Şaibeler, ihale peşinde koşmalar, akçalı işlere bulaşmalar, AKP’yi fena halde yıpratıp yormuştu. Bülent Arınç gibi ideolojik açıdan hayli tartışmalı olsa da akçalı işler açısından temizliği dost düşman herkes tarafından kabul görmüş bir ismin en önemli makamlardan birine getirilmesinin anlamı budur... Mehmet Şimşek gibi becerisi hayli tartışmalı olsa da elini harama sürmeyeceği dost düşman herkes tarafından kabul görmüş bir ismin Maliye Bakanı yapılmasının anlamı budur... Bu işin tek istisnası "Ali Dibo" tartışmalarının kahramanı olan Sadullah Ergin’in Adalet Bakanlığı görevine getirilmesidir... Ama bu kadarcık kusur, sanırım kadı kızlarında bile bulunur...
BU BİR ÖZE DÖNÜŞ KABİNESİDİR
Sanırım Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç’a şöyle demiştir: "Abi! Biz bir zamanlar dört kişiydik... Ne güzel bir hava yakalamıştık... Ama gittikçe o havadan uzaklaşıyor muyuz ne? Gel, kabineye gir... Hem bizi uyar, hem de o ilk günlerdeki güzel havayı yeniden yaşayalım, öze dönelim." Sanırım bu teklif üzerine Bülent Arınç’ın gözleri nemlenmiştir. Evet, bu bir öze dönüş kabinesidir. Bunun sembolü sadece Bülent Arınç da değildir... "İki sakallı bakan" ile de bu mesaj verilmiştir, Ahmet Davutoğlu ile de...
BU BİR TABAN KABİNESİDİR
Tayyip Erdoğan, "Ne varsa yine bizimkilerde var" diyerek, kendi öz varlığına yönelmiştir. Kendi insan sermayesinden star yaratma işine soyunmuştur. Güveni ön planda tutmuştur. Liberal telkinlere kapıyı kapatmıştır. Liberal ya da laik kesimleri değil, tabanı memnun etmeye çalışmıştır... Yerel dengeler de vardır işin içinde, seçim sonuçlarına göre ceza kesme de... Milli Görüş’e selam çakma da vardır işin içinde, tabanın gururunu okşama da...
Ahmet Davutoğlu efsanesi yıkılacak
AHMET Davutoğlu isminin "İslami camia"daki itibarı acayip yüksektir...
En ılımlısından en radikaline...
"İslami camia"da herkes Ahmet Davutoğlu ismini duyunca ceketini ilikler.
Çünkü...
"İslami camia", bu konuda "mitler ve efsaneler"e teslim olmuştur.
"İslamcıların Ahmet Davutoğlu miti ve efsanesi"ni şu cümleler belirler:
"O bizim medarı iftiharımızdır... Yerlidir, derinliklidir, ilkelidir... O dış politikada Erbakan Hoca’nın bıraktığı yerden bayrağı götüren bir mücahittir... Erbakan’ın D-8 hedefi varsa, Davutoğlu’nun da Ortadoğu barışı hedefi vardır. O ’monşer diplomasisi’ne karşı, ’şahsiyetli dış politika’ bayrağını yükseltmektedir. O zihninde İslam álemi tasavvurunu yaşatmaktadır. O bizi İslam dünyasına yakınlaştırmaktadır. O İkinci Abdülhamid Han’ın bugünkü temsilcisidir..."
"İslami camia"daki algı bu da, "laik kesim"in dış politikadan çakan kalemlerinin algısı bundan farklı mı?
Tabii ki değil...
İslamcılar, Davutoğlu’nu "O bizim medarı iftiharımız" diye selamlarken...
"Laik kalemler" de Davutoğlu’na, "Dış politikada tehlikeli oyunlar oynayan İslamcı" muamelesi çekmeyi uygun bulurlar...
* * *
İddia ediyorum:
Ahmet Davutoğlu’nun "Dışişleri Bakanı" olmasıyla birlikte...
Bu mit çökecek... Bu efsane yerle bir olacak...
Çünkü...
Ahmet Davutoğlu, İslamcıların ya da laiklerin atfettikleri misyonu sahiplenen biri değildi...
Aslında Davutoğlu, mitlerin oluşmaması ya da efsanenin yıkılması için elinden geleni yaptı...
Her defasında, "Türk dış politikasında bir değişim yok" mesajını verdi... "Mevcut dışişleri bürokrasisiyle uyum içinde çalışıyoruz" dedi... "Yörünge sapması söz konusu değildir" dedi... Hatta "monşer aşağılaması"na itiraz bile etti!
Ancak ne İslamcı kalemler, ne de laik kalemler... Ne taraftarlar, ne de muhalifler...
Buna inanmadılar...
Çünkü "efsane", her zaman baldan daha tatlıdır.
* * *
Ama artık gerçeklere dönüş dönemi başlıyor.
Artık herkes şunu anlayacak:
Ahmet Davutoğlu ne "İkinci Abdülhamid Han’ın bugünkü temsilcisi"dir, ne de "Türkiye’yi Araplaştırmaya çalışan bir maceraperest"tir.
Herkesin anlayacağı bir gerçek de şu olacak:
Türk dış politikası, "İslam ümmeti mücahitliği"nden "Avrupa muhipliği"ne savrulan dengesiz bir yapıyı kaldırmaz.
Ahsen Yenge’ye veda şiiri
Rabbine sorardın Cleveland derdi / Hava likit yumurta kokusuyla dolardı / Sen ’sevgili bakanımız’ diye sarılınca Kemal Abi’ye / Kayıtsız kalamazdım bu komediye / Ne esaslı leydimizdin sen Ahsen Yenge...
Dilden dile dolaşırdı ailenizin maceraları / Kıskanırdı herkes oğlunuz Abdullah’ı / Arada polemik bile yapardık seninle / Mahkemeye gidip 15 bin liramı almıştın bir keresinde / Ne eğlenceli leydimizdin sen Ahsen Yenge...