta birçok “laikçi cemaat”e göre...
Çok daha başkaldıran, çok daha aykırı giden, çok daha fırlama bir kültürden geldiğim bile söylenebilir.
* * *
Yani demem o ki:
Bugün tek parti iktidarının...
Ortalığı toz duman ettiği, aykırılıkları törpülediği, İslami kesimi tek tipleştirdiği, bütün renkleri aynılaştırdığı, fark bırakmadığı şu kısır ortama bakıp da...
“Eh ne de olsa biat kültüründen geliyorlar” demeyin.
Çünkü ben tanığım:
Eskiden böyle bir şey yoktu.
* * *
Hadi daha ileri gideyim:
Teoride de böyle bir şey yoktur.
Eğer teoride “körü körüne itaat” diye bir şey olsaydı...
Hüseyin kıyam etmezdi.
İmam-ı Azam hapislerde çürümezdi.
“Seni kılıcımızla doğrulturuz” diye bir çıkış söz konusu olmazdı.
“İhtilafta rahmet” aranmazdı.
“Mutezile” bile olmazdı.
* * *
Yani demem o ki:
Siz bakmayın bugün “körü körüne itaati kendilerine meslek edinen” tiplere...
“Lidere sadakat şerefimizdir” diye haykıranlara...
Politik önderlerinin lafının üzerine laf söyleyemeyenlere...
Onlar ne teoriden güç alıyorlar, ne de yakın geçmişlerinden.
Onları bu hale sokan “biat kültürü” falan değildir.
Peki ne midir?
Şudur:
Hani o insanlık tarihi kadar eski, “güçlünün karşısında arıza çıkarmaktan duyulan çekinme güdüsü” vardır ya...
Söz konusu olan odur, başka bir şey değil.

Haberin Devamı

Kıyamet koparacak filmler

Haberin Devamı

“Mustafa” filmi çekildi, bir taraf “Atamıza yapılır mı bu” diye feveran etti.
“Kanuni” dizisi çekildi, diğer taraf “Ecdadımıza nasıl kıydınız” diye feveran ediyor.
Benden söylemesi:
Eğer bu feveranlar bu kadar üst perdeden giderse...
Başka filmler için tepki gösterecek enerji kalmayacak.
Feverancıları uyarıyorum: Madem bu kadar çok tabunuz var. O halde enerjinizin bir kısmını, bundan sonra çekilecek yeni filmler için saklamalısınız.
* * *
Mesela...
Yeni bir “Hacı Fellini”nin çekeceği “Ali Şükrü Bey Cinayeti” adlı bir filme şimdiden hazırlıklı olmak gerekir.
Mesela...
Senaryo danışmanlığını Bedii Faik’in yapacağı “Adnan Bey ve Aşkları” adlı bir filme de hazır olmakta yarar var.
Mesela...
Kanuni için mehteran takımıyla protesto gösterisi yapanların, “Deli İbrahim” adlı film için nasıl bir protesto gösterisi yapacaklarını şimdiden düşünmeleri gerekir.
Mesela...
Necip Fazıl’a üstat demeyen bir sinemacı, “Bir başka açıdan Necip Fazıl” filmi çektiğinde ne yapılacağı hesaba katılmalıdır.
Mesela...
Karadeniz’de boğulan Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öyküsü “Bir yanım deryada çalkanır şimdi” diye filme çekildiğinde ne yapılacağı düşünülmelidir.
Mesela...
İkinci Abdülhamit’e “kızıl sultan” diyen biri, “burun” adıyla film çekerse nasıl bir tavır alınacağı şimdiden planlanmalıdır.

Haberin Devamı

Yaşasın

- Yaşasın sanattan hiç çakılmasa da beğenilmeyen heykele ucube deme özgürlüğü...
- Yaşasın sinemadan hiç çakılmasa da beğenilmeyen filme kıytırık deme özgürlüğü...
- Yaşasın tiyatroyu hiç sevmiyorum deme özgürlüğü...
- Yaşasın “Kâhtalı Mıçı’yı çok severim” diye haykırma özgürlüğü.
- Yaşasın “Beren Saat hiç rol yapamıyor” diye ahkâm kesme özgürlüğü...
- Yaşasın milyarlar harcanan bir dizi için “çadır müsameresi” deme özgürlüğü...
- Yaşasın harcanan emeğe falan bakmadan bir sanat eseri için “olmamış” deme özgürlüğü...
- Yaşasın “Hayatımda hiç müzeye gitmedim” diye gururlanma özgürlüğü...

Üç artist tarzı

- ROL YAPANLAR: Yaptıkları işi abartmayıp sadece canlandırdıkları rolün hakkını vermeye çalışanlar. (Bakınız: Erkan Can... Bakınız: Settar Tanrıöğen)
- ROL KESENLER: Canlandırdıkları karakterden ziyade kendilerini önemsedikleri için her rolde aynı tınıyı, aynı tarzı, aynı edayı takınanlar. (Bakınız: Rutkay Aziz...)
- ROLÜNE KAPTIRANLAR: Mafya liderini canlandırır, kendini mafya lideri zanneder. (Bakınız: Oktay Kaynarca). Kayınvalideyi canlandırır, kendini kayınvalide zanneder. (Bakınız: Nebahat Çehre).

Haberin Devamı

Hizbullah hakkında 5 şey

- BİR: Güneydoğu’da tabanı güçlü olan ikinci oluşum haline gelmiş durumdalar.
- İKİ: Organizasyon yetenekleri var. Şu ana kadar on binleri bir araya getirdiler. “Peygamber Mitingi”ne 50 bin kişi katıldı.
- ÜÇ: Şimdilik AK Parti’ye destek veriyorlar ama yeterince güçlendiklerini düşündükleri anda bağımsız bir harekete dönüşebilirler.
- DÖRT: Gülen Cemaati ile araları hoş değil.
- BEŞ: Her an PKK ile karşı karşıya gelebilirler.

Yazarın Tüm Yazıları