Paylaş
Çankaya Köşkü’ndeki Cumhuriyet Resepsiyonu’na gitmiş, bazı bakanlarla görüşmüş.
Demişler ki:
“Ankara’da yapılan Cumhuriyet yürüyüşüne müdahale edilmesi doğru değildi, durup dururken başımıza iş açtık.”
*
Kim mi bu bakanlar?
Bilmiyoruz, bilemiyoruz.
Çünkü isimlerini vermemişler.
Daha doğrusu vermek istememişler.
Gazeteciye “Sen bizim böyle düşündüğümüzü bil ama sakın yazma” demişler.
*
Düşünsenize:
Bakan olmuşsun...
Yetkilerin var, emrinde çalışanlar var.
Her gittiğin yerde kırmızı halılarla karşılanıyorsun.
Ferah bir çalışma ofisin var, korumaların var.
Makam aracın tamam, makam şoförün fiyakalı, plakan havalı...
Ama gel gör ki...
Kamu önünde “Ankara’da yapılan Cumhuriyet yürüyüşüne müdahale edilmesi doğru değildi, durup dururken başımıza iş açtık” diyemiyorsun.
Sadece resepsiyon köşelerinde kimselere duyurmamaya çalışarak, “Aman adımı sakın verme” ricalarıyla kendini garantiye alarak fısıldıyorsun.
*
Çetin Altan başarıyı şöyle tarif eder:
“Kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymayacak bir düzeye erişmiş olarak yaşamaktır başarı... Dürüst olduğundan ötürü değil, ihtiyaç duymadığından ötürü kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymamaktır.”
*
Ben de mutluluğu şöyle tarif ediyorum:
“Makamını, koltuğunu, imtiyazlarını, havanı kaybedeceğini bildiğin halde doğru bildiğini söylemektir mutluluk.”
Yani...
“Neyleyim bakanlığı, doğru bildiklerimi bile doğru dürüst ifade edemiyorsam” demektir, diyebilmektir.
‘Bana bak Suudi Kralı’ çıkışı bekliyoruz
DAHA önce bir günde Ecyad Kalesi’ne dozerlerle dalan Suudi yönetimi, şimdi de içinde Hz. Muhammed’in mezarının bulunduğu Mescid-i Nebevi’yi, genişletme çalışması adı altında yıkıyormuş.
Uzmanlar bu çalışmada Hz. Muhammed’in mezarının zarar görebileceğinden endişe ediyor.
Mezarlara saygı konusunda sicili hiç de iyi olmayan Suudi yönetiminin, bu konuda duyarsızlık gösterme ihtimalinden söz ediliyor.
*
Esad’a seslenildi.
İsrail’e seslenildi.
Sarkozy’e seslenildi.
Peki neden sıra bir türlü Suudi Kralı’na gelmiyor?
*
Üstelik daha önce benzer bir gelişme karşısında Atatürk’ün “O kutsal emanete dokunursanız orduyu üzerinize gönderirim” dediği rivayet edildiği halde...
Hani “İkinci Atatürk olayı” falan?
Kedi buysa ciğer nerede
BAŞBAKAN diyor ki:
“Onlar açlık grevi yaparken bunlar kuzu kebabı yiyor.”
*
Yine Başbakan diyor ki:
“Açlık grevi falan yok. Hepsi şov.”
*
Bu durumda alıyor bizi bir merak...
- Açlık grevi yoksa kuzu kebabından söz etmek de neyin nesi?
- Açlık grevi varsa neden “Açlık grevi yok, hepsi şov” deniliyor?
Yeni sözlük
- PROTESTO: Yapanın artık terörist diye nitelendirildiği yaramazlık.
- ANARŞİ: 23 yıl aradan sonra ilk kez Hüseyin Çelik tarafından kullanılan nostaljik sözcük.
- AHMET SEVER: Tayyip Erdoğan’ın gitgide daha çok nefret ettiği şahıs.
- KASIRGA: Bazı Amerikan hayranlarının “Bizde niye yok” diye üzüldükleri doğa olayı...
-HAKKÂRİ: “Yiğitsen içinde bayrakla dolaş” denilerek üzerinden meydan okunan Türkiye Cumhuriyeti kenti...
Başkanlık sistemi eşittir barikat sistemi
BAŞBAKAN Erdoğan, “O barikat kalkmamalıydı” dedi.
*
Sonra bir şey oldu.
Şöyle bir şey:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün o barikatı kaldırttığı ihtimalinden söz edildi.
*
Başbakan Erdoğan bunun üzerine öfkelendi, “Olmaz öyle şey, çift başlılığı kabul edemeyiz” dedi.
Ardından da fırsattan istifade “başkanlık sistemi” propagandası yaptı.
Dedi ki:
“Başkanlık sistemi olsa böyle şeyler olmazdı.”
*
Demek ki neymiş?
Başkanlık sistemi olsa...
Başkan babamız “O barikat zinhar kalkamaz” diyecek ve iş bitecekmiş.
Ne çıkar bundan?
Şu çıkar:
Başkanlık sistemi eşittir barikat sistemi.
Gül şunları yapmak istiyor
- ALTINI fazla çizmeden “Ben tahammüllüyüm ama o tahammülsüz” mesajı vermek istiyor.
- Tepkiyi üzerine çekmeden “Ben toplumun tüm kesimlerini kucaklıyorum ama o sadece bir kesimini kucaklıyor” imajı vermek istiyor.
- Fazla belirginleştirmeden “Ben devlet adamıyım ama o tam bir siyasetçi” demek istiyor.
- Belli belirsiz de olsa “Ben Batı’ya daha açık bir profil çiziyorum ama o tam alaturka” cümlesinin dolaşıma girmesini istiyor.
- İnceden risk alarak da olsa “Ben barışçı gösterilerin yapılmasından yanayım ama o yasakçı” anlayışının yerleşmesini istiyor.
- Tutuklu vekiller gibi konularda açıktan tavır koyarak “Ben özgürlükçüyüm ama o değil” cümlesini topluma yerleştirmek istiyor.
*
Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’dan esen demokratik rüzgârlar karşısında öfkelenmesi ve anında karşılık vermesinin tek bir açıklaması var:
Erdoğan, Gül’ün niyetini ve imaj çalışmasını gayet iyi kavrıyor.
MHP’nin yedi ikilemi
BİR: AK Parti’ye mi yanaşmalı, CHP’ye mi?
İKİ: Ağırlığı milliyetçiliğe mi vermeli, ulusalcılığa mı?
ÜÇ: Orta Anadolu’da mı dirilmeli, kıyılarda mı?
DÖRT: Cemaatlere mi yanaşmalı, derneklere mi?
BEŞ: Bahçeli’yle devam mı etmeli, Koray Aydın’ı mı denemeli?
ALTI: Fikir partisi mi olmalı, kitle partisi mi?
YEDİ: Devlete mi ağırlık vermeli, millete mi?
Paylaş