BUNDAN böyle Başbakan’ın ya da önemli bir bakanın uçağıyla herhangi bir yurtdışı gezisine ‘özel davetli’ olarak gidecek herhangi bir gazeteciye rastladığımda, ‘Ne haber ballı gezi yolcusu? Ne şanslı adamsın’ filan diyerek laf geçirmeye ve aşağılamaya kalkışmayacağım.
Yurtdışı gezilerinde gazetecilerin yaşadıkları ‘eza, cefa ve zulüm’e bizzat tanık olmuş bir ‘özel davetli’ olarak şunu saptamış durumdayım:
Bir gazeteciye, ‘Dilerim Başbakan ya da bakan uçağında yurtdışı gezilere katılırsın’ denilerek, sadece ve sadece berbat bir beddua edilmiş olur.
Yani Allah düşmanıma göstermesin?
* * *
Uzaktan kulağa hoş gelen davul sesini, biraz yakınlaştırmanın tam sırası. ‘Tecrübeyle sabit’ acı gerçekler:
Başbakan ya da bakanın yurtdışı gezisine katıldığınızda günlük rutininizin bozulma olasılığı yüzde yüzdür ve bunun anlamı şudur: Üç günlük gezinin ardından yurda döndüğünüzde en az bir hafta kendinize gelemeyeceksiniz.
Mis bir kahveyle güne başlama ya da hafif bir kahvaltı alırken gazetelere göz gezdirme gibi keyifleri unutun. Çünkü ‘önemli kişilerin programlarına tabi olmak’, küçük burjuva alışkanlıklarınızın tümünden vazgeçmenizi gerekli kılmaktadır.
Sabahın dördünde yola çıkmak ya da sabaha karşı ikide yurda dönmek gibi korkunç gerçeklere boyun eğmek zorunda kalırsınız. En küçük itirazda ise, ‘Bu turistik bir gezi değil birader’ çıkışı hazırdır ki, bu tepkiyi göze alacak bir babayiğit henüz çıkmamıştır.
Eğer ‘Ne güzel! Başka bir memleket göreceğim, başka kültürleri tanıyacağım’ şeklinde safça hayallere kapılırsanız, yaşayacağınız tam bir hayal kırıklığıdır. Çünkü bu gezilerde vaktinizin büyük kısmı, bezgin ve ruhsuz havaalanı terminalleri ile otel lobilerinde geçer.
Eğer ‘Gezide Başbakan ya da bakan ile karşılaşır, bir özel demeç filan koparım’ diye düşünüyorsanız yine yanıldınız. Zira Başbakan ya da bakanın sizden kaçırılması için elden gelen her şey yapılmıştır. Oturup evden televizyon seyretmeyi tercih edenler bile Başbakan ya da bakanı sizden fazla görme şansına sahip olurlar. Yani durum bu kadar vahimdir.
İki saat uçakta kalmak, üç saat terminalde pineklemek, iki saat belirsiz programın belirli hale gelmesini beklemek... Tüm bunlara hazır olsanız iyi olur. Çünkü bunların olmadığı bir gezi, geziden sayılmamaktadır.
Eğer gidilen ülke henüz ‘organizasyon’ kavramıyla tanışmamış bir Müslüman ülkeyse, lütfen çekilecek sıkıntıları üçle çarpınız.
Geziden sonra size kalanlar şunlardır: Tuhaf yiyecekler nedeniyle bozulmuş bir mide, alışkanlıkların dışına çıkıldığı için kaybedilmiş bir denge, hava değişimi nedeniyle bozulmuş bir sağlık, takip edilemediği için tamamıyla elden kaçırılmış bir gündem ve tüm bunların üzerine ‘Vay! Seni gidi ballı gezi yolcusu seni’ diye çakılan laflar...
* * *
Kıssadan hisse:
‘Başbakan ya da bakanın gezisine özel davetli olarak katılmak’ gibi kulağa hoş gelen, büyülü cümlelerin peşine düşüp perişan olmayın.
Bunun yerine parolanız şu olsun:
‘Evde kal, dadanmacı kişiliğinin heva ve heveslerine uy, sakın rutinini bozma... Unutma, dünya kimseye kalmaz’.
Akif Gülle’ye dikkat
HÜKÜMET ile medya arasındaki sorunların alıp başını gittiği bir dönemde bile AKP’nin Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan’ı ortalıkta göremiyorduk.
AKP yetkilileri nihayet sorunu gördüler ve bu makama parti içinden en uygun ismi getirdiler.
Artık AKP’nin medya ile ilişkilerini Akif Gülle yürütecek.
‘Yakında bu alanda hissedilir düzelmeler yaşanacaktır’ hükmünü gözü kapalı verebiliriz. Çünkü Akif Gülle’nin, geçmişte bu alanda ‘etkileyici’ çalışmalar yaptığı, işin içinde olanların malumudur.