Paylaş
Adamın ardından...
Yazıyorlar:
“Dur, dur... Öyle kolayca ölme... Önce bir hesap ver bakalım... Hesap vermeden nereye gidiyorsun?”
Kendi kendime soruyorum:
Hasbelkader yandaş medyada yazıp çiziyor olsaydın, buna sesini çıkarmaz mıydın?
* * *
Bülent Arınç’a suikast düzenlenecekmiş...
Haberleri okuyorum, olayın ayrıntılarını kavramaya çalışıyorum...
Olmuyor, olmuyor...
Sonuçta...
“Pizza servisi yapan kurye gibi bir suikastçı” tipi çıkıyor karşıma...
Ya da...
“Eline aldığı krokiyle Başbakan Yardımcısı’nın evini arayan suikastçı” tipinin bir milim ötesine gidemiyorum.
“Ajan provokatör” olayı mı? Salaklık mı? Yoksa kurgusal bir vaka mı?
Anlayamıyorum...
Kendi kendime soruyorum:
Hasbelkader yandaş medyada yazıp çiziyor olsaydın, buna sesini çıkarmaz mıydın?
* * *
Soytarılığın kıvamını kaçıran “Cüppeli” diye bir adam var.
Vaaz kürsüsünden İsveç’teki “Minare yasağı”nı eleştiriyor.
Kutsal makamdan ettiği lafa bakın hele:
“Ulan o dört minare nerenize girdi de rahatsız oldunuz...”
Bakar mısınız adamın vaaz kürsüsünden söylediğine...
Bakar mısınız adamın “minare” dendiğinde aklına gelen şeye...
Gazetesi Vakit, hocası “Cüppeli” olan bir dinin düştüğü hazin duruma bakar mısınız?
Kendi kendime soruyorum:
Hasbelkader yandaş medyada yazıp çiziyor olsaydın, buna sesini çıkarmaz mıydın?
Eğer karikatür çizebilseydim
ALIRDIM kalemi elime...
Ve şöyle bir şey karalardım:
Yerde bir çarmıh...
Üzerinde bizim Patrik...
Başında da üç beş kişi...
Bir yandan çakıyorlar çivileri, bir yandan da haykırıyorlar:
“Demek seni Türkiye’de çarmıha geriyorlar ha! Çabuk sözlerini geri al Papaz Efendi.”
Dedim ya...
Keşke karikatürist olsaydım...
Ek’lere dair
KELEBEK: “Nerede görüldüler?” türünden yaratıcı köşelerine bayılıyorum. Kelebek’te okumadan geçtiğim tek bir köşe yazarı bile yok. Cengiz Semercioğlu, konu çeşitlendirme becerisiyle günümüzün Ahmet Rasim’i... Melike’deki gizli humor, Onur’daki yenilikçi tarz ve Ömür’deki sempatik kararlılık hoşuma gidiyor. Melis Alphan, zaten Milliyet’teyken de favorimdi, Kelebek’e güç kattı...
GÜNAYDIN: Sayfalarına o kadar haberi sıkıştırabilme becerilerine hayranım... Ayşe’nin Günaydın’a katkısı büyük, kayıtsız kalınamıyor yazılarına... Mevlüt ise Kelebek için kayıp, Günaydın için kazanç oldu... Yüksel Aytuğ’un televizyonu ciddiye alışını, Şirin Sever’in magazine eğiliş biçimini seviyorum.
HT MAGAZİN: Rahşan Gülşan’ın yazıları mükemmel ve HT için büyük bir açığı kapatıyor... Oben Budak ise fazla ağırdan satıyor kendisini, keşke biraz açılsa... Sanırım yazar takviyesi gerekiyor HT’ye. Ama özel haberler ve atılan yaratıcı başlıklara diyecek bir şey yok... Fotoğraf kalitesi de yüksek...
CADDE: En uzun sürede okuduğum ek Milliyet Cadde... Yazarları kuvvetli... Mehveş başta biraz yalpalasa da yolunu buldu... Elif de iyi... Sayfa sayısı fazla... Mesela Sina Koloğlu’nun televizyon kritiklerinde artık “sıkışma olmuyor”. Haberler geniş işleniyor... Haberlerdeki çeşitlilik de diğer eklere göre daha iyi...
“Işıklar içinde yatsın” meselesine taktım
ZÜLFÜ Livaneli, yitirdiğimiz üç değerli ismin, Zeki Ökten, Yıldız Sertel ve Ali Taygun’un ardından yazmış...
Ölülerimizi hayırla anarak, kutlu bir iş yapmış.
Ve fakat...
Yazısının sonunu “Işıklar içinde yatsınlar” diye bitirmiş.
Çoktandır şu “Işıklar içinde yatsın” ya da “Mezarına yıldızlar yağsın” türünden dileklere takmış durumdayım...
Bizim asırlık “Allah rahmet etsin” ya da “Nur içinde yatsın” gibi temennilerimiz orada dururken, ne gerek var bu türden fantezilere, anlamıyorum...
Paylaş