CAMİANIN önde gelen bütün isimlerini erken yaşta tanımış olmama karşın...
Nedense Beşir Atalay’ı çok geç tanıdım...
Kendisiyle tanışmam 28 Şubat günlerine tekabül eder...
Peki neden?
Camiadaki ünü hayli yaygın olan ve herkes tarafından "Beşir Hoca" diye anılan bir ismi, ben neden geç tanıdım?
Sanırım Beşir Hoca, camianın epey savruk olduğu dönemde, bu savrukluktan payına düşeni almamak için olağanüstü titizlik gösteriyordu...
Uzak duruyordu yani Refah Partisi’nin o dönem herkesi irrite eden söyleminden...
O dönemde Kırıkkale Üniversitesi’nin rektörüydü, uzak duruşunun bir nedeni de galiba buydu...
Gerçi titizlenmesi hiçbir işe yaramadı...
Dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz, 28 Şubat günlerinin atmosferinden aldığı gazla Beşir Hoca’yı Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü’nden attı...
Hem de sudan sebeplerle...
Hem de bir hukuk cinayeti işleyerek...
Ama o dönemde bırakın hukuk cinayetini, dört başı mamur hakiki bir cinayet bile vicdanlarda yankı bulmuyordu...
Çünkü cepheleşmiştik. Çünkü herkesin mazlumu kendineydi... Çünkü adalet kimsenin umurunda değildi...
Ve böylece...
Beşir Hoca’nın alnına silinmez bir "irticacı" damgası vuruldu.
O tarihten bu yana...
"İrtica nedeniyle rektörlük görevinden alınmış bir zat" diye anılıyor.
Söylentilere göre...
Sezer bile Beşir Atalay’ın Milli Eğitim Bakanlığı gibi bir göreve getirilmesini sakıncalı bulup isminin üstünü çizmiş.
* * *
Evet, Beşir Hoca’yı tanımam geç oldu ama güç olmadı...
Rektörlük görevinden alındıktan sonra Hoca ile teşriki mesaiye başladık.
Benim için "çölde vaha" gibi bir şey olmuştu Hoca...
Bir kere ince zevkleri vardı...
Acayip kibardı...
Ölçülüydü ama dünya zevklerine kendini kapatmamıştı.
Biraz müşkülpesentti ama rahatlayınca müthiş esprili olabiliyordu.
Entelektüel ufku hayli gelişmişti.
Henüz daha "Milli Görüş gömlekleri"nin herkesin üzerinde durduğu bir dönemde, Hoca "Milli Görüş" olayını hem reel politik, hem de liberal açıdan eleştiriyordu.
"Mesafeli" ama "içtenlikli" bir dostluk geliştirmiştik.
Biliyorum, "Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması"...
Ama yine de uzun yolculukların bir insanın bir insanı biraz olsun anlayabilmesi açısından mükemmel bir fırsat sunduğunu da inkar edemem...
Beşir Hoca ile 28 Şubat günlerinin hemen ardından bir haftalık Amerika seyahatine çıktık.
New York’ta kitapçılarda dolaştık...
Otantik bir Yahudi lokantasında Yahudi yemekleri yedik...
Sergileri gezdik...
Sonra Washington’a geçtik... Orada öğrenim gören kızı, bizi kentin en "trendi" restoranlarından birine davet etti.
Kızıyla kurduğu uygar ilişki de etkiledi beni...
Kısacası...
Beşir Hoca’nın anlayışlılığını, dışa açıklığını, başka dünyalarla ilişki kurmadaki ustalığını, nezaketini bu gezide daha yakından müşahede ettim.
Bir de "başkalarının hayatı"na müdahale etmeyi "dini bir vecibe" gibi algılayan camiadaki öteki okumuş yazmışlardan farklı olarak "özel hayata saygı bilinci" geliştirdiğini fark ettim.
* * *
Sonra ANAR adlı araştırma kuruluşunun başına geçti Beşir Hoca...
Burada kamuoyu araştırmaları yapıyordu...
Sonuçta ANAR, belli bir siyasi partiyle ilintiliydi.
Ancak Hoca, işini o kadar ciddiye alıyor ve dürüstlük konusunda o kadar titizleniyordu ki, sonuçlar ANAR ile ilintili partinin aleyhinde çıksa bile en küçük bir oynama yapmıyordu.
ANAR’ın kısa süre içinde saygınlık kazanması, Hoca’nın bu tutumu sayesindedir.
* * *
Son 5 yıldır Hoca ile ayrı düştük.
O AKP’ye girdi, bense ufaktan "camia"yı terk ettim...
Geçen yıl The Marmara Oteli’nin kafesinde geçirdiğimiz bir öğleden sonrayı saymazsak, temasımız koptu bile diyebilirim.
Ancak vicdanım, "camia"yı yakından tanımayan isimlerin, ne zaman Beşir Atalay adını işitseler, "Bırakın canım şu irticacıyı" demelerine isyan ediyor.
YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün hak hukuk dinlemeden yaptığı haksız bir işlemin, hálá haksızlıklara yol açabilmesine ifrit oluyorum.
Ve işte bu yüzden...
En azından "mahallesini terk etmiş bir adam" olarak benim tanıklığıma önem verenler nezdinde şunları söylemek isterim:
Kaygıya gerek yoktur...
Yeni İçişleri Bakanımız, "irticacılık" denilen mevzuda, şu AKP denilen parti içinde en fazla güven duyabileceğimiz isimlerin başında gelir.
Eğer hükümet içinde "irticai bir gelişme" yaşanırsa, bilin ki, bir zamanlar "irtica" gerekçesiyle rektörlükten atılan Beşir Hoca, bu gelişmenin karşısında yer alır.
Tanıklığıma güvenmeyenler için ise söyleyecek bir şeyim yok...