"Modern görünümlü / emekli öğretmen duyarlıklı" bir hanımefendi, CHP Lideri Deniz Baykal’a çıkışıyordu:
"Bunu yapmayacaktınız... Çarşaflılara prim vermeyecektiniz..."
Tedirginlikle bekledim...
"Baykal ne cevap verecek" diye...
Hakikaten şahane, hakikaten mükemmel, hakikaten ikna edici...
Ve bir milim geri atmayan bir cevap verdi Baykal...
En son "Çarşaflıların çocukları da şehit oluyor" cümlesi ile...
"Hanımefendi"yi geriletmeyi başardı...
Ne yalan söyleyeyim: Hayran kaldım...
* * *
Tatil günlerimde İsmail Kara’nın "Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam" adlı kitabını okurken...
İçimden şöyle dedim:
"Keşke bu kitabı Deniz Baykal da okusa."
İsmail Kara, kitabında...
1947 yılında toplanan CHP Kurultayı’nda "din ve laiklik" konusunda neler konuşulduğunu...
Cumhuriyetin ilk döneminde kılık kıyafet konusunda yapılan tartışmaları...
Diyanet İşleri Başkanlığı ile dini cemaatler arasındaki mücadeleyi...
Ahmet Hamdi Aksekili’yi...
Cumhuriyete ve devrimlere destek veren dini şahsiyetlerin argümanlarını... Cumhuriyete gönülsüzce de olsa ayak uyduran din adamlarının kılık kıyafetlerindeki değişimi...
Son derece akıcı bir üslupla anlatmış...
Okuma parçaları ve fotoğraflarla da renklendirerek...
Madem Deniz Baykal, "Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir mesele olarak İslam" konusuna kafayı takmış durumda...
O halde bu alandaki müktesebatını daha da geliştirmek amacıyla "Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam" kitabına dalmalıdır...
Sanırım Deniz Bey, hızlı ve rahat okumaya pek uygun bir yöntemle kaleme alınan bu kitabı, iki gecede devirir...
Yarısında çıktığım filmler
ASABIM bozuldu... Canım sıkıldı...
"Türklere film çekmek yasaklanmalı" diye bağırmak istedim...
Kendimi kandırılmış hissettim...
"Ucuzculuğun bu kadarına pes" dedim...
Her biri için yazılan köşe yazılarına, yapılan haberlere acıdım...
En sonunda da "Kolay yoldan gazlamaya son" dedim...
Ve şu notları düştüm:
MURO Hakkında köşe yazısı yazmaya değecek bir film değilmiş... Televizyon dizisinin reytinginden kırpıp kırpıp, gişe başarısı yaratmaya soyunan açıkgözlerin eseri... Elde ettiği gişe başarısı, milletimizin beğeni düzeyi hakkında hüsran duygusu yaratıyor... Yarattığı tartışmalar ise, ben dahil buralarda yazıp çizenlerin çabuk dolduruşa geldiğinin en önemli kanıtı... Ne diyeyim? Ayaklarım tutulsaydı da gitmeseydim...
OSMANLI CUMHURİYETİ Tanrı istemezse yaprak kımıldamazmış... Allah hiç kimseye taşıyamayacağı bir yük yüklemezmiş... Fakat nasıl olmuşsa olmuş, bu filmi sırtlananlar, taşıyamayacakları bir yükün altına girmişler... Sonuç: Ezilmişler de ezilmişler... "Parlak bir fikir nasıl ziyan edilir" de diyebilirsiniz, "tıknefeslik kekreliğe yol açarmış" da diyebilirsiniz... Hangisini derseniz deyin, bu filmin attığı taş, elde ettiği seyirci hasılatına değmiyor...
ISSIZ ADAM Bir Tuna Kiremitçi romanı... Ne bir eksik ne bir fazla... Ama bir Tuna Kiremitçi romanına "Dostoyevski romanı" muamelesi çekildiğinde ne hissedeceksek, bu filmin doğurduğu toplumsal histeri karşısında da aynı duyguyu hissediyoruz... Ne bir eksik, ne bir fazla...
Güler ile Cerrah Atina’ya atansın
ANIMSAYINIZ:
Deprem felaketiyle karşılaştığımızda Yunanistan, büyük bir alicenaplık sergileyerek yardımımıza koşmuştu...
İşte mükemmel bir karşılık verme fırsatı...
Madem Atina, anarşistlerin elinde 8 gündür yanıyor...
O halde elimizdeki "muhteşem potansiyel"i, derhal komşumuzla paylaşmalıyız...
Açıkça teklif ediyorum:
Muammer Güler Atina Valisi...
Celalettin Cerrah da Atina Emniyet Müdürü olarak...
Yunanistan’a "geçici görevlendirme" ile gönderilsin...
İddia ediyorum:
Kafaları cop, bedenleri Türk karakolu görmemiş...
Boğazları gaz bombasıyla yanmamış...
"Siyah yıldız"lı küstah Yunan anarşistleri, "orantısız güç"ün kralıyla tanışıp, anında pes edeceklerdir...
Elimizde "ihraç değeri yüksek" iki "gazcı kardeş" varken...
Olup bitenlere seyirci kalmamız, komşuluk hakkına sığmaz...