Paylaş
Daha bu cümlenin mürekkebi kurumadan...
Sırf bu cümleyi yazdım diye...
Bana da “Ergenekoncu” demesinler mi?
Sindirir mi beni bu türden yaftalamalar? Tabii ki hayır!
* * *
İşte haykırıyorum:
Eğer Ergenekon, yakın tarihin bütün pisliklerini dolduracağınız bir sandık ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, elinizde sağa sola kara çalma aracı haline geldiyse...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, Yalçın Küçük gibi bir adamın liderliğindeki örgütlenme ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, muhalif sindirmek için bin yıl sürecek bir sürece dönüştü ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, polisi güçlendirip askeri zayıflatmak amacıyla kullandığınız bir araç ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, binlerce sayfalık, özensiz, çelişkilerle dolu, özel hayat dedikodularıyla dolu iddianame ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
Eğer Ergenekon, beni bile susturmanın, sindirmenin, korkutmanın aracı haline geldi ise...
Ben bir Ergenekoncuyum...
* * *
Hiç çekinmeyin...
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Ahmet Hakan Ergenekonculuk yapmaya devam ediyor hâlâ...
Yahşi Batı’nın keyfini neden çıkaramadım
BİR yanımda yeteneğinin hakkını veren ünlü bir tiyatro sanatçısı...
Diğer yanımda tiyatro ve sinema alanında faaliyet gösteren bir başka isim...
Öbür yanımda ise alemin tüm raconuna vakıf ünlü bir arkadaş...
Hep beraber “Yahşi Batı”yı seyretmeye gittik.
* * *
Benim Yahşi Batı’dan beklentim şuydu:
Hafif depresif bir ruh halinden kurtulmam için küçük ve alçak gönüllü bir katkı...
Beklentimi en aza indirgemiştim:
Cem Yılmaz’ın gülmeye değer bulmayacağım türden şakalarına bile gülecektim.
Kısacası tipik bir “Recep İvedik seyircisi” kayıtsızlığı içindeydim.
Maganda kahkahası atacaktım. Kaptıracaktım... Didiklemeyecektim...
* * *
Fakat ne mümkün!
Etrafımda “profesyonel deformasyon” dedikleri marazi duruma kendilerini fazlasıyla kaptırmış “üç profesyonel arkadaş” var...
Daha filme gitmeden başlıyorlar ahkâm kesmeye...
Biri “Acaba gişede ne yapar?” diye soruyor endişeyle...
Biri Recep İvedik’in yine ezip geçeceğini söylüyor...
Sonra öbürü lafa girip, “Cem Yılmaz filmleri” hakkında gayet profesyonel analizler attırıyor...
* * *
Ve sonunda sinema salonundayız...
Cem Yılmaz gayet aptal bir şaka yapıyor, ben tam güleceğim, sağıma bakıyorum ciddiyet, soluma bakıyorum bir somurtma hali... Gülüşüm dudaklarıma yapışıp kalıyor, ben de mecburen espriyi hiç beğenmemiş gibi yapıyorum...
Bir süre sonra...
Cem Yılmaz, tıpkı Recep İvedik gibi küfür ediyor, ben de milletimizin diğer fertleri gibi küfrü duyunca basacağım kahkahayı, ancak hem sağımdaki hem solumdaki “profesyonel”den “küfür işitince gülenler”e yönelik homurtular yükseliyor...
Ben de doğal olarak gülmek yerine onlar gibi homurdanmaya başlıyorum...
Haklarını yemeyeyim:
“Üç profesyonel”in filmde güldüğü yerler de oluyor...
Ancak “zavallı” ben, gülebileceklerini daha önceden tahmin edemediğim için ıskalıyorum o yerleri...
* * *
Filmin sonunda yorumlar geliyor:
Biri “Cem Yılmaz çok dişi oynamış” diyor...Diğeri “Demet Evgar’da pek bir şey bulamadım” diyor...
Öbürü “Ben sadece Uğur Polat’ı beğendim” diyor.
Ben tam “Ama Zafer Algöz çok iyiydi” diye araya girip filmle ilgili olumlu bir çift kelam etmek istiyorum...
Bu sefer de “Aman o da Vahi Öz’ü taklit etmiş” diyerek harcıyorlar Zafer Algöz’ü...
* * *
Bir daha mı tövbe...
Bir daha herhangi bir sinema filmine “sektör”den herhangi biriyle gitmeyeceğim...
Ben ne anlarım “dişi oyun”dan? Bana ne filmin gişesinden? Bana ne memleketimizdeki senaryo eksikliğinden? Bana ne oyunculuğun kalitesinden?
Ben sadece ve sadece iki saat boyunca Cem Yılmaz’ın ince ya da kalın şakalarına, skeçlerine, esprilerine kendimi kaptırıp gülmek istemiştim.
Gerisi teferruattı...
Fakat gelin görün ki profesyoneller yüzünden teferruatın esiri oldum...
Paylaş