Babylon notları

NOSTALJİ dünyamızın biricik yalvacı Naim Dilmener dostumuzun davetine icabet ettik ve geçen çarşamba akşamı şu şehr-i İstanbul’un biricik "hasret tapınağı" Babylon’a kendimizi attık.

Gördüğümüz manzara şuydu:

Pop tarihçimiz Naim Dilmener, Babylon’un sahnesine "Az sonra herkesi nirvanaya çıkarmaya ant içmiş kutlu bir Hint babası" gibi kurulmuş.

Öylesine ciddi, öylesine ağır takılıyor ki sanırsınız çok kutsal bir ayin yönetecek. Oysa yapacağı iş basit mi basit:

Türkiye’nin 30-40 yıl öncesinin duygu dünyasına denk düşen çocuksu, şaşkın, sersem, dünyadan habersiz, hırtlık nedir bilmeyen, şekerleme gibi şarkıları art arda çalmak.

Hadi diyelim ki eski şarkılar gurusu Naim Dilmener olayı abartıyor.

Peki ya Babylon’u dolduranlara ne demeli?

"Baba ya... Hadi álemlere akalım" filan diye konuşan koca koca adamların, "Ah kalbim / Ben senden çok çektim / Söyle nedir bu halin / Valla sen delisin delisin" şarkısı karşısında deliye dönmelerini nasıl açıklayacağız?

Ya da...

"Bizimki az önce postalandı birader" ya da "Bugünlerde genç sevgili olayına dalmış bulunmaktayım" filan diye konuşan olgun kadınların, "Ben bu dertten ölürsem / Söyle küçük bey / Hiç mi kalbin sızlamaz / Olmaz böyle şey" şarkısı başlayınca çılgınlaşmaları karşısında nasıl bir izah getireceğiz?

* * *

Hadi diyelim ki hepsini bir biçimde anlaşılır kıldık.

Peki...

Bin türlü fırlamalığın şekillendirdiği "2006 model duygu dünyası"na sahip olmalarına rağmen...

Bir anda her biri "beyaz kelebek" kesilen bu insanlar, neden "Aşk bahçemi süsleyen / İnci çiçeği misin / Gecemi aydınlatan / Ateş böceği misin / Gençlik başımda duman / İlk gençlik ilk heyecan / Kovaladıkça kaçan / Ateş böceği misin" şarkısı çaldığında yerlerinde duramıyorlar?

Feleğin bin türlü çemberinden geçmiş bu adam ve kadınların içlerindeki manasız titreşim de neyin nesi?

Neden 70’lere ait siyah beyaz fotoğraflar gözlerinin önünde geçit resmi yapıyor?

İspanyol paça pantolonlar, dar kazaklar...

Yani bugün "çok anlayışlı bir gülümseme"yle karşıladığımız dönemin çocuksu aykırılıkları filan nasıl oluyor da bir anda gündeme geliveriyor?

Babylon ahalisinin bakışlarına karışan o "hüzün bulutları" da neyin nesi?

Neden hepsi tepeden tırnağa geçmişe özlem kesiliyorlar?

Yoksa...

Engin Baba’nın dediği gibi:

"Ulan yaşlanıyor muyuz ne?"

Ya da...

Olay, "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" meselesinden mi ibaret?

Belki de işin içinde sadece şu yalın gerçek vardır:

Nostalji ki en vazgeçilmez duygumuzdur.

Öfkenin 5 temel nedeni

BİR: Müslümanlar arasında Peygamber sevgisi ve saygısı o kadar büyük ve vazgeçilmezdir ki, Peygamber’in adının geçmesinde bile yapılması gereken bazı ritüeller vardır. Böylesine büyük saygı duyulan bir Peygamber’in, çirkin bir şekilde karikatürize edilmesi, İslam’a inananlarda müthiş bir incinmişlik duygusu yaratmıştır.

İKİ: Yenilmiş bir medeniyetin çocukları olan Müslümanlar, Batı kaynaklı hakaretleri, o yenilmişlik duygusuyla birlikte değerlendiriyorlar. Karikatürlerdeki hakaretin çarpan etkisi yaratması bu yüzdendir.

ÜÇ: "Bizde düşünce özgürlüğü kutsaldır" filan tarzında mazeretler, Müslümanlar tarafından inandırıcı bulunmamaktadır. Müslüman dünyası, Batı’nın İslam’ı ve Müslümanları küçümsediğini düşünmektedir. Öfke biraz da bu küçümsemeye yöneliktir.

DÖRT: Başka bazı değerleri koruma konusunda "düşünce özgürlüğü kutsaldır" mazeretine sığınmayan Batı’nın, konu İslam olunca bu mazereti öne sürdüğü değerlendirmesi yapılmaktadır. Yani Müslümanlar, o kahrolası çifte standart meselesinin burada da devreye girdiğini düşünmektedir.

BEŞ: İslam dünyasındaki ruh hali şudur: "Afganistan ve Irak işgal altında, Suriye ve İran hedefte... Hem ülkelerimizi işgal ediyorlar, hem de Peygamberimize en aşağılık bir şekilde saldırıyorlar." İşte bu ruh hali öfkeyi beslemektedir.
Yazarın Tüm Yazıları